SÜT HAYATIN AKIŞKAN HÂLİDİR

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
kasa fişi

Sözcü’ de Nazan Doğaner Halıcı’ nın Dr. Yavuz Dizdar ile mülâkatı:

Onkolog Doktor Yavuz Dizdar ‘Julia ile Akşam Yemeği’ adlı yeni kitabıyla da ezber bozacak… Bu kez; beslenme, bağırsak ve ikinci beyinin çok çok ötesindeki kavramları ele alan Dizdar; gıda olarak baktığımız sütü başlı başına bir canlılık biçimi olarak yorumluyor. İşte Dizdar’ın anlattıkları.

Yavuz Dizdar, kamuoyunda tavuktan yumurtaya, sütten yoğurda kadar pek çok gıdayla ilgili çarpıcı açıklamalarıyla tanındı. Sadece tanınmakla kalmadı; sağlıklı beslenme konusunda farkındalık yaratmayı da başardı. Bugün hormonlu, katkılı, antibiyotikli ve GDO’lu gıdalardan uzak durmaya çalışıp; organik beslenmeye özen gösteriyor; yoğurdumuzu evde yapıyorsak bunda Yavuz Hoca’nın etkisi büyük… Kendisiyle önceki gün İstanbul Tıp Fakültesi’nde görüştüm… Sık sık hastaları tarafından etrafı sarılıp, soru yağmuruna tutulan Yavuz Hoca’yla yeni kitabını konuştuk. İşte anlattıkları…

– Ellerinize, yüreğinize sağlık hocam… Biraz yeni kitabınızdan bahseder misiniz?

Çok teşekkür ederim… Ben 15 yıldır hemen her alanı okudum ve hala sürdürüyorum. Bu okumaya talep gereği beslenme ve sindirimle başladım ama daha sonra onu bir model olarak kullanarak bambaşka alanlarla birleştirdim. Mesela bitki bilimi (botanik), hayvan bilimi (zooloji) ama beri yandan tarih de okudum.  Böylelikle bilimin bugünkü yorumunun aslında eksik ya da hatalı olabileceği sonucuna vardım. Dolayısıyla bu kez beslenme, bağırsak, ikinci beyinin ötesindeki kavramları anlatıyorum. Buna kısaca yeni bilimsel sentez demek daha doğru olur. Siz de biliyorsunuz, her şey kısa sürede çok değişti. Kavramlar önce yoğurtla başladı; daha sonra kollajeni yani paça ve kemik suyunu ve ardından sakatatı, ciğeri ve kokoreci işledik. Oysa ben bunları okurken Osmanlı yaylarının ve kadim Horasan harçlarının yapımını da okudum. Başka sentez dememin nedeni bu alan dışı farklı okumalardır.

Yavuz Dizdar, ‘Julia ile Akşam Yemeği’ adlı yeni kitabı ile
ilgili Nazan Doğaner Halıcı’nın sorularını yanıtladı…

BİLİMİ TARİHTEN AYRIŞTIRAMAZSINIZ

 Sadece bilim değil, bilim tarihi de anlatıyorsunuz…

Elbette, bilimi geliştiği tarihi ortamla birlikte okumak gerekir, ayrıştıramazsınız. Bize tıp tarihi çok az anlatılır, oysa dönemin ekonomik durumu, savaş ya da barış hali bile bilimin ilerlediği yolu değiştirir. Mesela sakıncalarını sık sık dile getirdiğimiz ot ilaçları aslında Vietnam Savaşı’nda ağaçların yapraklarını dökmek amacıyla geliştirilmiştir. Siz bunu bilir de hangi mekanizmayla etkiliyor diye sorgularsanız, insan vücudunda yaratabileceği sorunları, mesela yumurta ve sperm gelişimini bozabileceklerini de anlarsınız. O nedenle kitap aslında bilim tarihi de anlatıyor ama kolay ifade edebilmek için bu kez bir kurgu biçimi kullandık, içine biraz da romantizm kattık.

– Neler var bu kurguda?

Anlatım bir yandan diyaloglar halinde ilerliyor, kurguda Julia adında bir genç doktor hanım staj amacıyla geliyor, onunla sindirim sistemi üzerinden konuşarak kavramları anlatıyoruz. Bu anlatım biçimi ders biçiminde anlatıma göre çok daha rahat okunur bir üslup. Bilimin ne olduğundan, Amerika’nın etkisiyle nasıl küreselleşip çeşitliliğini yitirdiğinden bahsediyoruz. Bu sırada aslında İstanbul’a dair de çok şey anlatıyoruz, zira amaç kuru bilgi vermek değil, benim on beş yılda biriktirdiklerimi okuyucuya aktarmak gibi bir borcum var. Buna karşılık her bölümün sonunda iki sayfalık bir açıklama bölümü geliyor, bir nevi bölüm özeti. En arkada da her bölüme ait önerilen kaynaklar var. Bu kaynakların çoğuna internetten rahatlıkla erişip okuyabilirler.

BİLİMSEL AÇIDAN DA ÇOK ÖNEMLİ…

– Yine sindirim sistemi var…

Benim okumalarım sindirimle başladı, süt, yoğurt, kollajen derken, vatandaş bunlardan kendine “ne yiyelim ne yemeyelim” sorusunun yanıtlarını aldı. Oysa benim okumalarım orada kalmadı, Julia ile Akşam Yemeği de bu arka plan okumalardan ortaya çıkan yeni yorumu vermeyi amaçlıyor. Bunların bir kısmını bilinen ve yeni yorum olarak aktarırsak ekteki tablo çıkar. Bu tablo sadece beslenme açısından değil, bilimsel açıdan da çok önemli, çünkü köklü bir değişiklik öneriyor. Nitekim bugün baktığınızda tıp yorum geliştirmek açısından neredeyse durma noktasında…

CANLI OLDUĞU İÇİN YOĞURDA DÖNÜŞÜYOR

– Yeni yorumlarınıza örnek verebilir misiniz?

Mesela süt, biz buna gıda olarak bakıyoruz, oysa anlama bakarsanız başlı başına bir canlılık biçimi, yani yaşamın akışkan hali. Tam da bu nedenle başka “canlı” ürünlere, mesela yoğurt, kefir ya da peynire dönüşebiliyor. Süt aslında memeli yavrusunun eksiğinin giderildiği bir biyolojik salgı. Ama bunun kendine özgü, yani ne annede ne de yavruda olan molekülleri var. İşin ilginç yanı benzer durumun yumurta akının bir kısmı için de geçerli. Kitabın amacı bu yorumu aktarmak…

Siz de yorumunuzu paylaşın: