HASTALAR NEDEN DOKTORLARDAN KORKAR

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
kasa fişi

Bu konuda bilimsel bir araştırma yapıldı mı bilmem ama okuma-yazma bilmeyeninden Oxford mezununa, insanların birçoğunda bir doktor korkusu vardır.

Kimi başından geçen bir hastalık sebebiyle, kimi canı yanacağı için, kimi bir doktor veya tıbbi bir işlemden zarar gördüğü için, kimi parası olmadığından, kimi çocukken korkutulduğu için doktordan korkar.

Doktor korkusu

Sayıları az da olsa gerçekten doktorun kendisinden korkan hem çocuk hem erişkin hastalar vardır.

Çocuklara hak vermemek ne mümkün, çünkü o aşılar, o iğneler, o zehir gibi şuruplar hep o beyaz gömlekli-gözlüklü adam yüzündendir.

O küçük bebeklerin bile ilk defa götürüldükleri bir doktor muayenehanesinde daha doktoru görmeden, hemen kapıdan girerken dahi durumu anlayıp yaygarayı bastıklarını anne babaların çoğu iyi bilir.

Çocukların korkusuna eyvallah, ama ya o koskoca, sakallı, kıllı, bıyıklı, tabancalı adamların iğneyi görünce bayılmalarına ne demeli acaba?

Hastalık korkusu

Bazı kişilerin korkusu esasında doktordan değil, hastalıktandır.  ‘’Ama ya doktor bende ciddi bir hastalık bulursa’’ endişesi bu kişileri doktora gitmekten alıkoyar.

Bunlar, şikâyetleri dayanılmaz duruma gelinceye kadar da doktora gitmezler.

Hatta bunlar doktor muayenehanelerinin önünden, yakınından bile geçmek istemezler, görünmez bir gücün onları içeriye çekmesinden veya bir an yanılıp da muayenehaneye girmekten bile ürkerler.

İnceleme korkusu

Kimi de doktordan ve hastalıktan değil, doktorun isteyeceği incelemelerden, bunların kendilerine zarar vermesinden, canlarının yanmasından ve bazıları da bunların fiyatlarından korkar.

Gerçekten de son yıllarda doktorların hastalarından tomografi, ‘MR’, anjiyografi, sintigrafi gibi tanı yöntemlerini daha çok istedikleri bir gerçektir.

Bağ-Kur, Emekli sandığı ve eski SSK’ lılar, bu incelemeleri yaptırmak için birtakım bürokratik işlemleri tamamlamak zorundadırlar ki, bu bile bazıları için başlı başına korkutucu bir uğraş olabilir.

Kayıt işlemleri,  uzman doktor istek yazısı, vezneye para yatırma, başhekim onayı, inceleme için gerekli ilaç, enjektör, sonda gibi maddelerin temini, kim bilir kaç tane imza, damga, kuyruklar ve nihayet de randevu sırası alma işlemi…

Diyelim ki, bu aşamaları başarıyla geçtiniz, randevu gününüzde tomografi çektirmeye gittiniz. Tomografi, ‘MR’ gibi incelemeler için belirli bir süre, tek başınıza kapalı bir mekânda kalmanız icap edecektir.

Kapalı alan korkusu olanlar, bu röntgenleri standart laboratuarlarda katiyen çektiremezler. Bu hastaların, bu incelemeleri açık ortamda yapan bir laboratuar bulmak için işlemlere sil baştan tekrar başlamaları gerekir.

Herhangi bir sosyal güvenceleri olmayan hastalar ise, bu incelemelerin fiyatlarından korkarlar ki, bu da gerçekten haklı bir korkudur.

Sağlam gittik, hasta olduk            

Bazen, çok önemsiz bir şikâyet için ‘laf olsun’ diye doktora giden hastaların başına olmadık aksilikler gelip gerçekten hasta veya ‘hazakatzede’ de olabilirler.

Bunun en iyi bilinen örneği de ünlü hiciv şairimiz Neyzen Tevfik’ in başına gelenlerdir.

Bir hazâkatzedeyim, midemi tıp tepti benim
Kırk katır tepse yıkılmazdı bu muhkem bedenim
Kapladı her yanımı sancı, elem, ağrı, bere
Bir mezar oldu vücut, sanki etıbba haşere
Hastane sanarak çok yere girdim çıktım
İbret aldım oralardan da canımdan bıktım.

Gençler için açıklayalım. Hazâkatzede, Osmanlıca’ da hekim hatasının kurbanı olan kimse için alay yollu söylenen bir kelimedir, ‘doktor kurbanı’ anlamını taşır. Etıbba doktorlar, muhkem ise sağlam anlamındadır.

Siz de yorumunuzu paylaşın: