Sancar’ın bilime en önemli ikinci büyük katkısı olan biyolojik saat üzerine buluşlar yapan 3 Amerikalı bilim insanı, Nobel Ödülü’nü paylaştı. Eğer bir dalda Nobel ödülü beş kişiye paylaştırılabilir olsaydı, Aziz Sancar ikinci Nobelini dün almış olacaktı. Sancar’ın, Nobel verilen biyolojik saat üzerinde buluşları da çok büyük önem taşıyor.
Dün Nobel Tıp Ödülü, sirkadiyen ritm diye bilinen biyolojik saatin moleküler mekanizmalarını keşfeden üç Amerikalı temel bilimci arasında paylaştırıldı… Jeffrey C. Hall, Michael Rosbash ve Michael W. Young, sirke sineğinin DNA’sını kullanarak, biyolojik saatin nasıl çalıştığını saptadı ve saatin moleküler mekanizmasını keşfetti. Bu keşfin önemi büyük; bu sayede dünya üzerindeki canlıların, yani bitkilerin, hayvanların, insanların biyolojik ritme nasıl ayak uydurduğunu ve Dünya’nın dönüşü ile eşgüdümü nasıl sağladığını öğrenmiş olduk.
Üç bilim insanı, günlük normal biyolojik ritmi denetleyen geni ayrıştırmayı başardı. Bu genin geceleri hücre içinde biriken bir proteini kodladığını kanıtladılar; proteinin gün içinde yavaş yavaş azalmaya başladığını gösterdiler. Sonuçta hücre içinde saat gibi çalışan mekanizmayı neyin yönettiği anlaşılmış oldu.
Çok uzun zamandır içimizde bir biyolojik saat olduğunu ve uyku-uyanıklık vb gibi biyolojik ritmlerimizi içimizdeki bu saate göre ayarladığımızı biliyoruz. Bu ritm aynı zamanda dünyamızın, güneş sistemimizin özetle evrenin ritmine de uygundur.
Sancar beşinci sırada
Nobel’in biyolojik saate verildiği açıklamasını okuyunca, hemen Sancar’ın bu alandaki büyük çalışmalarını anımsadım. Zaten Aziz Sancar ve Nobel’in Öyküsü kitabında, sirkadiyen ritm – biyolojk saat üzerine buluş ve çalışmalarının nasıl büyük bir raslantı ile başladığının öyküsünü anlatmıştım.
Aziz Sancar’a sordum: Ne diyorsun Tıp Nobeline, tam senin konun, bu ödüle sen de dahil edilmeli miydin, senin araştırmalarının üç Amerikalının araştırmalarının neresinde?
Bu soruyu sormamın nedeni, ikinci bir Nobel ödülünün daha Aziz Sancar’a verilebileceğini daha önce, 2015’in 7 Ekiminde Ekiminde, ilk Nobeli aldığı açıkladığında dillendirmemdi. Ertuğrul Özkök, o tarihte telefon ettiğinde kendisine söylemiştim, Sanırım o da ertesi günkü yazısında bundan da bahsetmişti köşesinde.
“İkinci Nobele yaklaştım”
Sancar’la yazıştık, şöyle diyor: “Evet ikinci Nobel’e yaklaştım. Fakat tıp nobelini paylaşan üç bilimci benden önce biyolojik saat üzerine çalışmaya başlamışlar ve oldukça mesafe almışlardı. Üç arkadaş bu ödülü öncelikli almaya hakkettiler ve Nobel Komitesi hakkaniyetli davrandı.. Muhtemelen biyolojik saat alanında yapılan önemli katkılar sıralamasında beşinci sıradaydım, eğer Nobel 5 kişi arasında paylaşılmış olsaydı, ikinci Nobeli almış olurdum. Ben biyolojik ritm araştırmalarına geç girdim. Nobeli kazananlar, 20 yıldır bu konu üzerinde çalışıyorlardı. Nobel kuralları ve geleneği ile bu karar uygundu.”
Soru: Peki duygularını merak ediyorum..
Sancar: Nobel’in biyolojik saate verildiğini duyunca çok sevindim. Laboratuvarımda arkadaşlarıma, bak önemli konular üzerinde araştırma yapmalıyız. Biyolojik saat çok önemli bir konuydu ve biz o konuya girmekle doğru bir karar almıştık ve Nobel’e yaklaştık.
“Bu alana yaptığım katkılardan dolayı gurur duyuyorum. Bu bilim insanları biyolojik saatin iki genini keşfettiler, bir tane geni de Joe Takahashi keşfetti. Joe’nin de Nobel’e ortak olmasını isterdim, benim listemde dördüncü sırada duruyordu. Ben insanlarda biyolojik saat geni olan Kriptokromu keşfettim. Bu geni bulanlar ne olduğunu anlamamışlardı. Tanımlamasını yaptım ve mekanizmasını gösterdim. Benim çalışmalarım insan biyolojik saati üzerineydi. Nobeli kazananlar ise Sirke Sineği üzerinde çalıştılar. İnsan ve sirke sineği biyolojik saati arasında biraz fark olmasına rağmen, mekanizmaları aynıdır.”
Sancar az kaldı ikinci Nobelini de alacaktı.. Ama önemli olan, Sancar’ın da dediği gibi, Nobellik bir araştırmaya imza atmış ve büyük katkıda bulunmuş olmaktır.
Aziz Sancar ve Nobel’ in Öyküsü kitabında biyolojik ritm ile ilgili bölüm, çok ilginç öyküyle doludur. Okumanız dileğiyle..