Belli beslenme düzenlerinin genelde kilo verme amacını güttüğü düşünülse de, kimi tansiyonun dengelenmesi ve kişinin genelde daha sağlıklı olması amacıyla uygulanan basit birtakım diyetlerden oluşur. Aşağıda insanları hastalıklardan koruyarak daha sağlıklı bir yaşam sürdürmelerine yardımcı olabilecek beş beslenme biçimine yer veriliyor.
Düşük glisemik indeksli beslenme
Glisemik indeksli beslenme düzeninin temelinde kan şekeri düzeylerinde hızlı bir artışa neden olan karbonhidratlardan kaçınılması gerektiği görüşü yatıyor ve odak noktasını kan şekerini dengede tutan “doğru” karbonhidratların tüketilmesi oluşturuyor.
Düşük glisemik indeksli bir beslenme düzeninde ağırlıklı olarak çavdar, çavdar ekmeği, iri taneli yulaf, yulaf kepeği, makarna, yarı pişmiş pirinç, kinoa, fasulye, bezelye, mercimek, fındık ve fıstık gibi besinlere yer veriliyor. Bu beslenme düzenini uygulayanlara bol miktarda meyve ve sebze, az miktarda patates yemeleri de öneriliyor.
Düşük glisemik indeksli yiyecekler, kilo vermeye yardımcı olmakla birlikte Tip 2 şeker hastalarında ve gizli şekeri (prediyabet) olanlarda çok daha belirgin bir etki yaratıyor. Bunun yanı sıra, halk arasında “iyi kolesterol” olarak da bilinen yüksek yoğunluklu lipoprotein düzeylerini arttırarak kalp ve damar hastalıkları çekincesinde de bir düşüş sağlıyor.
Vejetaryen Beslenme (Etyemezlik)
İnsanlar kültürel, dinsel ya da çevresel nedenlere bağlı olarak vejetaryen bir beslenme düzenini benimseseler de, tümden bitkisel yiyeceklere dayalı bir beslenme düzeni sağlık açısından da birtakım yararlar sağlıyor. ABD Kalp Derneği tarafından yürütülen araştırmalar, etyemez kişilerin obezlik, kalp ve damar hastalıkları, yüksek tansiyon ve şeker hastalığı gibi birtakım rahatsızlıklara yakalanma riskinin görünürde daha düşük olduğunu ortaya koyuyor.
Vejetaryen beslenme düzenlerinin büyük bir çoğunluğunda- yumurta ve süt ürünlerini içerenlerde bile-doymuş yağ ve kolesterol miktarları genelde etli beslenme düzenlerinden daha az, kompleks karbonhidratlar, besinsel lifler, magnezyum, folik asit, C ve E vitamini ve karotenoidler ise daha çok oluyor.
Vejetaryen beslenme biçiminin kişiyi protein ve temel vitaminlerden yoksun bıraktığı yönünde kaygılar bulunda da ABD Ulusal Sağlık Enstitüsü bunun dengeli bir beslenmeyle giderilebileceğine dikkat çekiyor.
DASH Diyeti (Yüksek tansiyondan koruma diyeti)
“Dietary approaches to stop hypertension” sözcüklerinin kısaltması olan DASH diyeti ABD Ulusal Kalp, Akciğer ve Kan Enstitüsü tarafından yüksek tansiyonun önüne geçilmesi amacıyla geliştirilmiş bir beslenme biçimidir. Bu dengeli ve esnek beslenme düzeninde ağırlıklı olarak meyve ve sebzelere, yağsız ya da az yağlı süt ürünlerine, tam tahıllara, balık, kümes hayvanları, fasulye ve fındık fıstığa daha çok yer verilmesi önerilir. Ayrıca bu türde bir beslenme, tipik bir beslenme düzenine kıyasla, daha az miktarda tuz, şeker, yağ ve kırmızı et içerir.
DASH diyetinde özel reçeteler söz konusu olmamakla birlikte, günlük kalori alımı ve uygun görülen öğün sayısı kişinin yaşına ve bedensel etkinlik düzeyine göre belirlenmelidir.
Bu konudaki araştırmalar, DASH diyetinin egzersiz ve kilo yitimi ile birlikte uygulanmasının aşırı kilolu ve obez kişilerin, kan basıncını düşürmenin yanı sıra, insülin duyarlılıklarında da belirgin bir iyileşme sağladığını da ortaya koydu.
Düşük glutenli ya da glutensiz beslenme düzeni
Gluten buğday, arpa ve yulaf gibi tahıllarda bulunan bir protein türüdür. Glutenin sınırlı miktarlarda tüketildiği ya da tümden devre dışı bırakıldığı beslenme düzenleri çoğu zaman, bağışıklık sisteminin glutene tepki göstererek ince bağırsağa zarar verdiği çölyak hastalarına önerilmektedir. Bu hastalık bedende vitaminler, kalsiyum, protein, karbonhidrat ve yağlar gibi önemli besinlerin emilimini engeller.
Glutensiz bir beslenme düzenini uygulayanlar buğday, arpa, yulaf gibi tahılların dışında, normal ekmek, makarna, pasta, börek, tahıl ve işlenmiş besinleri de öğünlerinden atmak zorundadırlar.
Glutensiz bir beslenmenin otistiklerin davranışlarında olumlu etkiler yarattığı yönünde birtakım bulgular olsa da, bu konu henüz somut sonuçlara ulaşılmamıştır. 2010 yılında Harvard Tıp Fakültesi’nin yayın organı olan Pediatrics dergisinde yayımlanan bir raporda araştırmacılar, otistik bireylerde mide-bağırsak hastalıkları ve bununla bağlantılı belirtiler görüldüğünü belirtseler de, otizm ile glutenli beslenme arasında herhangi bir bağlantıya tanık olunmadığına dikkat çekiyorlar. Konuyla ilgili çalışmalar sürdürülmekle birlikte, glutensiz beslenmenin çölyak hastalığı dışındaki sağlık sorunlarında etkili olup olmadığı konusunda henüz kesin bir veri yok.
Ketojenik beslenme düzeni
Ketojenik beslenme düzeni herkese uygun bir beslenme biçimi değil. Nitekim, son derece uzmanlaşmış ve özenle dengelenmiş olan bu diyet, nöbetlere ilaçların tepki vermediği sara hastaları için özel olarak tasarlanmıştır.
Bu beslenme biçimini benimsyenler yağ, karbonhidrat ve proteini belli oranlarda tüketirler. Buna göre öğünün yaklaşık %80’i yağlardan, %15’i proteinlerden ve %5’i de karbonhidratlardan oluşur.
Öğünler kişiye özel olarak tasarlanır ve bunlar ağırlıklı olarak ağır kremaları, pastırma, yumurta, ton balığı, karides, sebze, mayonez, sucuk sosis dışında, yağ oranı yüksek ve düşük karbonhidratlı başkaca besinleri içerirler. Sara hastaları nişastalı sebze ve meyveleri, ekmek, makarna, pasta ve basit şekerler içeren besinleri tüketmekten kaçınmalıdırlar (diş macununda bile bir miktar şeker olabilir). Mayo Cliniği uzmanlarına göre, bu beslenme düzeni kabızlık, sıvı yitimi, enerji ve açlık yoksunluğu gibi birtakım yan etkiler yaratabilir.
Çok alışılageldik bir beslenme biçimi olmamakla birlikte, ketojenik diyet sara hastalığının denetlenmesinde etkili oluyor. 2008 yılında The Lancet dergisinde yayımlanan bir çalışma, bu diyeti uygulayan epilepsi hastası çocuklarda nöbet sayısının, uygulamayanlara kıyasla, üçte bir oranında azaldığını ortaya koyuyor.
Kaynak: http://www.herkesebilimteknoloji.com/haberler/saglik/hastaliklara-karsi-koruyucu-5-beslenme-duzeni