HASTALIKLAR NEDEN ARTIYOR?

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
kasa fişi

Doç. Dr. Kemal Yeşilçimen” in yazısı:

ABD’de 30 yıl önce günümüze göre % 400 fazla olan kalpten ölümler ve kalp damar hastalıkları, önlemler sonucu azalırken, bizde  neden azalmıyor ve sürekli artıyor?

Hipertansiyon, koroner arter hastalığı, kalp yetmezliği, diyabet ve şişmanlık adeta salgına dönüşmüş durumda. 17 milyon kişi hipertansiyon hastası, çoğunun bundan haberi bile yok.

Bir düzine hastalığın anası olan diyabet patlama yapmış, kimsenin umurunda değil.

Bu sistem hepimizi hasta ediyor. Bunca bilimsel ve teknolojik ilerlemeye rağmen hasta sayısı azalacağına artıyor. Ne bilimsel ve teknolojik ilerlemeler, ne mahalle aralarına kadar yayılan dev hastaneler kötü kaderimizi değiştiremiyor. Başarısızlığın nedenleri ve çarelerinden habersiz, önce hasta oluyor sonra tedavi oluyoruz.

Bizi hasta eden bu sistemi kim değiştirecek? 1000 tane daha tıp fakültesi olsa ne olacak? Dev hastaneler çözüm mü? Hasta olmadan yaşamak mümkün değil mi? Hasta eden yaşam tarzı yüzünden, sağlık ve hayatımız tükeniyor. Bilim dünyamız ve aydınlarımız bu kötü kader için ne diyor acaba?

Hasta sayısı artmış, muayene sayısı rekor kırmış, yeni moda tedaviler çıkmış, yeni teknolojik cihazlar ülkeyi pazar haline getirmiş, herkes bununla övünüyor. Sanki hasta olmak imtiyaz, tedavi olmak bir lütuf. Ne biçim bir moda, nasıl bir anlayış? Bilim dünyamızın derdine bakın: bu pahalı tedaviler niye her şehirde yokmuş?

Sağlıklı yaşamanın toplumsal formüllerini uygulamak neden kimsenin aklına gelmiyor? Sivrisinek kurbanlarıyla uğraşmak çözüm mü? Hastalık üreten bataklığı kurutmak kimin görevi? Sebep çok açık ve net. Gözümüzün önünde duruyor ama görmüyoruz: Hastalık kamyonunun yükü çok fazla ve hastalık üreten bataklığa saplanmış durumda.

Gaza bastıkça, sağlığı korumaya yani bataklığı kurutmaya harcanacak paraları hastalık sektörüne kaptırdıkça, hastalık kamyonu sürekli patinaj yapıyor ve her gün biraz daha batağa saplanıyoruz. Sonuçta bataklığa dönen bu yaşam tarzına gömülüyoruz. Halbuki kamyoncular bilir; yapılacak iş hastalık yükünü azaltmaktır. En büyük eksik ve hata ise; hastalık yükünü azaltmadan sürekli gaza basmak, kaynakları patinajla çarçur etmek, hastalık lobisine hediye etmek.

ESKİ TÜRKİYE HASTALIK DEĞİRMENİNE SU TAŞIYOR

Tıp ve sağlık eğitimi hastalık odaklı olmaktan kurtarılıp sağlık odaklı hale dönüştürülmelidir.  Sağlıklı toplum olmanın yolu, hastalıklı yapıyı değiştirmekten geçer. Sigaradan alkole, uyuşturucuya, gıdadan tarım ilaçlarına, GDO’ya… Sağlık ve hayatımızı kirleten kanallara akıllı filtreler takmadan sağlıklı bir hayata geçemeyiz.

Bizi hasta eden yaşam tarzının ve bundan beslenen köhnemiş hastalık sisteminin kökten değişmesi gerekiyor. Yeni anayasa şart. Eski Türkiye zihniyeti ve alışkanlıklarıyla sağlıklı toplum kuramayız. Hastalık üreten ve bundan rant sağlayan sistem değişmezse, eski hastalıklı Türkiye aynen devam eder. Sağlık ve sosyal güvenlikte yapılacak en büyük devrim, hastalık üreten bataklığı kurutmak, bunun yolu ise hastalıklı sistemi ve tıp eğitimini değiştirmektir.

Bu devrim her nedense  bilim dünyamızın ve hastalık faturalarını ödeyen SGK’nın ilgi alanı dışında.  Eğitim sistemi sağlık odaklı yapılmadıkça, yeni tıp fakülteleri ve sağlık okulları açmak sorunu çözmez. Bu görevi başaracak bir üst akla ihtiyaç duyuyoruz. Bu üst akıl ; Sağlık Bilimleri Üniversitesi olmalıdır.

Hastalık savaşını yönetecek ‘Milli Sağlık Akademisi’ gibi merkezi bir beyin olmadan bu savaşı kazanmak mümkün değil. Nasrettin Hoca gibi testiyi kırmadan önlem almak gerekiyor ama bilim ve aydın dünyamız buna da karşı çıkıyor. Batı ülkelerinde hastalıkları önleyen, ‘Önleyici kardiyoloji, Önleyici tıp’ bilim dalı ve uzmanları var. Halk sağlığı enstitüleri ve fakülteleri var. Görevleri toplumu hastalıklardan korumak.

Adamlar koyunlara kalp hızına duyarlı çip takmış, vahşi hayvan görünce korkudan kalp hızı artıyor, çobanına kurtar beni baba diye mesaj atıyor. Tehlike anında, takılan çipten çobanına mesaj atarak koyunları bile koruyan bir dünyada, insanımızı koruyan benzer bir sistemi neden kuramıyoruz? Fırat kenarındaki koyundan bile Hz. Ömer’i sorumlu tutan inancımız, insanı koruyan bu sistemi kurmayı emrediyor.

Kötülük ve hastalığın çaresi önlemektir. İslamın, aklın ve bilimin gereği budur. Geleceği planlarken kötü sonuçlarla uğraşmak yerine, bunları oluşmadan önlemek gerekir. Hastalıkları önleme ve sağlığı koruma savaşı ciddi bir şekilde yapılırsa, hasta sayısı hızla azalacak ve toplum sağlıklı olacaktır. Bilimsel veriler çok açıktır.

Üstün hekimler hastalıkları önler,  vasat doktorlar hastalıkları erken teşhis ve tedavi eder, diğerleri ise hastalıklardan yarar sağlar.  (Huang Dee, 4600 yıl önce, Çin’in ilk tıp kitabı).

Kaynak: http://www.kemalyesilcimen.com/artikel.php?artikel_id=359

Siz de yorumunuzu paylaşın: