Yiyeceklerden sonra içeceklere de vitamin ve mineral ekleme modası başladı. Sporcu içeceklerinden meyve sularına ve şişe sularına kadar birçok içeceğe vitamin ve mineral ilave ediliyor ama bunların vücudun ihtiyacından fazla alınmasının faydası değil zararı var. Doğru olanı, vitamin, mineral, antioksidan ve diğer besin ögelerinin tabii kaynaklarından alınmasıdır.

Popüler gıda takviyelerinin çoğunda, etiketlerinde bildirilen g. biloba, ginseng, ekinezya, kantaron gibi maddelerin bulunmadığı ortaya çıktı. Bizim “çok bilen ulemanın” da hararetle tavsiye ettiği “abuk subuk” maddeler yerine sarımsak, pirinç, havuç, turp olması inanın ki daha faydalı. Beni dinlemeyip “gıda takiyelerine” etek dolusu para verenlere “Oh olsun”!

Sağlıklı insanların vitaminlerle, minerallerle, omega 3’ lerle, antioksidanlarla işi olmadığını bunlara harcanan paranın çöpe gitmesi bir tarafa sağlığa zararları da olduğunu savunurum. Amerikan Koruyucu Hizmetler Sağlık Kolu (UPSTSF) yeni raporunda D vitamini taramaları ve belirtisi olmayanlarda D vitamini tedavisinin hiçbir faydası olmadığını bildirdi.

Gözde gıda takviyelerinden resveratrolün hap olarak içilmesinin egzersizin faydalarını yok ettiği gösterildi. İnsanların uzun ve sağlıklı yaşamak için “gıda takviyelerine” ihtiyacı yoktur. Başta omega-3 tüm besin desteklerini çöpe atın, “adam gibi beslenmeye” bakın. Hele de şarapçıların yalanına kanıp resveratrol var diye “şaraba dadanıp alkolik olmayın!”

Gençler ve kilo vermek isteyenler tarafından çok kullanılan gıda takviyelerinde insanlar üzerinde denenmemiş sentetik kimyasallar bulunduğu tespit edilerek bunların yasaklanması istendi. Gıda takviyelerinin tümüne karşıyım. Sağlıklı yaşamak için “adam gibi beslenme” yeterlidir. Paranızı ve sağlığınızı çöpe atmanın manası yok.