OBEZİTENİN ÇARESİ AŞI OLAMAZ
Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil ülkemizin medar-ı iftiharlarından.
Değerli Hoca’ mız Hürriyet gazetesinde “Şişmanlayan Türkiye’ yi fırtına bekliyor” başlığıyla manşetten verilen sohbetinde “Türkiye’de nüfusun 3’te 1’inin şişman, 3’te 1’inin klinik şişman, yüzde 3’ünün aşırı şişman olduğunu” hatırlatarak “Türkiye, 15-20 yılda kronik hastalıklar fırtınasına kapılacak!” diyor ve ekliyor (1):
“Klasik geleneksel yeme-içme âdetlerimiz hatta bazen yemeklerimiz bile yavaş yavaş kayboluyor. Beni çok üzen tohum, lezzet zenginliğimizin de tehlike altına girmiş olması. Sadece yemek tarzı değil, yemeğin muhteviyatı da çok büyük değişikliğe uğradı. Fiziksel aktivite de iyice azaldı.”
Hotamışlıgil Hoca’ mıza aynen katılıyorum.
Ben de senelerdir hem ülkemizin hem dünyanın en büyük sağlık sorununun “obezite” olduğunu ve bunun da “sağlıksız gıdalar, yanlış beslenme ve hareketsizlikten” kaynaklandığına inanıyorum.
Sigara ve alkol alışkanlığının da bu faktörlere mutlaka ilave edilmesi gerektiğini savunuyorum.
Teşhis doğru ama ya çözüm?
Hocamız meseleye doğru teşhisi koyuyor ama sıra çözüm tavsiyelerine gelince, umduğumuzu bulamıyoruz.
Her nedense çözüm tavsiyeleri gazetede yer almıyor ve sohbet, diyabet ve kalp hastalıklarından aşı ile korunmaya kayıyor.
Oysa bu sohbetin can alıcı noktası “obezitenin nasıl önleneceği” dir ve gerisi de teferruattır.
Burada birkaç sebep olabilir:
BİR: Sohbeti yapan senelerin sağlık muhabiri Mesude Erşan “Türkiye’ yi bekleyen fırtınanın çözümü nedir?” sorusunu sormamış olabilir (Hiç sanmam).
İKİ: Hotamışlıgil “Bu soruyu duymamış olayım veya bunu geçelim” demiş olabilir (Pek sanmam).
ÜÇ: Hotamışlıgil bu soruya gazetede “diyabet ve kalp aşısı umudu” başlığı altındaki cümlelerle cevap vermiş olabilir (Mümkündür).
Mümkündür, çünkü laboratuarda çalışan araştırmacı bilim adamları için “bilim” halk sağlığından çok sonra gelir ve böyle de olması gerekir.
Doktorlar bireysel olarak hastalarının şahsi sağlık sorunlarını çözmekle yükümlüdürler, genel toplum sağlığı politikacıların işidir; bilim adamları için “araştırma” her şeyden önce gelir.
Gelmezse, o kişi zaten bilim adamı değildir demektir.
Hotamışlıgil’ in obeziteye çare olarak sadece “aşıyı” sunması veya obeziteyle ilgili her soruda lafı döndürüp dolaştırıp “aşıya” getirmesi bir başka açıdan son derecede önemlidir.
Bu, Hoca’ nın kafasının 24 saat laboratuarında olduğu, aşıdan başka bir şey düşünmediği anlamına gelir ki araştırmacı bir bilim adamına yakışan da budur.
Hotamışlıgil’ den Nobel bekleyenlerin hiç de haksız olmadıklarının da bir delilidir.
DÖRT: Muhabir sormuş Hoca da cevaplamıştır ama bu kısım gazetede belki editör işgüzarlığı belki sayfada yer sıkıntısından dolayı kesilmiş olabilir (Mümkündür).
BEŞ: Muhabir sormuş Hoca da cevaplamıştır ama söyledikleri gazetelerin en çok reklâm aldığı kesim olan gıda sektörünü zora sokacağı için yazı işleri tarafından tıraşlanmış olabilir (Mümkündür ve yazı işleri haksızdır da diyemem).
Diyabet ve kalp aşısı umudu
Bilim adamları, günümüzün en büyük sağlık sorunu obeziteyi ve onun peşinden gelen diyabet, kalp krizi, kanser ve diğer hastalıkları aşıyla veya ilaçla önlemek için elbette çalışabilirler.
Bu belki on bin kişiden, belki bin kişiden birinin derdine çare de olabilir ama toplum sağlığı bakımından tamamen abesle iştigaldir.
Çünkü obezitenin sebebi “yanlış hayat tarzıdır” ve yapılması gereken de Hoca’ nın gayet güzel sıraladığı yanlışların düzeltilmesidir.
Gelelim neticeye
Yanlış beslenme ve hareketsizliğin eseri olan obezite hem bizim hem dünyanın acilen halledilmesi gereken en mühim sağlık sorunudur.
Geç kalınan her gün sağlık harcamalarının katlanarak artması demektir.
Obeziteye “aşı” ile çözüm beklemek New York’ da Yedikule otobüsü beklemekten farksızdır.
Obezite, onu yaratan sebepleri ortadan kaldırarak önlenebilir.
Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil kimdir?
Hocamızın adı “pubmed” olarak bilinen bilimsel arenada tam 167 yayında geçiyor (2) .
Benim bir tek yayında üstelik de beşinci isim olarak adımın geçtiğini hatırlatırsam, Hoca’ mızın değeri daha iyi anlaşılacaktır.
Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil, Harvard Üniversitesi, James S Simmons Genetik ve Metabolizma profesörü, Genetik ve Kompleks Hastalıklar Bölümü ve Sabri Ülker Merkezi Başkanı’ dır.
Şişmanlık ve diyabette çok temel mekanizmaları ortaya çıkaran ve yeni bilimsel çalışma alanlarının açılmasına öncülük eden çalışmaları ile dünyadaki en yaratıcı ve en üretken bilim adamlarından biri olarak tanınıyor.
Kadir Has Üniversitesi Mütevelli heyeti üyesi de olan Hotamışlıgil, 2004 yılında TÜBİTAK Bilim Ödülü’ nü almış ve Türkiye Bilimler Akademisi ve AAAS üyeliklerine seçilmiştir.
Markey ve Pew burslarına, Amerikan Diyabet Derneğinin Olağanüstü Başarı, Obezite Cemiyeti’ nin Wertheimer, Endokrin Cemiyeti’ nin Roy Greep Olağanüstü Bilimsel Başarı, Columbia Üniversitesi’ nin Naomie Berrie ve Danone Uluslararası beslenme Ödüllerine layık görülmüştür.
Hotamışlıgil’ in çalışmaları, günümüzde diyabet, şişmanlık, kalp hastalıkları ve karaciğer yağlanmasına yeni yaklaşımların geliştirilmesine yol açmış ve bu hastalıklara karşı hem akademi, hem de endüstride birçok ilaç geliştirme programına temel teşkil etmiştir.
Kaynak:
1. http://www.hurriyet.com.tr/gundem/28946767.asp
2. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/?term=hotam%C4%B1%C5%9Fl%C4%B1gil
Hotamışlığil hoca ne yapsın, poşetlenmiş gıdaları dolaylı yoldan yemeyin demiş. Sonuçta araştırma yapabilmek için için ülker vb gibilere muhtaç olduğunu düşünüyor olabilir. Herkes gibi bilim adamları da sermayenin dev gücünün gizli baskısını üzerinde hissediyor ne yazık ki