İLAÇ MI, DAVUL TOZU MİNARE GÖLGESİ Mİ?
Günümüzde en çok satılan ilaçların başında “antidepresanlar”, yani depresyon tedavisinde kullanılan ilaçlar geliyor. Her gün tüm dünyada milyonlarca insan bu ilaçları adeta leblebi gibi tüketiyor. Üstelik bunlara bir başlayan, öyle antibiyotikler gibi üç-beş gün veya bir hafta değil, aylarca hatta yıllarca bu ilaçları almak zorunda kalıyor. Bu işten kârlı çıkan ise tabii ki ilaç firmaları oluyor; her yıl milyarlarca dolar firmaların kasalarına oluk gibi akıyor.
Roy Moynihan’ ın “Satılık Hastalıklar” isimli kitabında da belirttiği gibi: ‘Hemen hepsi ilaç üreticileri tarafından finanse edilen klinik deneylerin sonradan yapılan bağımsız analizlerine göre bu antidepresanların plasebo ya da sahte ilaca oranla ortalama faydası vasat seviyededir. Oysa riskleri ve yan etkileri, cinsel problemlerden ilaç bağımlılığına, reaksiyonlardan ve gençler arasında intihar eğilimi riskinde artışa kadar geniş bir yelpazeye yayılır.’
Antidepresanların “sanıldıkları kadar etkili olmadıklarını”, ilaç etkinliklerinin “şişirildiğini”, birçok insanın bu tür ilaçları “boş yere aldıklarını” ortaya koyan araştırmaların sayısı da her geçen gün artıyor.
Meselâ, dünyanın önde gelen tıp dergilerinden olan ‘New England Medicine’ de yayınlanan bir araştırma, ilaç firmalarının antidepresanlarla ilgili yeni bir “numarasını” daha ortaya çıkardı.
Araştırmada, günümüzde çok satılan Prozac ve Paxil gibi antidepresan ilaçları üreten firmaların bu ilaçlarla yapılan klinik çalışmaların üçte birinin sonuçlarını yayınlamadıkları veya başka bir deyişle de “gizledikleri” belirlendi. Bunlar, elbette ilaçların etkili olmadığı sonucuna ulaşan çalışmalar.
Oregon Sağlık ve Bilim Üniversitesi’ nden Erick Turner ve arkadaşlarının FDA’ nın kayıtlarından yararlanarak yaptıkları araştırmaya göre, 12 antidepresan için başlatılan 74 klinik çalışmanın 38’ inde ilaçların etkili olduğu belirlenmiş ve bunların 37’ si çeşitli dergilerde yayınlanarak tıp dünyasına sunulmuş. Buraya kadar sorun yok. İnsanı depresyondan kurtaran ve yan etkisi de olmayan harika bir ilacın bulunması kimi memnun etmez ki.
Ancak, bir de sonuçları olumsuz veya şüpheli olan 36 çalışma var. Bu 36 çalışmanın 22 tanesi hiç yayınlanmazken, sadece 3 tanesinin sonucu olduğu gibi, 11 tanesininki ise sanki ilaç faydalı imiş havasında yayınlanmış. Mesela, Paxil isimli ilaçla yürütülen 7 negatif araştırmanın 5’ i sanki böyle bir çalışma yapılmamış gibi “sümenaltı” edilmiş.
Bu değerlendirmelere göre, antidepresanlarla ilgili yayınlanmış çalışmalara bakılırsa, bu ilaçların yüzde 94 oranında etkili oldukları kanaatine varmak mümkün. Ama sonuçları duyurulmayan çalışmalar da hesaba katıldığında ilaçların başarı şansının yüzde 51 olduğu ortaya çıkıyor.
Araştırmanın başkanı Turner, negatif sonuç veren çalışmaların yayınlanmamasının tek sebebinin ilaç firmaları olmayabileceğini söylüyor. Klinik çalışma sonuçlarının çalışmayı yapan kişiler tarafından dergiye gönderilmemiş veya bir dergiye gönderilen çalışmaların yayın kurulu tarafından yayın için kabul edilmemiş olabileceğini mümkün görüyor, ama bu açıklama iyi sonuç veren çalışmaların muazzam ‘yayın başarısını’ tabii ki açıklayamıyor.
Antidepresanlar plasebodan farksız mı yoksa?
İngiltere’ de Hull Üniversitesi tarafından yapılan ve Public Library of Science isimli tıp dergisinde dün yayınlanan, 47 klinik çalışmanın değerlendirildiği bir araştırma da Prozac, Seroxat, Effexor ve Serzone gibi ülkemizde de yaygın olarak kullanılan ‘antidepresanların’ sanıldığı kadar etkili olmadıklarını ortaya koydu. Araştırmaya göre, bu ilaçlar sadece ağır depresyonu olanlarda sınırlı derecede işe yarıyor ve bunlar hastanın kendisini iyi hissetmesini sağlayan plasebo, yani ‘yalancı ilaç’lardan çok farklı etkiye sahip değiller. Buna göre, hafif veya ağır olmayan depresyonu olan pek çok hasta bu ilaçları boş yere alıyor.
Gelelim neticeye
Önce sözüm hastalara: Bu yazıyı okuyup da antidepresanların tamamen faydasız, işe yaramaz ilaçlar olduklarını düşünmeyin ve “ilacınızı kesmeyin” sakın. Bugünkü mutluluklarını, huzurlarını bu ilaçlara borçlu olan milyonlarca insan da var elbette ki.
Şimdi de doktorlara: Her şeyin para ile ölçüldüğü şu vahşi kapitalist dünyada, bilimsel araştırma sonuçlarının bile her zaman ‘güvenilir olmadığını’ unutmayın. Hele de şık giyimli, nazik propagandistlerin sözlerine, ilaç reklâmlarına, promosyonlara kanıp ilaç yazma hatasına asla düşmeyin.
Daha ne diyeyim?
KAYNAKLAR
http://www.plosmedicine.org/article/info:doi/10.1371/journal.pmed.0050045
http://www.timesonline.co.uk/tol/life_and_style/health/article3434486.ece
http://www.nejm.org/doi/pdf/10.1056/NEJMsa065779
http://www.pharmalot.com/2008/04/erick-turner-antidepressants-clinical-trials/
EE HOCAM KELİN İLACI OLSA BAŞINA SÜRER MİSALİ, NE EDECEĞİZ..DOKTORUMUZA DA GÜVENEMEZSEK…BU NASIL BİR DÜNYA PARAYA MI TAMAH EDİLİYOR ANİ…PANİK HASTASI OLARAK ÜZÜNTÜDEN YANMAM BAŞLADI BİLE. BAŞARILARINIZIN DEVAMINI DİLİYORUM…
Antidepressanlar veya kolesterol ilaçları gibi bazı ilaçların etkiletrinin şüpheli olması tüm ilaçlara karşı güvensizlik oluşturmamalı. Antihipertansiflerin ve antibitotiklerin olmadığı günleri ancak yaşlı hekimler hatırlar. Örneğin antibiyotik öncesi dönemde doğumdan sonra bir kadının ateşinin yükselmesi, hekimin korkulu rüyası idi.
Ben doktor değilim.Bu konuda şunu söylemek istiyorum. hastalar psikoloğa tanışıp terapi işe yaramassa psikiyatriste gönderilmeli.Psikoterapiyle halledilecek bir durumu ilaçla halletmeye çalışmak bataklığa parfüm sıkmak gibidir.Zaten psikiyatristler her durumda ilaç yazıyor.Psikoterapi yapanına pek rastlamadım.Ruhsal bozukluklarda düşünce tarzı çok önemlidir ve psikologlar işe sorunun kökünden girerler.İyileşme süreci kesinlikle düşünce tarzının değiştirilmesiyle başlar.Devlet hastanelerinde bence bu uygulanmalı psikoloğa gitme öncelikli olmalı.
Bazı doktorların “Ama ilaç yazılmassa anlamadı der hasta” gibi düşüncelerin ben mantığını anlamış değilim ve hastayla resmen dalga geçildiğini düşünüyorum.
Bir de bir doktorun teşhisini diğerleri de doğrulamalı.Psikiyatristlerin yanında noter bile olmalı bence.
Sayın Kucukusta yazınızda kaçırdığınız bir nokta var. Soz ettiginiz tür plaseboyla benzer çıktı türünden yayınlar çoğunlukla meta analiz kökenli veriler ki bilimsel referans degeri olarak çokça on planda değildir. Bu tür yayınlar daha çok ilaç guvenliligi konusunda önem kazanırken etkililik soz konusu oldugunda meta analizi oluşturan çalısmaların metodolojik hatalarını gizler.
Aslını isterseniz ilaçların fda ve emea düzeyindeki onayına neden olan en önemli kanıtlar faz 1-3 calismalaridir ki bu çalısmalar ilaç şirketi sponsorlugundadir seklinde kucumsediginiz calismalardir. Gunümüzde bu faz çalısmalarının tasarımı konusunda şirketler fda ve emea ile birlikte çalışmak zorundadır. Aksi taktirde bu kurumlarin onayini almak neredeyse imakansiz hale gelmektedir.İstatistiksel metodolojiden tutun kullanılan dozlara karşılaştırma yapılan ilaç gruplarına referans veriler çalısmaya dahil edilme ve çıkarılma kriterlerine kadar her ayrıntı fda ve emea danışma kurulları ile anlaşılarak yapılmaktadır.hatta çalıma sonunda her hangi bir advers olaya ait hasar oranları HR bile calışma başlamadan çok daha önce belirlenir. Bu sekilde bir ilacın kaderi ile ilgili alınacak kararın koşulları ile ilgili olarak daha o ilacın çalısmaları yapılamadan belirlenmiş olur ornegin rosiglitazon ve rofekoksib vakalarını alabiliriz. Gazete dedikoduları dışındaki yayinlanmis verileri dikkate alırsanız bu iki vakada da ilaçların geri çekilmesine neden Olayların pazarlama sonrası bildirimi yapılan advers olaylar sayesinde bu eşik hasar oranlarının geçilmesine sekonder bu kararların alındığını ,gorebilirsiniz ki bu da aslında olması gereken şeydir. Çünkü bazi yan etkilerin insidansi bes onbin hastalık örneklem büyüklükleri ile gorulemez bu nedenle bu pazarlama sonrası veriler ilaç guvenliligi için önemlidir lakin randomize kontrollü calismalardaki etkinlik verilerini yalanlamak için kullanıldığında yanlış, amacının ve yetisinin ötesinde bir sekilde kullanılmış olur. Bu nedenle fda ve emea nin ilaca erişimi engellediği vakaların Neredeyse tamamı güvenlilik nedeni iledir. Yanıtınızi bekliyorum..