HASTALIKLAR NEDEN ARTIYOR?

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
kasa fişi

Doç. Dr. Kemal Yeşilçimen‘ in yazısı:

Artan hekim sayısı hastalık savaşının seyrini çok güzel özetliyor: 1923 yılı hekim sayısı : 554, 1960 yılı hekim sayısı : 9826 , 2013 yılı hekim sayısı : 130.000, 2023 yılı hedefi : 300.000.

ABD’de 30 yıl önce günümüze göre % 400 fazla olan kalpten ölümler ve kalp damar hastalıkları, önlemler sonucu azalırken, bizde  neden azalmıyor ve sürekli artıyor? Hipertansiyon, koroner arter hastalığı, kalp yetmezliği, diyabet ve şişmanlık adeta salgına dönüşmüş durumda. 17 milyon kişi hipertansiyon hastası, çoğunun bundan haberi bile yok. Bir düzine hastalığın anası olan diyabet patlama yapmış, sebebi ne?

Salgın halini alan hastalıklar neden önlenemiyor? Hastalıklar ve sağlık harcamalarının birlikte artması yüzünden, sektör giderek dev bir pazara dönüşüyor. Bu trilyon dolarlık sektörün başarısı için, herkes senaryoda verilen rolleri çok iyi oynuyor, kimse bindiği dalı kesmek istemiyor.

İçinde yaşadığımız akvaryumu hastalık üreten bataklığa çeviren her çeşit kirlenme, felaketlerin asıl nedeni. Bu yüzden, ‘şunu yiyin, bunu yapmayın’ türünde öneriler içeren sağlık kitapları, sağlık ve hayatımızın kilitlendiği kara kutunun şifrelerini ne yazık ki çözemiyor.

Bizler bu öneriler peşinden koşarken, yaşam tarzımız hastalık üretmeye devam ediyor. Sağlık ve hayatımızı kirleten akvaryumda debelenip duruyoruz. Hastalık üreten bataklığı kurutmak yerine neden sivrisineklerle uğraşmak zorunda kalıyoruz?

Akvaryumu kirleten kanalları yok etmeden ve akvaryumu temizleyen akıllı filtreler takmadan sağlıklı bir hayata geçmek mümkün değil. Küresel sağlık anlayışı ise akvaryumla ilgilenmiyor, sadece hasta balıklara moral ve akıl veriyor. Beyinlere kazınan şu: Hasta olmaktan korkma, geç kalmaktan kork ve akıllı ol. Küresel anlayış, sağlıklı yaşamak yerine akıllı hasta olmayı dayatıyor. Bilim, ‘sebepleri yok edin, hastalık ve ölüm üreten bataklığı kurutun’ diyor, biz ise kedinin kuyruğu peşinde dolandığı gibi hastalıkların vahim sonuçlarıyla ömür tüketiyoruz.

ÖNLEM ALMAK ÇOK KOLAY AMA…

1948’de ABD kongresi patates zararlısı için 500 bin dolar ayrılmasına karar verdi. Savaş sonrası patates önemliydi. Ancak savaş bitmesine rağmen savaşta ölenden daha fazla Amerikalıyı öldüren gizli düşmanı araştırmak için de bütçeye 500 bin dolar gibi küçük bir para konuldu. İşte meşhur FRAMİNGAM araştırması böyle başladı. 13 yıl sonra bu araştırmanın ilk sonuçları yayımlandı:

ABD’nin yeni düşmanları belli olmuştu: Bunlara karşı amansız bir savaş açıldı. Kalp ve damar hastalıkları ve buna bağlı ölümler bu mücadele sonucu yüzde 53 azaldı. Bu savaş, diğer savaşların aksine ABD’ye her yıl 200 milyar dolar kazandırmış oldu. Bilimin gücü işte bu: yarım milyon dolar gibi küçük bir parayla yapılan araştırma, her yıl bire 400 bin kazandırıyor. Her yıl bu kadar kazandıran başka bir yatırım daha var mı?  Koyduğunuz bir yatırıma karşılık bin değil, 400.000 mislini kazanıyorsuz.

Ayrıca da sağlık ve hayatınızı. Ne kadar karlı ve akıllı bir yatırım değil mi? Ayrıca her iki mezardan biriyle her iki hastaneden biri açılmadan kapanıyor. Demek ki kazanmak için önce hasta olmak, sonra da hastanelerde ömür tüketmek ve mezar doldurmak gerekmiyor. Kalp ve damar hastalıkları ve buna bağlı ölümleri yüzde 53 azaltan yöntemleri uygulamak yeterli. Ama gel de anlat. Bilimsel, mantıklı, ucuz ve kolay yöntemler sosyetemizi bozuyor.

Ve asıl neden : Hastalıklardan beslenen hastalık canavarı sağlıklı çözümü engelliyor. İçkiden sigaraya, çevre kirliliğine kadar bizi hasta eden yaşam tarzının değişmesi için Anayasanın ve hastalıklı sistemin eğitim dahil baştan sona değişmesi şart. Yoksa hastalıklardan sürünmeye ve ölmeye mahkumuz. Ne ilgisi var demeyin.

İlk emri oku olan bir dinin mensuplarının kendi yüce kitabını okuma oranı bile % 8 ise yani okumadan inanıyorsa, bu nasıl eğitimdir? Aydın ve bilim dünyası bile okuduğunu yanlış anlıyor, çözüm üretmek yerine birbiriyle ve halkıyla kavga ediyorsa, bizi bu hale düşüren eğitim sisteminin öncelikle değişmesi gerekiyor. Kolesterolden depreme ve domuz gribine kadar bilim dünyamız neden anlaşamıyor, birinin ak dediğine diğeri neden kara diyor? Bilim dünyası böyle olursa, vatandaş ne yapsın?

Okuduğunu anlama yani idrak ve muhakeme eğitimin temelidir. Bir servet ödediğimiz okullar, ailenin az çok verdiği bu yeteneği geliştirmek yerine yok ediyor. İçtiği çayı, yediği yemeği medyada paylaşan nesiller, bu hayati konuları paylaşmayı neden akıl edemiyor. Çok mu önemsiz? Ölümlerin % 86sı çok kolay ve ucuz yöntemlerle önlenebilir iken, uçurumdan atlayan koyunlarla ve hastane kapısına sıkışan kedilerle, morfinli dizilerle toplumu uyutan medyanın değişmesi gerekiyor.

Aydınlar ve bilim dünyamız bile bu narkozun etkisinde. Önlenebilir demek önlemiyorsunuz demektir. Hastalıklar önlense pisipisine ölür müydük? Toplumun beyni sayılan bilim insanları bile kolesterolden depreme, domuz gribinden gebelik diyabetine kadar okuduğu bilimden farklı anlamlar çıkarıyor ve birbiriyle kavga edip mahkemelik oluyorlarsa, beynimiz yani akademi hasta demektir. Bilimsel eğitim bu mu?

Hasta sayısı artmış, muayene sayısı rekor kırmış, yeni moda tedaviler çıkmış, yeni teknolojik cihazlar ülkeyi pazar haline getirmiş herkes bunlarla övünüyor. Herkesin elinde dosyalar dolusu tahlil ve tetkikler, emarlar, tomografiler, anjiyo raporları… Sanki hasta olmak imtiyaz, tedavi olmak bir lütuf!

Ne biçim bir moda, nasıl bir anlayış? Sağlıklı yaşamanın bilimsel formüllerini uygulamak neden kimsenin aklına gelmiyor? Çözüm diye dayatılan her şey, trilyon dolarlık küresel sektörü şişirmekten başka işe yaramıyor. Artan sağlık harcamalarına rağmen, toplum daha sağlıklı değil.

Bu sistem hepimizi hasta ediyor. Bunca bilimsel ve teknolojik ilerlemeye rağmen hasta sayısı azalacağına artıyor. Ne bilimsel ve teknolojik ilerlemeler, ne mahalle aralarına kadar yayılan dev hastaneler kötü kaderimizi değiştiremiyor. Başarısızlığın nedenleri ve çarelerinden habersiz, önce hasta oluyor sonra güya tedavi oluyoruz.

Bizi hasta eden bu sistemi kim değiştirecek? 1000 tane daha tıp fakültesi olsa ne olacak? Dev hastaneler çözüm mü? Hasta olmadan yaşamak mümkün değil mi? Hasta eden yaşam tarzı yüzünden, sağlık ve hayatımız tükeniyor. Birbiriyle didişen bilim dünyamız ve aydınlarımız bu kötü kader için ne diyor acaba?

Hastalık üreten bataklığı kurutmak kimin görevi? Sivrisinek kurbanlarıyla uğraşmak çözüm mü? Elinde çekiç olan çakacak çivi arıyor. Hastane sayısı arttıkça, hasta sayısı otomatik olarak artıyor. Sebep çok açık ve net. Felaket gözümüzün önünde duruyor ama görmüyoruz: Hastalık kamyonunun yükü çok fazla ve hastalık üreten bataklığa saplanmış durumda.

Gaza bastıkça yani bataklığı kurutmaya harcanacak paraları hastalık sektörüne kaptırdıkça, hastalık kamyonu sürekli patinaj yapıyor ve her gün biraz daha batağa saplanıyoruz. Sonuçta bataklığa dönen hastalıklı yaşam tarzına gömülüyoruz. Halbuki kamyoncular bilir; yapılacak iş hastalık yükünü azaltmaktır.

En büyük eksik ve hata ise; hastalık yükünü azaltmadan sürekli gaza basmak, kaynakları patinajla çarçur etmek, hastalık lobisine hediye etmek. Hastalığa harcadığımız para, SGK 2011 verilerine göre, 9 yılda 8 kat artmış ama daha sağlıklı değiliz.

Kaynak: http://www.kemalyesilcimen.com/artikel.php?artikel_id=371

Yazı için 2 yorum yapılmış:

  1. Alişan Yıldıran dedi ki:

    Maalesef, eğitim ve sağlık bakanlıkları aksini iddia etseler de son onbeş yılın en başarısız bakanlıklarıdır.
    Sağlık ile ilgili bugün yayınlanan şu yazıyı okumak gerek;
    http://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/ali-akben/saglik-sisteminden-tureyen-hastaliklar-17243.html

  2. faik dedi ki:

    Devletin eğitim, sağlık, din…… bakanlığı olur mu?

    Parayla bilgi, sağlık, namaz/iman…… olur mu?

    Parayla doktor/hoca, imam/hoca, öğretmen/hoca…… olur mu?

    Hem iş (pislik/çal-ışma/bozgu/toz/duman……) deyip, hem sağlık, huzur, barış, cennet…… demek.

Siz de yorumunuzu paylaşın: