RAHİM AĞZI KANSERİ VE HPV AŞISI HAKKINDA BİLİMSEL GERÇEKLER

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
sedat kadanalı

Dikkat: Yazının sonunda ek var!

***

Değerli meslektaşım Prof. Dr. Sedat Kadanalı’ nın rahim ağzı kanseri ve HPV aşısı üzerine kaleme aldığı, ilaç endüstrisinin işine gelmeyen bilimsel gerçekleri aktaran yazısını sunuyorum. Kendisi hakkında http://sedatkadanali.com/ adresinden bilgi edinebilirsiniz.

Rahim ağzı kanseri kadın kanserleri ve tüm kanserler arasında sıklığı nedir?

Rahim ağzı kanseri yani serviks kanseri ACS(Amerika Kanser Derneği)’in son verilerine göre ne öldürücülükte ne de görülme sıklığı olarak kadınlarda görülen ilk 10 kanser arasına girmez. Beyin ve karaciğer kanserleri tüm kanserler arasında %2 lik oranla ilk 10 a girerken rahim ağzı kanseri girmez. Bu oran İngiltere’de de böyledir; en öldürücü ilk 10 kanser arasına rahim ağzı kanseri girmez. İngiltere’de en sık görülen kanserler arasında tüm kanserlerin yaklaşık % 1 ini oluşturarak 19. sırada yer alır.

Acaba bu Amerika ve İngiltere’ye ait oranlar mıdır? sorusuna Mart 2010 da yayınlanan ve tüm Avrupa ülkelerindeki kanser görülme sıklığını gösteren araştırmada cevap verilmiştir; rahim ağzı kanseri tüm kanserler arasında görülme sıklığı 19. sıradadır.  Bu araştırmada ilk üç de meme, akciğer ve kalın barsak kanseri varken, böbrek kanseri 8. sırada, lösemi 10.sırada, ağız kanserleri 15. sırada yer almaktadır. Sonuç olarak çeşitli korku kampanyalarında yanlış olarak gösterildiği gibi en sık görülen kanserler arasına girmez

Rahim ağzı kanserine bağlı ölüm oranı nedir?

Rahim ağzı kanserini öldürücülüğü yüz binde dört olarak verilmektedir. Bu gün için elimizde smear testleri ile tüm kadınları tarayabilmekteyiz. Smear testleri ile rahim ağzı kanserinin taranması diğer kanserler için model bir tarama testidir, çünkü rahim ağzı kanserini yaklaşık 8-10 yıl ön dönemi vardır. Kadın bu uzun dönemde birkaç kere smear testi yaptırdığında kanser çok erkenden tanınabilecek ve tedavi edilebilecektir.

Rahim ağzı kanseri için aşılama programı olmalı mıdır?

Aşılama toplumda yaygın olan, salgın yapan ve sık görülen hastalıklar için vazgeçilmez bir uygulamadır ve gerektiğinde tüm topluma uygulanmalıdır. Ulusal aşı programları yapılırken hastalığın toplumda görülme sıklığı, aşılanma ile kaç kişide hastalığın önlenebileceği ve bunun maliyet hesapları yapılmalıdır. Ayrıca hastalıkta korunmanın daha basit yollarının olup olmadığı araştırılmalıdır. Ülkemiz gibi tek eşliliğin yoğun olduğu ve sünnet gibi rahim ağzı kanserinde koruyan bir uygulamanın olduğu ve rahim ağzı kanseri görülme sıklığının az görüldüğü ülkelerde aşılanmanın kâr-zarar hesabı iyi yapılmalıdır. Çünkü bu diğer aşılara göre çok pahalı bir aşıdır.

Aşı rahim ağzı kanserini önler mi?

Rahim ağzı kanseri aşısı diye tanıtılan aşının rahim ağzı kanserini önlediğine dair bir veri yoktur. HPV aşısı zaten lisansını da Amerika’da “HPV infeksiyonlarından korunma” için almıştır.

HPV infeksiyonlarının bazı tiplerinin rahim ağzı kanseri ile ilişkilendirilmesi ile aşının faydalı olabileceği iddia edilmiştir. Bu gün için aşıyı üreten firmaların yaptırttığı çalışmalarda aşının rahim ağzı kanserinin öncüsü olabilecek değişimleri(CIN) azalttığı yönünde raporlar vardır.

Bu çalışmalardaki rakamlar ikna edici değildir. Örneğin önlendiği iddia edilen öncü bir lezyon(AIS) aşı vurulan 6200 kadında 5 vakada, aşı olmayan 6100 kadında 8 vakada görülmüştür; bu küçük fark “aşı bu lezyonu % 37 engelliyor” diye bildirmektedir. Bu rakamlar ile bu oranlar telaffuz edilmemelidir. Aşı bu öncü kabul edilen lezyonları küçük oranda azaltabilmektedir( % 17) o kadar.

Ancak unutulmamalıdır ki bu lezyonların büyük kısmı, örneğin CIN I lezyonların % 90’ ı kendiliğinden kaybolmakta ve vücut bunları düzeltebilmektedir. CIN I lezyonlarının ancak yüzde 1’i 10 yıl içerisinde rahim ağzı kanserine gidebilmektedir. Bu 10 yıl içerisinde birkaç smear yaptıran kadın bu % 1’lik dilime girmiş olsa da hemen tanınabilmekte ve tamamen tedavi edilmektedir. Bu yüzden Amerikan Kanser Derneği(ACS) 18-26 yaş arası aşılanmayı önermemektedir.

Aşı yapılınca artık smeare gerek var mı?

İşin daha ilginç kısmı aşı yaptıran kadınlarda düzenli smear testlerini yaptırmaya devam etmesi gerekmektedir. Bu gayet doğru bir yaklaşımdır, zira aşının rahim ağzı kanserini önlediğine dair veri yoktur. Haklı olarak kadınlar madem eskisi gibi smear testlerini düzenli yaptırmam şart bu aşıyı niye oldum diye sorabilmektedirler. O zaman da genital siğillerine faydası olur diye cevapları verilmektedir.

Aşı ile ilgili bir pazarlama faaliyeti var mıdır?

Aşının dünyada ve ülkemizde pazarlaması çok invazif olmuştur; insanlar sanki en sık görülen kadın kanseri rahim ağzı kanseri olduğu yanılgısına kapılmışlardır. Medyada, gizli reklamlar ve sözde bilgilendirme kampanyaları ile gereksiz bir panik havası yaratılmıştır. Kadın sağlığının tek problemi bu gibi gösterilmiştir, bunun adı pazarlamadır. Nitekim 2008 yılında bu pazarlama stratejileri ile aşı 2.8 milyar dolar ile dünyada en çok satan aşı hâline getirilmiştir. Kanada da Time dergisi aşı pazarlaması yapan kişiyi “yüzyılın pazarlamacısı” diye kapak yapmıştır.

Aşının yan etkileri var mıdır?

Öte yandan aşının yan etkilerini de göz ardı etmemek gerekir. Ufak tefek her aşıda görülebilecek, ağrı, ateş vb belirtiler bu aşılarda da görülmektedir. Ancak Amerika’daki VAERS(Vaccine Adverse Effect Reporting System) verilerine göre % 6.4 lük ciddi yan etkiler bildirilmiştir; bunlar arasında tromboz, hayati tehlike yaratan durumlar, hatta ölüm vakaları bile rapor edilmiştir. Bu gün için aşı ile bu yan etkiler arasında ki ilişkiler incelenmektedir. Mesela başka bir aşı ile (Menactra; meningokok aşısı) ile yan etkiler karşılaştırılmış ve çok yüksek oranda bazı yan etkiler görülmüştür. Amerika’da FDA son olarak bu aşıyı yapılanların 15 dakika sağlık merkezinden ayrılmaması gerektiğini prospektüse yazdırmıştır.

Rahim ağzı kanserinden nasıl korunmalıyız?

Bu gün için rahim ağzı kanserinden korunmanın en etkin yolu düzenli smear testlerinin yapılmasıdır. Aşı konusunda halkımızın gereksiz korku kampanyalarına kapılmamalı ve yetkililer bu korku kampanyalarına karşı önlem almalıdır.

***

EK 1 (12.11.2023): BMJ’ nin araştırması sistemin kendi standartlarını karşılamadığını ortaya koyuyor. ABD’nin aşı güvenliği sinyallerini belirlemeye yönelik Aşı Olumsuz Olay Raporlama Sistemi (VAERS) bozuk; kaynaklar ve personel yetersiz.

Kaynak: https://www.bmj.com/content/383/bmj.p2582

Makale: Is the US’s Vaccine Adverse Event Reporting System broken?

***

EK 2 (17.10.2024): Over the last two years, cancer genomic experts have raised concerns about the presence of residual DNA fragments in the mRNA covid-19 vaccines, saying that it has potential to increase the risk of developing cancer.

This mirrors the concerns raised several years ago about the safety of the Gardasil Human Papilloma Virus (HPV) vaccine, manufactured by Merck & Co.

In 2011, Sin Hang Lee, a pathologist and 30-year veteran in DNA analysis, made the startling discovery of synthetic DNA fragments in several vials.

“I was shocked to find DNA fragments in the HPV vaccine because DNA is not supposed to be there,” Lee recalls.

“They use DNA to make the vaccine, but then it is supposed to be chopped up and removed in the manufacturing process,” he said.

Lee, an internationally recognised expert in molecular gene detection, carefully documented his findings in a report which was sent to the US Food and Drug Administration (FDA) for review.

The FDA investigated.

On Sept 23, 2011, FDA’s Centre for Biological Evaluation and Research (CEBR) responded saying it had evaluated the concerns in Lee’s report, and determined that the Gardasil vaccine was “safe and effective.”

The FDA did acknowledge that Lee found residual DNA in the vaccine, but said it was “expected” and “inevitable” in products that are manufactured using recombinant technology.

The agency also said it remained confident that the residual DNA was “not a risk to vaccine recipients.”

“The presence of residual DNA is not a safety factor as defined by US regulations, and is not required to be included in Gardasil’s labeling,” wrote the FDA.

The following month (Oct 21, 2011) the FDA quietly updated its website to reflect the presence of DNA fragments in the vaccine, assuring the public there was “no safety risk.”

“It was really disappointing,” said Lee.

“The FDA claimed that the presence of DNA fragments was not a problem without showing any studies to prove it had been investigated or that it was safe,” he added.

The European Medicines Agency was also notified of the problem and its response was the same, stating, “the presence of recombinant DNA fragments does not represent a case of contamination and is not considered to be a risk to vaccine recipients.”

The following year, Sin Hang Lee published his findings in the Journal of Inorganic Biochemistry.

An accidental discovery

 

HPV is a virus primarily transmitted through sexual contact and is the main cause of cervical cancer. Authorities have predicted the widespread use of the HPV vaccine will ‘eliminate’ cervical cancer by 2030.

In 2006, when Gardasil was first approved, Merck assured the FDA there was no HPV DNA in the vaccine. But this was challenged when Lee found HPV DNA in someone who had never been exposed to the HPV virus.

It all began when a 13-year-old girl from Toronto developed acute juvenile rheumatoid arthritis within days of receiving her third dose of Gardasil.  A battery of tests revealed the young girl tested positive for HPV DNA in her blood by PCR.

It was a mystery to her doctors because she was sexually naïve and had never been exposed to the virus.

Her parents wondered if the viral DNA in her blood could have originated from the Gardasil vaccine itself. They reached out to an advocacy group that organised for vials of the Gardasil vaccine to be tested.

Lee received 13 vials from nine different countries and found every single one of them contained fragments of HPV DNA.

In 2012, Lee testified at a coronial inquest into the death of 18-year old New Zealander Jasmine Renata, who died unexpectedly in her sleep, six months after receiving her third Gardasil injection.

Post-mortem tissue samples were sent to Lee for testing. The blood and spleen were positive for HPV DNA, which Lee said, was not the result of a natural HPV infection.

“It’s not ‘natural’ HPV DNA and its detection six months after injection is not normal,” he told the inquest, though he could not say with certainty if the vaccine caused her death.

Measuring residual DNA in Gardasil

Since the 1980s, a number of studies have raised potential safety concerns about residual DNA in vaccines and viewed the fragments as ‘impurities’ that needed to be eliminated.

But the permissible limit of residual DNA in vaccines has significantly increased.

In 1985, the FDA set an upper limit of 10 picograms per dose. In 1987, the WHO increased its recommended limit to 100 picograms, and then increased it again to 10 nanograms (i.e. 100 times higher) — a limit now adopted by the FDA.

Lee says it’s difficult to quantify the levels in Gardasil though, because the HPV DNA is tightly bound to the aluminium adjuvant (AAHS) and forms an insoluble precipitate.

“My expertise is being able to detect the HPV L1 gene DNA in the insoluble precipitate, as well as the soluble DNA in the solution, using a technique called nested PCR with Sanger sequencing for confirmation,” explained Lee.

Genomics expert Kevin McKernan, who was the first to discover residual DNA in Pfizer’s covid vaccine, attests to Lee’s expertise. He agreed that the FDA’s permissible limit of 10 nanograms is futile in this case.

“That’s the trick the FDA is playing with the guidelines,” said McKernan. “When you go to measure the residual DNA, you’ll miss the majority of it because it is all bound up to the aluminium adjuvant.”

“The 10 nanogram limit they’ve come up with is just smoke and mirrors. They say if it’s below that, then they don’t care, but here you have something that hides the DNA in aluminium, and they just whistle past the graveyard,” said McKernan

Potential risks of HPV DNA in Gardasil

 

Based on Lee’s post-mortem analyses, we know that HPV DNA fragments in the Gardasil vaccine find their way to blood, brain and spleen after injection into the deltoid muscle of the arm. But what are the consequences?

—  Innate immune system theory

Lee suggests the HPV DNA fragments in the vaccine are taken up by immune cells such as macrophages, and then travel through the lymphatic system where they deposit in various tissues throughout the body.

It is theorised that here, the HPV DNA which is tightly bound to the aluminium adjuvant and does not break down easily, can cause chronic immune-inflammatory reactions that lead to autoimmune conditions in some people.

Incidentally, Merck is facing multiple lawsuits by people who claim they developed autoimmune conditions such as postural orthostatic tachycardia syndrome (POTS), neurological issues or premature ovarian failure from Gardasil.

—  Genome integration theory

Another theoretical risk is if residual fragments of HPV DNA in the vaccine enter cells and integrate with the host DNA.

This has been the concern with the residual DNA fragments found in covid-19 mRNA vaccines, where lipid nanoparticles ferry the mRNA – along with residual DNA fragments – into the host cell and potentially integrate into the human genome.

Phillip Buckhaults, a cancer genomics expert at the University of South Carolina, testified before a Senate Committee about his concerns that fragments of foreign DNA in the covid-19 mRNA vaccines can insert themselves into a person’s genome and become a “permanent fixture of the cell.”

At this stage, there is no evidence this occurs with Gardasil and no studies have ever been conducted to see if fragments of HPV DNA in the Gardasil vaccine can integrate into the genome and disrupt vital genes.

Also, it would require the presence of a “transfection agent” in the vaccine i.e. something that enables exogenous genetic material (DNA or RNA) to enter human cells. Some studies suggest that adjuvants themselves can act as transfection agents.

Whatever the case, the discovery of HPV DNA fragments in Gardasil and their detection in post-mortem tissues some time after vaccination, raises important questions about the safety testing of residual DNA fragments in all vaccines developed with recombinant technology. 

Kaynak: https://blog.maryannedemasi.com/p/fda-ignored-residual-dna-fragments

***

Yazı için 1 yorum yapılmış:

  1. reyhan dedi ki:

    sevgilim hpv evlenıcez hem çok seviyorum hemde aşırı korkuyorum ve lanet edıyorum asırı arastırmamam ragmen tıp dunyası bu ası konusunda ıkıye ayrılmıs durumda yarısı tavsiye edıyor yarısı onermıyor bu ne demektır ya peki bizler ne yapıcaz ustelik oyle korkutucu yan etkileri var ki felç ve beyın olumu gibi … ve en onemlısı kısır yapma ıhtımalı .. mılyonda bir ihtimal bile olsa bi bebek sahibi olmamaktansa insan bu virusu kapmayı yegler sanırım… bizim ülkemizde insan saglığı hep çok ucuz du zaten var mı buradan sesımı duyacak ve bana ne yapacagımı soyleyecek birisi…?

Siz de yorumunuzu paylaşın: