GENETİĞİYLE OYNANMIŞ DOKTORLAR

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
GOY DR

Son senelerde yeni bir doktor cinsi türemeye başladı; sayıları bölünmek suretiyle hızla artıyor ve bulaşıcılığı çok yüksek bir virüs gibi her tarafa yayılıyorlar.

Ne eğitimleri, ne hekimlik uygulamaları, ne deontoloji anlayışları, ne tarz ve tavırları ve hatta giyim kuşamları, görünümleri bizim zamanımızdakilere hiç benzemeyen bu yeni tür doktorlara ‘Genetiğiyle Oynanmış’ doktorlar ismini veriyorum; kısaca da GOY doktorlar diyorum.

Genetiğiyle oynanmış doktorlar, günlük hayatta hep yorgun, uykusuz, mutsuzlar; hasta başında isteksiz, ürkek, kararsızlar; kanun ve yönetmelikler karşısında zorda, şaşkın, acizler; ekonomik olarak sıfırı tüketmiş, bıçak kemiğe dayanmış durumdalar; ruhsal bakımdan depresyondalar, birçoğu ilaç kullanıyor; ilaç endüstrisi ve tıp teknolojisi tarafından sindirilmiş, bastırılmış, ezilmiş vaziyetteler; hasta ve hasta yakınlarının sözlü veya fiili saldırıları karşısında savunmasız ve çaresizler; medyada günah keçisi olmuş durumdalar.

Genetiğiyle oynanmış doktorların ortaya çıkma ve çoğalma sebeplerine gelince:

Tıp eğitimi yozlaştı
Bundan 40 sene önce tümü birkaç ciltte rahatlıkla toplanabilen tıp bilgilerinin ışık hızıyla artması; eğitiminin fakülteden fakülteye büyük farklılıklar göstermesi; hocası, laboratuarı ve hastanesi olmayan tıp fakültelerinin türemesi; eğitimcinin ne öğreteceğini öğrencinin ne öğreneceğini bilememesi, Tıpta Uzmanlık Sınavı(TUS)  tıp eğitimini yozlaştırdı, doktorların genetiği bundan ciddi şekilde etkilendi.  

Tıp teknolojisi tıptan daha çok ilerledi
Tıptan ziyade tıp teknolojisinin ilerlemesi ve tıbbın teknolojinin çok arkasında kalması; teşhis ve tedavide doktordan çok ilaçların, hastanelerin ve teknolojinin öne çıkması doktor genetiğinde köklü değişikliklere yol açtı.

Sağlık bürokrasisi doktorları şaşkına çevirdi
Mecburi Hizmet Kanunu, Performans Sistemi, Tam Gün Yasası, Muayenehane Standartları, Zorunlu Mesleki Sorumluluk Sigortası, Anayasa Mahkemesinin iptalleri, Danıştay’ ın yürütmeyi durdurmaları, Sağlık Bakanlığının tehditleri doktorların genlerinde tamiri imkânsız yaralar açtı.  Doktorlar, yarın hangi kanuna göre nerede ne yapacağını bilmeyen şaşkın ördeklere dönüştüler.

İlaç ve tıbbi ürün endüstrisi tıbbı hegemonyası altına aldı
İlaç ve tıbbi ürün endüstrisinin kendi bilimini yaratması ve tıbbı tahakkümü altına alması; tıp fakültelerinin endüstrinin dümen suyuna girmeleri ve oradan bir milim sapmadan gitmeleri; doktorların birçok bakımdan ilaç endüstrine muhtaç hale gelmeleri doktor genetiğinde onarılması imkânsız hasarlar yarattı.

Ekonomileri bozuldu
Sağlık işlerine paranın girmesiyle sağlığın çok kârlı bir sektör hâline gelmesi, parayı doktorların değil sağlık dışı kesimlerin kazanması, doktorların sağlık işçisi durumuna düşmeleri eskiden paraya para demeyen doktorların genlerini allak bullak etti. Artık kimse doktora kız vermiyor diyeyim, siz anlayın.

Hasta hakkı doktor dövme hakkına dönüştü
Hasta hakkının politikacıların ve kanunlardaki boşluklardan yararlanan avukatların kışkırtmalarıyla doktora hakaret etme, doktora sövme ve bunlar da yetmiyorsa doktoru dövme ve dahi öldürme hakkına dönüşmesi, doktorların kromozomlarını birbirine kattı, karıştırdı.

Gelelim neticeye
Netice şu ki herkes bu genetiğiyle oynanmış doktorlara alışmak zorunda. Beterin beteri var: Allah cümlemizi ‘genetiği oynatmış’ doktorlardan yani (GOT) doktorlardan, korusun.

Yazı için 11 yorum yapılmış:

  1. Turgay Karakaya dedi ki:

    Ağzınıza sağlık. Durumumuzu çok iyi tarif etmişsiniz. Söyleyecek ekleyecek bir şey bulamıyorum. Allah bizi zalimlerin şerrinden korusun diyorum selamlar

  2. Dr Ali Ağzıtemiz dedi ki:

    Sayın Küçükusta
    37 Yıllık hekim olarak bu sonuçları yaşamamak için mücadele ettik.Ama Türk insanı yaşayarak öğrenmeyi bize inanmaya tercih etti.Şaşıracak bir şey yok ,buradan çıkış yolunu bulmakta umarım dayanışmayı öğreniriz.Hekim sayısı yeterliliği konusunda 1976 yılında DPT ye sorduğumuz soruda verilen yanıtta neyapılmak istendiği belliydi ve bu devlet bize hep böyle baktı.Yanıt”Halen hekimler taçlandırılmış konumlarını devem ettiriyorlar,ohalde hekim sayısı yeterli değildir.”Saygılarımla

  3. SERKAN ÖZKUL dedi ki:

    Bir canlının gdo olarak kabul edilebilmesi için;
    üreme, çoğalma veya genetik materyalini aktarma yeteneğine sahip olması,
    kendi sınıfına air olmayan bir geni taşıyor olması (SANIRIM BU HEKİMLERDE YOK)
    sözkonusu yabancı genin doğal süreçler dışındaki yöntemlerle o canlıya aktarılmış olması gerekir.(AKTARILDI İSE BİLE BİZE EĞİTİM VEREN ÖĞRET,M GÖREVLİLERİNDEN ALMIŞIZDIR HERHALDE)

    yani, ebeveyn canlıların gdo olmaması şartı ile;
    geleneksel ıslah ve seleksiyon yöntemleri kullanılarak geliştirilen HEKİM çeşitleri, doğal süreçler kullanılarak geliştirilen canlılar hibrit * tohumlar gdo değildir.

    bir ürünün gdo ürünü olarak kabul edilebilmesi için ise; gdo içermesi veya gdolardan oluşması veya
    gdodan elde edilmiş olması gerekir. yani; hormonlu ürünler, ilaçlı ürünler, işleme ile besin yapısı değiştirilmiş ürünler gdo ürünü veya genetiği ile oynanmış gıdalar değildir
    küfür haline geleceği günü iple çekmekteyim. hatta açılımıyla söylendiğinde ağza daha iyi oturacağına eminim.
    HEKİMLEER OLSA OLSA AGDO OLARAK DÜŞÜNÜLEBİLİR

  4. tuna erincler dedi ki:

    Ege Üniveritesi Tıp Fakültesi’nin ilk dekanı sayın Prof Muhiddin Erel “Hekim olmak için sadece liseden iyi notlarla gelmiş olmak yeterli değildir. Aileden gelen görgü ve terbiye de önemlidir.” derdi.
    Şimdi çok sayıda açılmış olan tıp fakültelerinde eğitim büyük ölçüde ezbere dayanıyor. Örneğin Almanya’da yıllardan beri tıp fakültelerinin sayısında artış olmadığı halde Türkiyede her geçen gün yeni tıp fakülteleri açılıyor. Belki yeni hekimlerin davranışlarındaki değişikliklerin nedenlerini bu faktörlerde aramak olasıdır.

  5. Niyazi Tuğ dedi ki:

    Değerli Hoca hatırlamalıdır ki;
    TUS sayesinde “arkası” olmayan hekimler ihtisas yapabilmişlerdir. Ben de onlardan biriyim.
    Bulunduğu yere emek vermeden gelen kişiler malesef emeğin değerini anlamıyorlar.

  6. Sevgili meslektaşım, TUS’ a yani merkezi sistem imtihana karşı değil tam aksine onun savunucusuyum.
    Bu sayede birçok haksızlığın, adam kayırmanın önüne geçilebilmiştir. Yanlış olan TUS veya benzeri bir imtihan değil,
    tıp eğitimindeki yanlışlardır. Sitemde Tıp Eğitimi başlığı altında bu konudaki görüşlerimi okuyabilirsiniz.
    Selam ve sevgilerimle.

  7. Aşağıda http://www.haberx.com‘ da yayınlanan yazıma gelen yorumları okuyabilirsiniz:
    Uzm Dr – 07.08.2010 09:38
    Doktorların vurdumduymazlığı,umursamazlığı ve eski doktorlar gibi olmadığı konusunda yazılan bir yazı hakkında yorumların olmaması bu yazıyı doğruluyor. Zaten kafamızı kuma soka soka bu hale gelmedik mi?
    hüt hüt – 06.08.2010 02:47
    “Tıptan ziyade tıp teknolojisinin ilerlemesi ve tıbbın teknolojinin çok arkasında kalması; teşhis ve tedavide doktordan çok ilaçların, hastanelerin ve teknolojilerin öne çıkması…”
    “İlaç ve tıbbi ürün endüstrisinin kendi bilimini yaratması ve tıbbı tahakkümü altına alması; tıp fakültelerinin endüstrinin dümen suyuna girmeleri ve oradan bir milim gitmeleri; doktorların bir çok bakımdan ilaç endüstrisine muhtaç hale gelmeleri…”
    Sayın Hocam Küçükusta, her şeyden önce bir bilim adamı olarak, soyadındaki tevazua inat, yukarıdaki iki önemli sonuca, büyük bir ustalıkla işaret etti. Şimdi ben de bir felsefeci olarak, bu sonuçların sebepleri üzerine bir şeyler yazmak istiyorum. Bizde adet olduğu üzere bir soruyla başlayalım: Ne oldu da tıp “bilimi”, “sağlık endüstrisi”ne dönüştü?
    Bu soruya muhtelif cevaplar verilebilir. Lakin biz burada, sorunu sadece tıp bağlamında ele almayıp, bilakis sorunun bağlamını genişleterek, sistemin tümünü göz önünde bulunduracağız. Sistemin tümü ile kastettiğimiz, şu an içinde bulunduğumuz dünyada hakim olan dünyagörüşleridir. Zira olan bitenler bu görüşlerin basit bir sonucundan ibarettir.
    “Bilim dalları dünya görüşlerinden etkilenmezler. Çünkü onlar objektiftir” şeklinde bir görüşü kabul etmek mümkün değildir. Bilakis, bilim dallarının gelişim seyri veya gelişim şekli tamamıyla ilgili üniversitelerin veya sistemin sahip olduğu dünyagörüşünün bir sonucundan ibarettir. Daha açıkçası, pratiğe yönelik diğer bilim dallarının tümünde olduğu gibi, tıbbın da tümüyle materyalist/pozitivist bir felsefenin hakimiyeti altına girmesinin ziyadesiyle doğal bir sonucudur.
    Materyalist/pozitivist perspektif sadece tıbba egemen değildir, siyasete, ekonomiye, hukuğa -malum halihazırdaki hukuk sistemimiz pozitivist hukuk sistemidir- hatta dine bile?! Hakimdir. Ve bu dünya görüşü hangi alana temas etse, o alanın tabiatını mahvetmiştir. Şayet bugünün ekonomik yapısı bozuk ise, hukuk sistemi bozuk ise,vs. alanlarda bir bozukluk ve yozlaşma var ise, bu yozlaşmanın sebebi içinde yaşadığımız modern –ya da isterseniz post-modern diyebilirsiniz- paradigmanın ta kendisindedir.
    Tüm kimyasal ilaçlar bitkilerden yapıldığına göre, dolayısıyla bitki olmadan kimyasal ilaç üretimi felç olacağına göre, buradan mantıki bir takım sonuçlar çıkar. Mesela bitki olmadan kimyasal ilaç olmayacağına göre, bitki kimyasal ilaçtan daha önemli ve önceliklidir. Zira kimyasal ilaçtan bitki elde edilemez ama bitkiden kimyasal ilaç elde edilir. O halde, bitki kimyasal ilaçtan binlerce kez daha önemlidir.
    Sorun şu ki, materyalist bir dünya görüşünün, bu görüşe uygun olarak kurulan endüstri toplumunun sağlık sisteminin hüküm sürdüğü dünyada, bir kilo ısırganotu üç kuruş iken, ısırganotundan elde edilen yüz gram “ilaç” 200 $’dır.
    Saygılarımla.

    Uzm Dr A.Y. – 05.08.2010 15:34
    Gerçekten nedenler çok güzel tespit edilmiş. Tıptaki gelişmeler doktorları “tetkik doktoru” haline çevirdi ve hekimliğin meslekten çok bir sanat olduğu unutuldu. “Tahlillerimi yaptır” diyen hasta grubuyla “tahlillerini yaptır ” diyen doktor grubu oluştu. Sonuçta klasik muayene bulgularını yorumlayan kalmadı. Tıp fakültelerinde hocalar belki klasik muayene bulgularını anlatıyor ama aklından EKO ile teşhis koymak geçiyor. Saygılarımla

  8. http://www.iyibilgi.com‘ da yapılan bir yorum:
    hasta hakları
    ahmet bey yazılarınızı devamlı takip edenlerdenim.çoğu konuda hemfikir olduğumu belirtmek isterim.ancak hasta haklarına gelince aynı görüşte olmadığımızı söyleyebilirim.bir çok yazınızda hasta haklarının hekime şiddeti artırdığından söz ediyorsunuz.bu iddiada bulunurken acaba elinizde yapılmış bir araştırma var mı? malumunuz hasta hakları uygulaması başlamadan önce de hekime şiddet vardı.hiç yoktu da hasta hakları gündeme gelince mi şiddet arttı.tam tersine hasta hakları gündeme geldikten sonra hekimler dediler ki, bizim de hakkımız var.kendi haklarının olduğunun farkına vardılar.hastanede hekimle problem yaşayan hastalar hasta hakları birim sorumluları tarafından dinlenmekte ve sorunları çözülmektedir.böylece potansiyel hekime şiddet uygulaması beklenen hasta veya yakını bu davranışından vazgeçmektedir.bir nevi hasta hakları birimi, hasta ile sağlık çalışanı arasında emniyet sübabı vazifesi görmektedir.aynı şekilde hasta ve yakınlarına eğitimler ve bilgilendirmeler yapılmaktadır.herhangi bir problem yaşandığında medeni bir insan olarak hasta hakları birimine başvurmaları gerektiği söylenmekte, böylece haklıyken haksız duruma düşülebilecek tavır ve davranışlardan uzak kalmaları konusunda bilgilendirilmektedirler.hasta hakları konusunu bu çerçeveden de bakarak değerlendirmeniz ümidiyle. mehmet kaymakcı / 06 Ağustos 2010 17:29

  9. http://www.bilgiagi.net‘ de yayınlanan yorumlar:
    1Çapar Kanat Says:

    Başlık da mükemmel, içerik de mükemmel.
    Yalnız bir konuda farklı bilgi vermişsiniz.Halkımız halen doktorlara kızını vermekte tereddüt etmiyor. Çünkü maaşları yeterince dolgun. Bunu da kıskanmıyoruz. Ama hastaya insan gibi davranmasını tıp fakülteleri de öğretmeliler.

    Ağustos 6th, 2010 at 09:53
    2Sacide YAYLAZ Says:

    Hocam öncelikle çok önemli bir konuya değindiğiniz için teşekkür ediyorum.
    Nedense aklıma takıldı “hırsızın hiç mi suçu yok ?“ dedim kendi kendime… Sizin verdiğiniz isimle şu genetiği oynanmış doktorlarımızın aklı neredeydi de sahiplenemediler… Mesleklerini sahiplenme duygusundan yoksun mu bırakıldılar? Veya yeterli eğitim almadılar, alamadılar?
    Benim vereceğim cevap bu: Onları yetiştiren değerli hocalarımız onlara bu süreçte gereken eğitimi ve sorumluluğu verememiş olmaları…
    Neden verememişler? Bu sorumun cevabını aynen diyorsunuz ki:” kanun ve yönetmelikler karşısında zorda, şaşkın, acizler” … Bu bir tek tıpta değil birçok meslek kuruluşunun paylaştığı aynı kader… Ve yine “ilaç endüstrisi ve tıp teknolojisi tarafından sindirilmiş, bastırılmış, ezilmiş” diyorsunuz… Haaa işte burada biraz düşünelim… İlaç firmaları yeni bir oluşum değil, eskiden bu yana varlıkları biliniyor… amaaa ilaç firmalarının tek ilaçları satılsın diye doktorlarımıza sundukları cazip teklifleri de göz ardı edemeyiz sanırım, yani bu duruma kendileri düşmüş sayıyorum bu benim düşüncem…

    Bu düşünceme katılmayan doktorumuza: Buyurun söz hakkı sizde diyorum…
    Bu arada tabiî ki bütünü kapsamıyor bu düşüncem ama bir elin parmakları kadarda az bunun dışında kalan doktorlarımız…
    “Tıp eğitimi yozlaştı” diyor ve devam ediyorsunuz: “40 sene önce tümü birkaç ciltte rahatlıkla toplanabilen tıp bilgilerinin ışık hızıyla artması;” bu doğal bir süreçtir zaten artmasa yerinde saysaydı birçok hastalıklara çare bulunamazdı…
    Hocam aslında düşüncelerimi açıklamalarınız doğrultusunda paragraf paragraf anlatmaya devam edecektim ama…
    Hocam aslında aynı dili konuşuyoruz… Evet, eğitim yozlaştı, yozlaştı da buna kimler sebep oldu? Yasalar… Peki, yasaları kim yapıyor? Onları eğiten kim? Bu sorlar ve cevaplar böyle devam eder gider… Ben diyorum ki eğitim şart, eğitim yetersiz geliyorsa kişi bulunduğu konumda kendini yetiştirsin yenilik peşinde koşsun ama kendinden ödün vermeden, kendini sömürücülerin kucağına atmadan…
    Son olarak:
    “Gelelim neticeye
    Netice şu ki herkes bu genetiğiyle oynanmış doktorlara alışmak zorunda. Beterin beteri var: Allah cümlemizi ‘genetiği oynatmış’ doktorlardan yani (GOT) doktorlardan, korusun.” Demişsiniz…
    Hayır, hocam hayır… Ben alışmayacağım hocam… Ben doktor seçme hakkımı kullanacağım ve bu konuda herkesi uyarıyorum, uyarmaya da devam edeceğim… Doktorlarımız Tıp’ı, Tıp’taki gelişmeleri yakından takip etsin… Sadece ilaç firmalarının seminerlerine değil, alanları ile ilgili olan seminerlere de katılsınlar… Hasta doktor ilişkisinde hastanın psikolojisini de anlasınlar o zaman bir sorun kalmaz… Yapılan, yapılacak olan saygısızlığa fırsat vermemiş olurlar, oluşa gelen bir durumda da güvenlik zaten hazırda bekliyor her kurum ve kuruluşta…
    Son olarak eklemek istediğim: her şey eğitimin kalitesinden geçiyor yani eğitimden… Kişinin kendisine saygısı var ise aldığı eğitim yeterli veya yetersiz kişi kendini eğitir, eğitmelidirde… Eğitim kaliteliyse yasalarda, uygulamalarda kalite zaten var olur… Buna birde kişinin kişilik kalitesi de eklenince sizce durum ne olur?…
    Tekrar teşekkür ederim… Saygılarımla…

  10. Adil Dönmez dedi ki:

    Müthiş gözlemler müthiş bir yazı müthiş eleştiri müthiş mizah…

    İşte Ahmet Rasim Küçükusta

    Kimse yarışamaz onunla bu hususta

  11. bugday dedi ki:

    Geçen bir doktora gittim resmen ağrıdan ağlıyorım doktordan tık yok. neyse sırtımı dinledi, sonra nefes ölçümü ve röntgen istedi. Tektkilere bakacağı sırada biri aradı galiba dergi işi. felan yapıyordu baya meşgul oldu. Şöyle böyle yapalım diyordu işi hastadan önemliydi. neyse üstün körü baktı ilaç. yazı ilaçları kullandım acile gittim. en son ilaçları bıraktım. Bitkisel ürünler almaya başladım elhamdülillah daha iyiym. Allah bizi Got ve goy doktorlardan korusun

Siz de yorumunuzu paylaşın: