ÇİN AŞISI GÜVENİLİR Mİ?
Sabah’ ta Abdulhay Selim Dündar‘ ın haberi:
Koronavirüs kaynaklı KOVİD-19 salgını ile ilgili hem endişe verici, hem de umut verici son dakika haberleri geliyor. Ancak, tüm dünya sadece aşı ve maskeye odaklanırken, hastalıklara karşı en güçlü silahımız olan bağışıklık sistemini güçlendirmeye yönelik tavsiyeler ya hiç verilmiyor, ya da verilen tavsiyeler göz ardı ediliyor. Göğüs Hastalıkları Uzmanı Profesör Ahmet Rasim Küçükusta, KOVİD-19 hastalığından korunmak için yapılması gerekenler ve koronavirüsün tarihi ile ilgili sabah.com.tr’ye özel açıklamalarda bulundu.
Kış mevsiminin gelmesiyle birlikte koronavirüs vaka sayısı tüm dünyada artış gösterirken, bu süreçte bağışıklık sistemini güçlü tutmanın önemi de artıyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün sürekli olarak değişen, zaman zaman birbirine zıt yapılan açıklamaları, küresel ve sosyal medyada yer alan korku yayan haberler nedeniyle, salgınla mücadelede dünya genelinde bir kaos söz konusu. Ancak, tüm hastalıklarda olduğu gibi, bu hastalığa karşı da insanoğlunun doğuştan gelen çok güçlü bir silahı var: Bağışıklık! Bağışıklık sistemini göz ardı ederek aşı ve ilaç açıklaması yapan şirketler, ürettikleri ürünlerin reklamını yaparken, çok sayıda bilim adamı bağışıklığı güçlü tutmanın öneminin altını çiziyor.
Profesör Doktor Ahmet Rasim Küçükusta, koronavirüslerin tarihi, KOVİD-19 hastalığından korunma ve ölüm riskini azaltma yolları ile ilgili sabah.com.tr’ye önemli açıklamalarda bulundu ve merak edilen soruları yanıtladı. İşte, Prof. Dr. Küçükusta’nın açıklamaları..
BUGÜNE KADAR HEM TÜRKİYE’DE HEM DE DÜNYADA BİRÇOK BİLİMSEL VE AKADEMİK ÇALIŞMADA CORONAVİRÜS AİLESİ YER ALMIŞ. YANİ OLDUKÇA ESKİLER. ÖNCELİKLE CORONAVİRÜS AİLESİNİN TARİHİNDEN BAHSEDEBİLİR MİSİNİZ? NE ZAMAN ÇIKTILAR ORTAYA?
Koronavirüsler 1960′ larda keşfedildi. Bunlar insanlarda üst solunum yollarında halk arasında soğuk algınlığı, nezle gibi isimlerle bilinen bir enfeksiyona sebep olurlar. Genel olarak tüm soğuk algınlığı vakalarının yüzde 30′ undan mesuldürler. Koronavirüsler inek ve domuzlarda bağırsak iltihabı, tavuklarda üst solunum yolu hastalıklarına yol açar.
Koronavirüslerin mutasyon geçirmeleriyle 2002′ de SARS ve 2012′ de de MERS ve nihayet 2019 sonlarında ise KOVİD hastalıkları ortaya çıkmıştır.
KOVİD-19’A NEDEN OLAN VİRÜSÜN BİLİMSEL İSMİNDE “SARS” VAR. PEKİ, YENİ TİP KORONAVİRÜSÜN ESKİ KORONAVİRÜSLERDEN NE FARKI VAR? SARS VE MERS SALGINI AŞI OLMADAN BİTTİ. SARS-COV-2’Yİ BU KADAR TEHLİKELİ YAPAN NEDİR?
Yeni tip koronavirüs ya da bilimsel adıyla SARS-CoV-2 ve diğer koronavirüsler arasında antijenik bakımdan farklılıklar vardır. Bu farklar virüslerin bulaşma ve hastalık yapma özelliklerini belirler. İnsandan insana bulaşan SARS koronavirüsü (SARS-CoV-1) dünyada 8.422 vaka ve 916 ölüme yol açtıktan sonra 2003 senesi haziran ayından sonra görülmez olmuştur. Bunun virüsün mutasyona uğrayarak insandan insana bulaşma özelliğini kaybetmesine bağlı olduğu düşünülmektedir. MERS koronavirüsü ise hemen daima deveden insan geçiyor ama insandan insana çok az bulaşıyordu. Dünyanın belli ülkelerinde 2.500 vakada bildirilmiştir ama ölüm oranı çok yüksektir (yüzde 35). MERS virüsü halen çok seyrek olarak hastalık yapmaya devam etmektedir.
SARS-CoV-2′ nin pandemiye yol açmasının sebebi, insandan insana kolay bulaşması, yüzeyinde bulunan S proteininin hücrelerdeki furin adı verilen proteinler tarafından iki bölüme ayrılması ve bu sayede virüsün hücreye kolayca girip üremesi ve kan damarı yüzeyindeki hücreleri de enfekte edebilmesidir.
D VİTAMİNİNİN KOVİD-19 HASTALIĞI İLE SAVAŞMADAKİ ROLÜNÜN YADSINAMAZ OLDUĞU BİRÇOK BİLİMSEL ÇALIŞMA İLE ORTAYA ÇIKTI. PEKİ, D VİTAMİNİNİN KOVİD-19’A KARŞI NASIL BİR ROLÜ VAR?
D vitamini aslında bir vitamin değil deride güneşin ultraviyole B ışınları vasıtasıyla yapılan bir hormondur. Vücuttaki tüm hücrelerde reseptörü vardır. D vitamini kemik ve kas gelişimi dışında insan vücudunda 2000 geni kontrol eden, yağ dokusunda depolanan hayati bir hormondur. Bağışıklık sistemi için olmazsa olmazdır. Sayısı 50′ yi geçen klinik çalışmada D vitamini eksik olanlarda hem KOVİD’ e yakalanma ve hem de ağır hastalık ve ölüm oranlarının yüksek olduğu gösterilmiştir. İngiltere gibi insanların yeterli güneş ışını alamadığı ülkelerde kanda D vitamini eksikliği çok yaygındır ve bu eksikliğin tamamlanmasıyla KOVİD vakaları ve ölümlerin azalacağı umulmaktadır. D vitamini kan değerlerinin çok yüksek olmasının bir faydası yoktur. Mühim olan düşük olmamasıdır.
SİZCE, DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ DE DAHİL OLMAK ÜZERE, RESMİ VE SAYGIN KURULUŞLAR NEDEN D VİTAMİNİNİN FAYDALARINDAN BAHSETMEKTEN KAÇINIYORLAR VE BU VİTAMİN İLE İLGİLİ BİR KILAVUZ YA DA ARAŞTIRMA YAYINLAMIYORLAR?
Bunu o kuruluşlara sormak gerekir ama bildiğim bunların bedava veya maliyeti düşük uygulamalara baştan karşı olmalarıdır. D vitamini patenti olmayan bir ilaçtır. Rastgele vitamin kullanılmasına şiddetle karşı olan biri olarak özellikle yaşlı ve kronik hastalığı olanlara D vitamini verilmesinin faydalı olacağını düşünenlerdenim. D vitamini ucuzdur ve kasten yüksek miktarlarda alınmadığı takdirde son derecede emniyetlidir. KOVİD riski yüksek olan kişilerin bu sene yeteri kadar dışarı çıkamadıkları, güneşlenemedikleri ve D vitamini eksikliğinin riski artırdığını gösteren çalışmalar hesaba katıldığında bunlara günde 1 ila 2 bin Ünite D vitamini verilmesinin faydalı olacağına inanıyorum.
D VİTAMİNİ DIŞINDA, KOVİD-19’A KARŞI VÜCUT DİRENCİNİ ARTIRMAK, BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİ GÜÇLENDİRMEK İÇİN BESLENME KONUSUNDA NE TAVSİYE EDERSİNİZ?
Hem KOVİD’ den korunmada hem de ağır klinik tablo ve ölümlerin önlenmesinde beslenme son derecede önemlidir. Ölümlerin daha ziyade beslenme hataları ile yakından alakalı obezite, diyabet, kanser gibi hastalığı bulunanlarda görüldüğünü biliyoruz. Hatta tek başına insülin direnci veya metabolik sendrom adı verilen tablo da riski ciddi derecede artırmaktadır.
İşlenmiş yiyecek ve içecek ile fast food diye bilinenlerden kesinlikle uzak durulmalıdır. Hem hayvani hem zirai besinler makul miktarda yenmelidir. Sirke, turşu, yoğurt, ayran, kefir, kasap sucuğu ve pastırma gibi mayalı gıdalar ve bakliyat soframızda eksik olmamalıdır. Haftada birkaç gün kırmızı et ve en az iki gün taze balık yenmelidir. Köy tereyağı ve soğuk sıkım zeytinyağı temel yağlardır. Ayçiçek, mısır, kanola gibi tohum yağlardan kaçınmalıdır. İşlenmiş unlar kesinlikle kullanılmamalı, işlenmemiş tam tahıllar çok sınırlı yenmelidir. Meyve günde bir porsiyonu geçmemelidir. Evde bile sıkılsa meyve suyu içilmemelidir. Kabuklu kuru yemişler çiğ yenmelidir. Çay, kahve şekersiz içilmelidir. Diğer içecekler su, maden suyu, ayran, kefir olabilir. Ev yani tencere yemekleri tercih edilmelidir. Yağda kızartma ve mangal yerine haşlama, buğulama, ızgara tercih edilmelidir. Günde iki defa beslenilmelidir.
DÜNYADA HİÇBİR ÜLKENİN PCR LABORATUVARI, DÖNGÜ EŞİĞİ YANİ ‘CT’ DEĞERİNİ AÇIKLAMIYOR. SİZCE BUNUN NEDENİ NEDİR VE PCR TEST SONUÇLARINDA DÖNGÜ EŞİĞİ NE KADAR ÖNEMLİ?
Ben artık bu testlerin özel durumlar dışında yapılmasını gereksiz buluyorum. Herkes kendini testi pozitif gibi kabul etmeli yani kendini etrafa virüs saçıyor şeklinde görmeli ve buna göre tedbirlere uymalıdır. Testin negatif olmasının birçok sebebi olabilir ama gerçekten negatifse de fazla bir önemi yoktur, ertesi gün virüs alabilirsiniz. Negatif test insanlara gereksiz bir güven hissi verir ve onu tedbirlere uymakta gevşetebilir. Hastalık geçirenlerin pozitif olması bunların ille de bulaştırıcı oldukları manasına gelmez ama gene de korunma tedbirlerine uymaya devam etmelidirler. Döngü sayısı arttıkça virüse ait gen parçalarının tesbit edilme şansı da artar ama yüksek döngülerde pozitif olması bulaştırıcılığın az olacağını veya olmayacağını gösterir.
SON OLARAK ÇİN, AŞI OLMADAN KOVİD-19 SALGININI YENDİ. ÇİN BUNU NASIL BAŞARDI, YA DA GERÇEKTEN AŞI OLMADAN SALGINI YENMEYİ BAŞARDI MI?
Çin işi bence bir muamma. Ben oradan gelen bilgilere şüpheyle bakıyorum. Dünyadan saklanan pek çok şey olduğunu düşünüyorum. 1.5 milyarlık bir ülkenin salgını birkaç bin ölümle atlatmasını izah edemiyorum. Muhtemelen vaka ve ölüm rakamlarını küçük gösteriyorlar ama salgını durdurmada önemli ölçüde muvaffak oldukları anlaşılıyor.
ÇİN’İN GELİŞTİRDİĞİ AŞI GÜVENİLİR Mİ?
Salgının başlarında Çin kaynaklı maske ve test kitlerinin bile ne kadar güvenilmez olduğunu, bazı ülkelerin mecburen aldıkları bu ürünleri geri gönderdiklerini düşünecek olursak ve yakın zamanlara kadar Çin malı herhangi bir ürüne şüpheyle baktığımızı ve onlardan uzak durduğumuzu hatırlayacak olursak Çin aşısına ne kadar güvenilmeli sorusunun cevabını da bulabiliriz. Bugüne kadar aşı araştırmalarının sonuçları hep şirketler tarafından açıklandı. Hiçbiri hakemli dergilerde yayınlanmadı, bilim dünyasında tartışılmadı.
ÇİN’İN GELİŞTİRDİĞİ AŞI MRNA AŞILARINA GÖRE DAHA EMNİYETLİ
Gerekli ve yeterli bilimsel veriler olmadan aşılar hakkında olumlu veya olumsuz konuşmak doğru değildir. Sadece Çin aşısının üretme tekniğinin mRNA aşılarına göre emniyetli olduğu söylenebilir. Bugüne kadar mRNA tekniği ile onay almış hiçbir aşı yok, dolayısıyla bunun orta ve uzun vadedeki risklerini kimse bilmiyor.