YENİDEN KAPANMA YOK
Habertürk’ te Muharrem Sarıkaya‘ nın köşesinden:
SAĞLIK Bakanı Fahrettin Koca’nın, ilaç parasını alamayan şirketlerinin Türkiye’ye sevkiyatı keseceğini söyleyen ABD Büyükelçisine tepkisini dün aktarmıştım…
Bakan Koca ile Samsun yolunda uçaktaki sohbetimiz geniş kapsamlı oldu…
Gidişimiz de ilginçti…
Daha çok basın toplantısıyla yetinen, özel röportaj vermekten kaçınan Bakan Koca, “Samsun’a birlikte gidelim mi?” teklifinde bulununca, anında “Geliyorum” dedim.
Sabah erken saatte buluştuk, daha uçak kalkmadan cep telefonuna indirdiği uygulamalardaki verileri göstermeye başladı, yol boyunca da aktarmasını sürdürdü.
İllerdeki vakaları, hastanelerdeki doluluk oranlarını; ezcümle nerede bir koronavirüs hastası var her şeyiyle Bakan Koca’nın cep telefonuna düşüyordu.
ADIYAMAN’DA VAKA ARTIŞI YÜKSELMİŞ
Uygulamadan gördüm ki Adıyaman ve çevresindeki vaka sayısında son dönem yükselme var.
Şunu belirteyim, Bakan Koca, hem verileri aktarırken hem de genel durumu yorumlarken oldukça berrak; bir şeyi gizleme telaşına kapılmıyor.
Ancak yayınlanması halinde ne gibi etkiler bırakacağı konusunda baştan görüşünü koyuyor ve sizin takdirinize bırakıyor…
Aslında bir gazeteciden önce, toplum sağlığını öncelemesi gereken bir insan olarak sizi de yaşadığınız pandemi yönetimine ve sürecine dahil etmeyi başarıyor.
Bu kapsamda önce nereden nereye, hangi nedenlerle gelindiğini açık yüreklilikle anlattı.
İLK DÖNEMİ YAŞAMADAN VİRÜSE YAKALANDILAR
Yaza girmeden önce insanların evde sıkıldığını, yaz ile birlikte dünyanın diğer ülkeleri gibi hızlı açılma sürecinin yaşandığını, yaz sıcağında virüsün etkisinin düşeceğinin varsayıldığını sıraladı.
Bunu belirteyim ki AVM kararını ilk günkü gibi içselleştirmediğine bir daha tanıklık ettim.
“Hızlı gevşeme, 600’lere inen vaka sayısını 1500’e çıkardı” dedi.
Vaka sayısında İstanbul’daki %60 artışın, bir anda ülkeye yayıldığına vurgu yapıp ekledi:
“Sivas, Tokat, Amasya, Çorum’un köylerinde virüs yokken, oradakilere de bulaşır oldu… Ama onlar pandeminin ilk dönemini yaşamadan, nasıl bir şey olduğu bilgisine erişmeden, birden üst seviyede yaşamaya başladı. Bir arada yaşama kültürü de yoğun olduğu için vaka sayısı hızla artmaya başladı.”
Doğu ve Güneydoğu illerinde sağlık alt yapısının da yetersiz olmasının yayılmaya katkı yaptığını da açık yüreklilikle söyledi.
Batman örneğinden yola çıktı, “Altyapısı kötüydü, şimdi 350 yataklı hastane hemen, 500 yataklı ise kısa sürede hizmete girecek” dedi.
Önce Türkiye’deki vaka ve hasta sayısına ilişkin verilerin nasıl o her akşam televizyon ekranlarımıza düştüğünün sürecini özetledi.
SON HAFTADA %38 ORANINDA DÜŞTÜ
Bakan Fahrettin Koca, cep telefonunu açıp, günlük vaka ve hasta sayısında durumun ne olduğunu grafik üzerinden gösterdi.
İki hafta öncesine göre Türkiye genelinde %38 düşme görülüyor.
Bu noktaya ulaşmalarının gerisinde uyguladıkları modelin yattığını belirtti.
Yani, bir kişi sorun yaşıyorsa anında teste tabi tutuluyor, semptomu yüksek ise hastaneye yatırılıyor; eğer yüksek değilse de evine gönderiliyor.
Ancak hemen ardından da filyasyon dediğimiz, o kişinin temas ettiği kişileri de belirleyecek ekip evine gidiyor; ilacını veriyor, neler yapması gerektiğini anlatıyor.
Sonrasında da bir doktor semptomu az olanı evinden takibe alıyor, eğer ateşi yükselir, zatürre başlarsa da anında 112 ambulansı ile hastaneye götürülüyor.
Bakan bu süreçlerin hiçbirinde enfeksiyon kapmış olan kişiden bir kuruş alınmadığını bildirdi.
DÜNYA’DA 140 DOLAR OLAN İLACI BEDAVA VERİYORUZ
Dünyada 140 Dolardan satılan ilacı Türkiye’de üreterek maliyetini 14 dolara düşürdüklerini ve virüs kapan herkese bedava verdiklerini bildirdi.
Favipiravir isimli bu ilacın erken evre kullanılması halinde zatürrenin önüne geçip, hastalığın hafif atlatılmasını sağladığının da bugün bütün dünyada kabul gördüğünü İtalya’da çıkan son bilimsel yayın ile anlattı.
Sahadaki filyasyon ekiplerinin temaslıya ulaşma süresinin 14 saate, hastaya ulaşma süresinin de 11 saate indiğini bildirdi.
ONLAR ZATÜRE AŞAMASINDA HASTANEYE GİDENİ YAZIYOR
Sonra da şu soruyu yöneltti:
“Biz bunları yaparken Avrupa ve İskandinav ülkeleri ne yapıyor?”
Dikkatimi çeken şu ki, Bakan Koca, batıdaki uygulamalar geride olmasına karşın Türkiye’nin eleştiri oklarına tutulmasına isyanlarda.
Batılı ülkeler öncelikle rahatsızlığı olan kişiye evinde kalmasını öneriyormuş, hastaneye ancak virüs ciğerlere inip öksürük çok yükseldiğinde gelmelerini istiyormuş.
“Bunlar, virüs aşağı doğru etkisini göstermeye başlamış hasta demek. Onların testi alındığında %70 negatif çıkma dönemi söz konusu. %30 pozitif olan vakayı Covid 19 olarak tedavi etti, geri kalan %70’i kendi istatistiğine Covid 19 vakası girmedi. Oysa tedavisi de tanısı da Covid 19 idi.”
SALGIN BÖYLE ENGELLENMEZ
Devamını da şöyle getirdi:
“Dünya vaka düştü diye göstermek için tarama yapmıyor, siz tarama yapmıyorsunuz, bunu yaptıkça vaka sayınız artıyor. Sizin semptomu olmayan kişi ile kendisinin solunum sıkıntısı olanını aynı kefeye koyup eşdeğer gösteriyor. Ağır vakanın artışı veya ölümlerin artışını hiç gündemine almıyor.”
Bunun doğru bir yöntem olmadığını Bakan Koca da kabul ediyor.
Baştan yaptıkları uygulamadan vazgeçmeme konusunda kararlılar.
Koca, gerekçesini de şu cümlede özetledi:
“Temaslıyı takip etmez, göstermezseniz, hasta sayısı artar, sizin sağlık kuruluşunda istediğiniz kadar yatağınız olsun bunu engelleyemezsiniz. Dünya ise ağırlıklı olarak iz sürmeyi, vakayı takip etmeyi gündeminden çıkardı. Salgının böyle kontrol edilemeyeceğini biz biliyoruz.”
Bakan bu konuda oldukça dertli olsa da ben sözü bundan sonrasında ne olacağına getirdim.
YENİDEN KAPANMA YOK
Bir kere gelecekte olacağı gizlemedi aynen şöyle dedi:
“Önümüzdeki grip mevsimi ile birlikte bunun daha kamçılanacağına dair endişe taşıyoruz. Bu böyle midir evet böyledir. Onun için düğün, nişan gibi temasları azaltalım, etkinlikleri devre dışı bırakalım. Bu işin aslı, maske, mesafe ve temizlik…”
Türkiye’nin sadece tedavide değil, insanların dikkatlerinde de önemli mesafe kaydettiğini bildirdi.
“Maskeyi yaygın kullanım konusunda diğer ülkelere göre alışkanlığımız daha iyi; yurt dışından gelenler ülkenin bu konudaki hassasiyetini kabul ediyor” dedi.
Şunu belirteyim, yeni bir kapanma sürecini başlatma gibi yaklaşımı yok, doğru da bulmuyor.
Bunu da Ankara örneği ile açıkladı…
“Ankara’da vaka sayısı sokağa çıkma yasağı getirdik de mi düştü?” sorusunu yöneltti.
Ben de fırsatını bulmuşken konuyu yaşamımı da sürdüğüm Ankara’ya getirdim.
TÜRKİYE’DEKİ VAKANIN %24’Ü ANKARA’DAYDI
Bir sırrını ifşa eden insan ses tonuyla, “Biliyor musun?” diye başladı ve gerisini kendisi getirdi:
“Üç hafta önce Ankara’da yükselen trend oluştu, vaka çok. Ben de Ankara, İstanbul’un iki katı oldu dedim; Ankaralı da Türkiye de şaşırdı. Ankara dikine doğru ilerledi. Geçen hafta artış devam etti. Son bir haftadır hafif aşağı doğru iniyor. Birden rehavet oluşmasın. Ankara güç durumda ama geçen haftaya göre vaka sayısında %30 düşme var. On gün sonra hasta sayısına yansır…”
Aktardığına göre geçen haftaya kadar Ankara’daki vaka sayısı Türkiye’deki toplam vakanın dörtte biri kadarmış; %24 seviyesindeymiş
BAŞARIYI GÖSTERMEKTE ZAYIFIZ
Bu aşamada biraz da virüs ile mücadeledeki başarılarını iyi anlatamamaktan yakındı.
Gerekçesini de kendisi söyledi:
“Yoğun bir iş yapıyoruz, bu yoğun iş ve mücadeleyi, başarıyı gösterme noktasında zayıf kalıyoruz. Çünkü şu dönemde yaptığımız mücadelenin dünyada benzerini yapan yok.”
Duyarsız davrananlar da hedefindeydi.
“Ölüm oranının birin altına indiğini” bildirip devam etti:
“Bunu vermeyip, vatandaşa ‘Her 25 hastadan birisi vefat ediyor’ diyorum, uyarıyı almıyor. Ölümler günlük 14 kişiden 73’e çıktı, 4-5 kat artış var. Ağır hastanın arttığı görülüyor. Her defasında ağır hastaya dikkat çekiyorum. Ama vatandaş vakaya takılmış.”
Ölümlerin hala %88-90’ının 60 yaş üstü vatandaşlarda görüldüğünü de bu aşamada kayda geçirdi.
KESİNLİKLE BİLEKLİK
“Ne yapacaksınız?” diye sordum, önemli bir bilgiyi paylaştı.
Buna göre pozitif olup evinde karantinada kalması gerekirken dışarı çıkanlara yönelik yeni bir uygulamaya gidiliyor.
Kesinlikle bileklik uygulaması yapılacak.
Ancak bunun için iki farklı model var ve bunun hangisinde karar kılmaları gerektiği konusunu tartışıyor.
İlki pozitif olan ve evinde karantinada kalması gereken her kişiye bileklik takılması ve olması gereken yerden ayrıldığında merkezdeki alarmın çalması…
BİLEKLİKTE İKİNCİ MODEL
İkinci model yine aynı mantıkla çalışıyor, ancak eve bir cihaz konuluyor, kişiyi bu cihaz takibe alıyor.
İlkinde kişi dar bir alanda çıksa dahi alarm çalabildiği dikkate alınarak, eve bir kutu halinde ikinci cihaz konuluyor.
Daha bu kutudan belirlenen sınırlar aşıldığında cihaz alarmını çalarak uyarı veriyor, daha uzağa gittiğinde ise merkezdeki alarmı çalıştırıyor.
Ayrıca bu kutu yerinden hareket ettirildiğinde de merkezi uyararak kişinin yerinden kıpırdatmasının önüne geçiyor.
Bakan Koca hangisinin daha faydalı olduğunu tespit ettiklerinde hazır olan uygulamanın kullanılmaya başlanacağını da açıkladı.
Benim için kısa ama bilgi açısından bir o kadar dolu gezi oldu…
Sayın bakanın elektronik kelepçe uygulaması bir hukuk ve demokrasi ülkesinde olması mümkün olmayan bir uygulamadır, hayata geçmesi ihtimali bile ürkütücüdür.
PCR ile virüs teşhisi konulamayacağını, bu teste istinaden, bulaşma ihtimali fevkalade düşük bir virüs için karantina uygulanamayacağını hala öğrenememiş olmaları inanılır gibi değil.
Başarılı oldukları konusuna gelince, evvela TİTCK’da neler olduğu sorularına cevap vermeleri gerekir;
https://www.medimagazin.com.tr/guncel/genel/tr-tuseb-baskani-neden-istifa-etti-11-681-90448.html