Önce kendimden başlayayım… Osman Müftüoğlu, bundan 25 yıl önce bana “Kolesterolün yüksek” dediği günden beri, satın aldığım her yiyecek paketinin üzerindeki “kCl”, yani kilo kalori rakamına bakıyorum.
Sıfır kalori yazan yiyecekleri alıyorum…
Şimdi bugün… 28 Nisan 2019 günü size diyorum ki…
Unutun bu kalori hesabını…
Daha doğrusu, bunu ben demiyorum…
Dünyanın en ciddi dergilerinden biri olan Economist’in iki ayda bir yayınlanan dergisi “1843” diyor…
Derginin nisan-mayıs sayısının kapağında dana gözü kadar harflerle şu yazıyor:
“Kalorinin Ölümü…”
Altında da çok net şekilde şu yazıyor:
“Dünyanın en faydasız ölçü birimini yakmanın zamanı…”
Ve dergi diyor ki…
Yıllardır, yediğimiz içtiğimiz şeylerin kalorilerini ölçerek kilo vermeye, kilomuzu korumaya çalıştık…
Ama ortaya çıktı ki…
“Kalori” dediğimiz bu ölçü biriminin hiçbir anlamı yok.
Yani ağzınızdan geçen her lokmanın kalorisini saymaktan vazgeçin…
Çünkü hiçbir şeye yaramıyor…
………………………..
FAYDALI NOT: Yazıları numara sırasına göre okursanız daha keyifli olur.
SALVADOR CAMACHO’NUN MAFYA DENEYİMİ VE KİLOSU
Dosya Meksikalı bir mühendis olan Salvador Camacho’nun 22 yaşındayken başından geçen bir olayla başlıyor.
Meksika’nın Toluca şehrinde yaşayan Camacho, bir akşam evinin yakınında park ettiğinde, kolları dövmeli iki şahsın arabasına yaklaştığını fark etti.
O sırada arabanın radyosunda Tori Amos’un çok sevdiği “Bliss” şarkısı çalmaktadır.
İki adam Camacho’yu kaçırır…
Yere yatırıp ölesiye döverler.. Başına silah dayarlar…
Sonuçta Camacho o gün ölümden kurtulur…
Ama bu onda öyle bir travma bırakır ki, bu defa durmadan yemek yemeye başlar.
Obez bir adam olur…
Gövde kitle endeksi 30’u geçmemesi gerekirken 35.6’ya gelir.
Kalbinde aritmi başlar ve 8 yıl sonra ikinci defa ölüm korkusunu yaşar.
İşte bütün bunlar onu gövdesinin sesini dinlemeye ve sağlıklı yaşamaya yöneltir…
Böylece yediği her lokmanın kalorisini saymaya başlar.
Günde 2 bin 500 kalorinin altında kalmak için her şeyi yapar.
Bu da onu “kalori” dediğimiz ölçü biriminin tarihine de girmeye yönlendirir.
KALORİ ARKEOLOJİSİ 1
SANTORİO’NUN SANDALYESİ VE KALORİNİN ACILI TARİHİ
KALORİNİN tarihi 16’ncı yüzyıla dayanıyor. O tarihlerde Santorio Sahcrorius adlı bir İtalyan “ağırlık iskemlesi” diye bir tartı yaratıyor.
Belli aralarla yemek yemeden önce tartılıyor. Sonra yediği yemeği tartıyor ve yemekten sonra çıkan idrarını ve dışkısını, ayrıca kendi ağırlığını tartıyordu.
Ancak, 30 yıl boyunca kendi üzerinde bu tartıyı ve gözlemleri yaptıktan sonra, yediğimiz ve içtiğimiz şeylerin gövdemizdeki etkisi ile ilgili çok az soruya cevap verebildiğini görmüştü.
Böylece kahrından ölüp gider.
KALORİ ARKEOLOJİSİ 2
GİYOTİNDE KESİLEN KAFA O GÜN NEYİ KEŞFETMİŞTİ
Bundan iki yüzyıl sonra Antoine Lavoisier adlı bir Fransız aristokrat başka bir şey yaptı.
Oksijen denilen gazı yaktı ve bundan çıkan ısıyı ve öteki gazları ölçtü.
Lavoisier bir şey daha yaptı. Aynı etkiyi canlılar üzerinde de ölçmek istedi. Çünkü onun gözünde gıda maddeleri ve içecek, insan bedeninin yakıtıydı ve bunun yakılmasından doğacak ısıyı görmek istiyordu.
Önce “kalorimetre” diye bir alet yaptı, sonra bir kobayı alıp besledi ve enerjiyi ölçmeye çalıştı.
Ne yazık ki tam o sırada Fransız İhtilali oldu ve jacobin devrimciler onun kellesini alırken, bu kalori araştırmasını da sonlandırdı.
KALORİ ARKEOLOJİSİ 3
KALORİNİN ALTIN KURALI NASIL DOĞDU
Bugün kullandığımız “kalori”yi ölçü haline getiren insan Amerikalı bir tarım kimyacısı olan Wilbur Olin Atwater oldu.
Ve bunun adını “Century Magazin” adlı dergiye yazdığı makalede şöyle formüle etti: “Ateş için yakıt ne ise, beden için de gıda aynı şeydir…”
Böylece fizik biliminin ölçüsü “kalori”, 1930’lu yıllardan itibaren halk sağlığının altın oranı oldu ve doktorların kutsal kitabının “başlangıç” bölümüne girdi.
Devletlerin vatandaşlarına da tavsiye ettiği o altın kural da şuydu:
“Bak arkadaş… Eğer gövden, kullandığından daha fazla enerji alırsa o fazlalık gövdende yağ olarak depolanır, bu da kilonu arttırır ona göre…”
Ve 200 yıla yakın bu böyle devam etti…
ÖYLEYSE BİR KALORİ NEDİR
ÖZELLİKLE Alman fizikçileri 1860’tan sonra bunun ölçüsünü yaratmaya uğraştılar.
Neticede şöyle bir ölçü ortaya çıktı:
“Bir kalori eşittir, bir litre suyu bir derece ısıtmak için gerekli enerji…”
Yani yiyecek paketlerinin üzerinde gördüğümüz “kalori” bu…
Ha bu arada “Calori” kelimesinin Latince “calor” kelimesinden üretildiğini ve “ısı” anlamına geldiğini de belirtelim.
BİR DİLİM PİZZA NEDEN 249 DEĞİL DE 248 KALORİ
CAMACHO aritmi sorunuyla hastaneye kaldırıldıktan sonra yıllar boyunca yediği her lokmanın ağırlığını tarttı, kalorisini hesapladı. Onları cep telefonuna kaydetti.
Ancak bir gün geldi, bütün bunların hiçbir işe yaramadığını fark etti.
Sonra gözüne arada bir yediği pizza dilimi takıldı. Hep aynı yerden ısmarladığı pizzanın bir dilimi 248 kaloriydi. Kendi kendine sordu:
“Neden 247 veya 249 değil de 248…”
Sonra okumaya başladı.
Ve ilk gerçek karşısına çıktı. Mesela Tufts Üniversitesi öğretim üyesi Susan Roberts, şunu ortaya çıkarmıştı. Amerikan hükümetinin ürünlerin üzerine yazılmasını zorunlu kıldığı kalori miktarları yüzde 18’e kadar yanılıyordu.
Biraz daha araştırınca bir başka gerçeği keşfetti.
Aslında Amerikan kanunları paketlerin üzerindeki kalori miktarlarının yüzde 20’ye kadar yanılmasına izin veriyordu.
Daha da kötüsü vardı.
Donmuş gıdalarda yanılma payı yüzde 70’e kadar çıkıyordu. Camacho’nun gözünde kalori denilen ölçünün ölümü bununla başladı ve arkasından her şey çorap söküğü gibi geldi.
‘KALORİYE’ ARA VERİŞTEN 30 SANİYE SONRA İLK KARE
“1843” dergisinin bu sayısını önceki hafta İtalya’ya giderken okudum. Osman Hoca’ya danışıncaya kadar kalori saymaya ara verdim. Tabii ki o kararla birlikte gidip büyük bir tabak vongole makarna yemeye de karar verdim.
O kararı aldıktan 30 saniye sonra fotoğraf çektirirken yüzüme bu ifade çökmüştü.
Hafif bir “Joker” havası yok mu… Yoksa bana mı öyle geldi…
KALORİNİN ÖLÜMÜ 1
BENZİNİN YANMASI İLE FASULYENİNKİ BİR Mİ
GIDADA kalori hesabı şöyle yapılıyordu. Herhangi bir gıda fırında yandığı zaman ne kadar ısı yayar… Evet o gıdayı laboratuvar ortamında yaktığınız zaman çıkan ısıyı hesaplamanız çok kolaydı… Ama insan vücudu ile mikrodalga fırını aynı şey miydi? Hayır… İnsan vücudu bir fırına göre çok daha kompleks bir şeydi. Öyleyse, fasulyenin veya pirzolanın vücutta yanması ile benzinin araba motorunda yanması arasındaki farka bakmak gerekirdi… Lavoisier’nin kesik kafası, giyotinin önündeki sepetten müstehzi bir ifade ile bize bakmaya başlamıştı.
KALORİNİN ÖLÜMÜ 2
AĞZIMIZA GİREN EKMEK KAÇ SAAT SONRA ÇIKAR
ZAVALLI Santorio, daha 16’ncı yüzyılda icat ettiği ağırlık sandalyesiyle, çıkan dışkısının bile ağırlığını ölçerken doğru bir şey yapmıştı. Ancak 30 yıl boylunca aklına gelmeyen bir soru vardı. Ağzına giren gıda kaç saat sonra dışkı olarak çıkıyordu? 21’inci yüzyıl işte bu soruyu sordu ve cevabını da verdi. Bu süreç insandan insana değişiyordu. Hem de öyle üç-beş saat değil, 8 ile 80 saat arasında bir fark vardı.
Yani bazı insan yediği gıdayı 8 saat sonra dışkı olarak dışarı atarken, bazısı 80 saat bekliyordu. Bu da o kalorinin yakılmasını çok farklı hale getiriyordu.
Kalorinin ölümü dışkı ile devam ediyordu…
KALORİNİN ÖLÜMÜ 3
GENLER, BAKTERİLER VE UYKUSUZ GECELER
KALORİ katili 21’inci yüzyıl bir şeyi daha ortaya çıkardı. Bir insanın genleri, vücudundaki, özellikle mide ve bağırsaklarındaki bakterilerin niteliği ve sayısı, bir de uyku halleri de aldığımız gıdanın yakılma biçimini ciddi şekilde etkiliyordu. Kötü bir uyku vücuttaki sindirimi de kötü etkiliyordu. Buyurun aynı paketin üzerindeki aynı kaloriyi alan iki insandan biri neden kilosunu korur da mahalledeki öteki arkadaşı obezleşir sorusuna bir cevap daha.
KALORİNİN ÖLÜMÜ 4
MADEN SUYUNUN KALORİSİ İLE PİRİNCİNKİ AYNI ÖLÇÜ MÜ
Evet maden suyunu aldığınız zaman üzerinde belli bir kalori yazıyor… Patates cipsinin üzerinde de var…
Tamam kalorileri farklı…
Ama başka bir şeyi daha farklı…
Vücut dediğimiz fırın, maden suyundaki kaloriyi dakikada 30 kalori olarak yakarken, aynı süre içinde pirinç veya patatesteki kompleks karbonhidratın ancak 2 kalorisini yakabiliyor.
Hoş geldin göbeğin etrafındaki “love handle”… Yani basbayağı göbek…
KALORİNİN ÖLÜMÜ 5
‘BEN BU KALORİYİ SPORLA YAKARIM’ MI DİYORSUNUZ
Yani benim gibi düşünüyorsunuz…
Her gün koşu bandında 6.5 hızla 45 dakika yürüyorsunuz…
İyi de yapıyorsunuz…
Kalbiniz için harika…
Ama bir akşam önceki etli pideyi bununla atarım diyorsanız…
Demeyin…
Çünkü araştırmalar açıkça gösteriyor.
Her gün aldığımız kalorinin yüzde 75’ini günlük sıradan hareketlerimizle yakıyoruz.
Ama profesyonel sporcuysanız, yani günde 4-5 saat antrenman yapıp maça, yarışa çıkıyorsanız tamam…
KALORİNİN ÖLÜMÜ 6
MISIRIN ÜZERİNDE 150 KALORİ YAZIYOR AMA…
Evet öyle yazıyor ama siz o mısırı yediğiniz zaman, o kalorinin yakılması bambaşka bir şey. O tatlı mısırın yumuşak yanlarını keyifle yiyorsunuz ve o tarafı güzelce sindiriliyor.
Amaaaa… İçindeki selüloz aynen kalıyor.
Aynen kalınca da sindirimi uzuyor. Sindirimi uzayınca da koşu bandında yaktığınızı zannettiğiniz o kalorinin hiçbir manası kalmıyor.
Buyurun “love handle”ınızda yani kemerinizde bir delik daha…
KALORİNİN ÖLÜMÜ 7
ARKADAŞIM NE YESE ALMIYOR BEN SU İÇSEM KİLO ALIYORUM
EVET çünkü arkadaşınızın bağırsak uzunluğu sizinkinden yüzde 50 fazla…
Sizinki daha kısa olduğu için
daha az kalori yakıyor.
O yüzden süpermarket rafından ikiniz de aynı kalori yazılı mısırı alıyorsunuz, o şişmanlamıyor, sizse kilo veremiyorsunuz.
KALORİNİN ÖLÜMÜ 8
150 KALORİ KUZUYU FIRINDA MI SEVERSİN YOKSA HAŞLANMIŞ MI
GOOGLE’a git, “Ette kaç kalori var” diye yaz, karşına şu çıkar: “100 gram ette 150 kalori…”
Tamam da o eti nasıl seversin… Mesela iyi Türkler gibi eti çok fazla pişirirsen ve bir de bağırsakların kısaysa, bunun yüzde 50 ile 95’i midede absorbe edilir. Hani sen 150 kalori aldın sanıyorsun ya, mesela dana etini daha fazla pişirirsen, o 150 kalorinin üzerine yüzde 15 daha ekle.
Hele hele tatlı patates yiyorsan yüzde 40 daha ekle…
Evet homo sapiens eti pişirerek medenileşti… Ama maalesef vücudun içindeki durum ona ayak uyduramadı.
MUTLU SON
BAKIN BİZİM MEKSİKALI ARKADAŞIMIZ NE YAPTI
BİZİM arkadaş…
Hani şu mafyanın öldüremediği, obezitenin öldürmeye tam teşebbüs edip yine öldüremediği Meksikalı arkadaş Camacho… Geçen yıl karısı ile birlikte hayatının en önemli kararını aldı.
Artık paketlerin üzerine bakıp kalori saymaya paydos dedi…
Kalori stresinden kurtuldu.
Yemeğini keyifle yemeğe başladı.
Hatta günde iki kadeh şaraba başladı.
İsviçre’de yaşıyor ya… Gündüz bir biraya da evet dedi.
Amaaa… Aldığı asıl karar şu oldu.
Sağlıklı gıda almak.
Yani işlenmiş yiyecekten kaçıyor…
Ölçülü yiyor.
Yürüyüşlerine de devam ediyor.
Hayatın keyfini çıkarıyor… Yani arkadaş…
200 yıldır başımıza musallat olan bu “kalori stresine” son verme zamanı geldi.
Ama ben bu konuyu bir de Osman Hoca’yla konuşacağım tabii ki…
Çünkü hocam ne derse o…
Kalori saydırmaya, üç ana üç arada öğün yedirmeye devam ediyorlar, vaz geçeceklerini de sanmam.
Gunde 2 öğün yenmeli. Zaten 3 ogun yemek jön türkler marifetiyle hayatimiza girdi. Avrupadan ulkeye dönen sozde yenilikciler avrupada 3ogun yemek yemeyi ayricalik saydilar. Milletimizde zamanla buna özendi. Boylelikle sabah ogle akşam organlarimizi yormaya basladik. Hastaliklar artti. Bir de zirai ilaclar uzerine eklenince ölümler artti. Konunun ozeti, gunde 2 öğün az ye kaliteli beslen.
Bu adamdan ezelden beri hoşlanmam keşke yazısını da koymasaydınız.