BÜTÜNCÜL TIP SİSTEMİ
İç hastalıkları uzmanı Dr. Murat Balanlı‘ nın “Kadim ve Bütüncül Şifa Sistemi-TİTREŞİM TIBBI- İnsan Fıtratına Uygun Temiz Tıp” isimli kitabından:
“İçimizdeki doğal iyileşme gücü, şifa için en önemli kaynaktır.” Hipokrat
Yaklaşık 2500 yıl öncesinden, Ege’de bir ses yükselmiş ve “İyileşmenin, şifanın kaynağı, sizin kendi bedeninizdir” demişti ‘Tıbbın Babası’ Hipokrat.
Hipokrat’ın ortaya koyduğu ilkeler, Holistik Tıp olarak adlandırılan ve ana akım tıp anlayışından birçok yönüyle ayrılan yeni bir sistem içinde yükselmeye başladı.
HOLİSTİK terimi, İngilizce ‘wholistic’ sözcüğünden köken alır ve tam olarak Türkçe karşılığı ‘bütüncül’dür. Sonuçta, hastalıkların yalnızca fiziki bedende ortaya çıkan belirtilerle sınırlı olmadığını söyler.
Bütüncül tıbbın temeli, insanda ortaya çıkan hastalıkların, yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda zihinsel, duygusal ve ruhsal boyutta gerçekleştiği varsayımına dayanır. Bu nedenle; ‘holistik tıp’la uğraşan bir hekim, hastasını bir bütün olarak değerlendirmeli ve tedavi konusunda elindeki tüm imkânları kullanmalıdır.
Hekimin yapması gereken iş, insandaki şifa enerjisini açığa çıkartmaktır. Artık bundan sonra söz sadece hekimin değil vücudumuzdaki şifa enerjisinindir. Öyleyse hastalıkların iyileşeceği mekânlar, hastaneler değil, bizzat bizim kendi bedenimizdir. Hekim, hastasının hayatının tüm yönlerini ve boyutlarını ele almalıdır. Peki o zaman hekim ne yapmalıdır?
Hastalığın belirtilerini değil, hastalığın altında yatan zihinsel, duygusal ve ruhsal nedenleri araştırmalı ve çözümlemelidir. Ancak bu başarıldığı zaman hasta sorunlarından arınır ve şifa bulur.
Hekim, tedavide, bilimsel dayanağa sahip ve yan etkisiz geleneksel doğal tedavi modellerine de yer vermelidir. Hastaya zarar vermemek en temel ilkesi ve en az yan etkili ve doğal yöntemleri kullanmak önceliği olmalıdır. Hastalık bulgularını geçici bir süreyle gidermek yerine, sorunların kökenine inerek tedavi etmek olmalıdır. Aslında bütüncül tıp, modern tıbbın alternatifi değil, onu da içeren daha köklü bir sağlık modelidir. Hastanın eğitilmesi ve tedavi sürecinde hastanın da sorumluluk alması, bütüncül tıbbın ana ilkelerinden biridir.
Günümüzde tüm bilim dallarında bütüncül bakma çabalarında bir artış gözlenmektedir. Zira, diğer yaklaşımlar artık sığ kalmakta ve insanları farklı arayışlara itmektedir.
Evren ve uzayla ilgili bugün ‘holografik evren’ düşüncesi oldukça yaygın bir şekilde kabul görmektedir. Evreni ve insanı birbirinden ayrı değerlendirmemiz mümkün değildir ve bu bakış açısıyla, insan küçük bir âlemdir yani evrenimiz ‘makrokozmos’ ise, insan da ‘mikrokozmos’dur. Dolayısıyla insan âlemin ‘özü’ ve amacıdır. Ona zarar vermek, bütüne zarar vermektir. Tabiata hasar vermek yine bütüne ve insana zarar veren bir şeydir.
Peki günümüzde tıbbın en önemli sorunu nedir? Tıbbın ne olduğunun tanımlanmasıdır.
5.000 yıllık tıbba ilişkin tüm uygulamaları Batı tıbbı ötekileştirmiş, kendisini tek varis olarak görmüş ve tıbba ilişkin diğer uygulamaları alternatif adıyla dışlamıştır. Bu nedenle, ‘Alternatif Tıp’ terimi, gerçek olanın Modern Batı Tıbbı olduğunu kabullenmekten başka bir şey değildir. Oysa ötekileştirilen tıp sistemleri zaman içerisinde gösterdiği etkinlik ve etkililik sayesinde binlerce yıldır varlığını sürdürebilmiştir. Bu sistemin temel zihniyeti, şifa üzerine kurgulanmıştır. Modern Batı Tıbbı’nın temeli ise diğerini yok etme üzerine kurgulanmıştır. Bu durum, çeşitliliğe tahammülsüz, kendisini merkeze alan ve ‘alternatif’ olacaksa da kendi kontrolünde olmasına müsaade eden bugünkü Batı uygarlığının gelişmesiyle paraleldir.
Sonuç itibariyle, ben insanın doğanın bir parçası/kendisi olduğunu söylüyorum. Doğadan koptukça, kendimizden de uzaklaşıyoruz. Bedenlerimiz ve ruhlarımız, aşırı tüketim ve bunu sağlamak için sarf edilen üretme çabasının içinde kayboluyor.
Peki ilk adımlarımız ne olacak? Beden, zihin ve ruh dengemize göre önceden önlemler almak… Kendimizi iyileştirmeye çalışmak, bütüne yaptığımız bir iyiliktir bu açıdan.
Hayata olumlu bakarak, kendinizle ve âlemle barışarak ve çevrenizdekilere gülümseyerek işe başlayabilirsiniz…
Titreşim Tıbbı ile çalışan hekimler, Geleneksel Çin Tıbbı’nın enerjik ve işlevsel yapısı hakkında derin, detaylı ve kapsamlı bilgiye sahip olmalıdır. Çünkü bu bilgi tam olmadan, doğru teşhise ulaşmak ve tedavi uygulayabilmek mümkün olmayacaktır.
Günümüz ana akım tıbbı, bedeni klasik olarak önce anatomik, sonra fizyolojik olarak tanımlar, bedeni öncelikli olarak işlevsel bir bütün olarak anlamaya ve tedavi etmeye çalışır.
Titreşim Tıbbı ise insan bedenini, en başından, anatomik olarak değil, işlevsel bir anlayışla açıklar. Zihin-beden bütününde süreçlerin nasıl bir etkileşim içinde olduğunu anlamak, bedenin anatomik yapısını anlamaktan daha önceliklidir.
Peki bütüncül yaklaşımla biz aslında neyi hedefleriz? Elde edilen bilginin sağladığı en önemli avantaj bir rahatsızlığın tedavi edilebilmesi için fiziksel sebebinin ne olduğunun bilinmesi, yani tıbbi teşhis zorunluluğu olmamasıdır. Hastalığa teşhis koymadan önce, o hastalığın altında yatan temel nedenleri ortaya çıkarmayı, hatta hastalık kendini göstermeden bedenin ilk verdiği ipuçlarından, hastalık oluşmadan, sorun daha başlamadan onu yok etmek, asıl amaçtır.
Bu da bi başka türlü iş. Aklım yatmadı. Iıııh!!