ÇALINTI VE KOPYA OLMASA NE YAZAR?
Doç. Dr. Kemal Yeşilçimen‘ in yazısı:
Teknoloji üretemeyen, yaşamsal sorunları çözemeyen akademi ne işe yarıyor? Başkalarının ekmeğine yağ süren araştırmaların bize ne faydası var? Sadece makale yayınlamakla, atıf almakla sorunlar çözülmüyor. h – faktörü karın doyurmuyor.
Nerede kendi sorunlarımızı çözen araştırmalar? Nerede kendimizin ürettiği ilaç, aşı ve teknolojiler? Nerede projeler? Nerede patentler? Dünyadaki donanım, yazılım, bilgi teknolojileri ve telekomünikasyon pazarı yılda dört trilyon $.
Dünya bu dört trilyon doları paylaşırken, keşif, patent ve teknoloji üretme yerine laf üretenler yüzünden cep telefonu ve geyik muhabbete son 10 yılda 250 milyar $ harcadık.
Bilim dünyamız ve üniversiteler, asırlardır bilim ve teknolojik yönden kastre edilmiş ve ülkeyi pazar haline getiren küresel sisteme harem ağası gibi bağlanmış bulunuyor. Harem ağası yapmanın yolu, önce bilim ve teknoloji üreten yolu budamak, sonra da teknolojik üretime ve kazanca dönüşmeyen sözde bilimsel çalışmalarla kıt kaynakları tüketmek:
Bilimde kendi kendini tatmin. Yapılan anlamsız araştırmalar ve ithal edilen akıllı telefonlar kendini tatminden başka bir işe yaramıyor. Yozlaşmış akademi, bu acı gerçeği neden gizliyor : Teknoloji geliştirir satarsan paran olur. İthal malların reklamcısı olursan borcun olur.
Bilim, teknoloji, tasarım, üretim ve para, Da Vinci’nin şifresidir. Bu şifreyi kesintisiz çözen ülkeler zengin ve gelişmiş oluyor. Da Vinci şifresini çözmek bu nedenle önemli. Bu şifreyi çözemediğimiz için kendini bilim adamı zanneden yüzbinlerce insanımız yıllardır havanda su dövüyor.
Herkes bilim yapacağız diye kıt kaynakları, kuruş para getirmeyen sözde araştırmalara gömüyor. Arabın gülyağı misali, her yerine sürüyor, çarçur ediyor. Trilyon dolarları cebe indiren batı dünyası da bizim bu ahmaklığımızı, bu zavallı halimizi zevkle izliyor.
Çağımızda telefondan bilgisayara, aşıdan enerjiye keşfeden ve üreten kazanıyor. Keşfettiği ile değil, tükettiği ile övünenin özgür yaşama şansı yok. Milletler ancak bu şekilde ayakta kalabilir, yoksa ayaklar altında kalır. Milletler, ancak bilim ve teknoloji ürettiği kadar özgür ve bağımsız olabilir.
Artık sokaklarda bağırarak özgür ve bağımsız olma dönemi bitti. Bağımlılığın dipsiz kuyusundan ancak bilim ve teknoloji ipiyle çıkabiliriz. Gerçek dünyada keşfettiğiniz kadar özgür, ürettiğiniz kadar bağımsızsınız. Bilim ve teknoloji üretemezseniz, yaşama hakkınızda yoktur, şansınızda.
Filistin’den Afganistan’a İslam aleminin sefaleti ve zavallı durumunun asıl nedeni bu. Doğal kaynaklara sahip 57 İslam ülkesi bilim ve teknolojide bir İtalya etmiyor. Modern sömürgecilik adı verilen bu sistemin amacı, cep telefonundan uçağa, ilaçtan aşıya ülkeleri acıtmadan sömürmektir.
Modern sömürüye çalışan bilim mafyasıyla, bilimsel mandacılıkla gidilecek yer, sömürge pazarı olmaktır. Küresel cephede yer alan yozlaşmış akademinin özerklikten anladığı, devletin ve halkın bu sömürüye boyun eğmesi. Modern sömürü devam ederken kimse bunlardan hesap sormasın, bunlar kaynakları tüketmeye devam etsin.
Bilim bunların umurunda değil. Yüzbinlerce molekülün pazarlandığı dünyada bunların keşfettiği bir tek ilaç var mı? Milyarlarca $ ödediğimiz ilaç, cihaz ve teknolojiyi üretmeye yönelik multi-disipliner bilim dallarının çözümler ürettiği ulusal kongreler neden yapılmıyor?
Kongreler küresel boyunduruktan kurtulmadan bilim ve teknolojide ilerleme hayaldir. Kongrelerde yabancı çıkarların pazarlamasını yapmak, kendi çıkarlarımıza ihanettir. Tıptan mühendisliğe tüm bilim dallarında yapılan kongrelerde, Üniversite, Sanayi, Bilim Teknoloji Bakanlığı katılımını sağlayan oturumlar ne zaman düzenlenecek?
Küresel şirketler de tabii ki bu toplantılara katılacak ama birlikte üretim için. Herkes kazansın. Alnımızda enayi yazmıyor. Son 30 yılda trilyonlarca doları, bu yozlaşmış akademi yüzünden telef ettik. Modern sömürü böyle yapılıyor.
Üniversitelerin öncelikle kendi bilimsel rehberlerimizi hazırlaması ve hayati sorunlarımıza çözüm arayan ulusal kongreleri yapması gerekiyor. Üniversiteler beyindir. Bu beyin milli ve yerli yazılıma kavuşmadan, organlar bizim yararımıza çalışamaz.
YÖK ve Üniversitelerin darbelerle belirlenen hedefinin küresel insan yetiştirmek olduğunu hatırlatalım da neden işlerin sürekli ters gittiği anlaşılmış olsun. Domuz gribi skandalının bilim dünyamızın eseri olduğunu unutmayalım. Her yağmurda göl olan göl havzasına havaalanı yapanların bu üniversitelerde yetiştiğini bilelim.
Deprem bölgesi ülkemizde mağara adamının evleri tarihe meydan okurken riskli diye yıkılan ve yıkılması gereken 20-30 yıllık milyonlarca binanın plan, proje, yapım ve onayını verenleri kim yetiştirdi.
Yozlaşmış akademi şişinmek yerine utanmalı. Üniversiteler deprem uzmanı kaynarken, 30 milyon insanın hayatını koruyacak Marmara deprem araştırmalarını, Ermeni soykırım yasasını çıkaran Fransa araştırma gemilerinin yaptığını bilelim.
Milyonlarca dolarlık araştırma fonunu bile Avrupa vermedi mi? Ne kadar zavallı haldeyiz. Soykırım yasası çıkaran ülkeler mi bizi koruyacak? Unutmayalım: İki yıl süreyle penisilin hammaddesini vermediler, paramızla ithal bile edemedik. Füze kalkanını söküp götürdüler, Kilis’e atılan füzeleri seyretmek zorunda kaldık.
Teknolojisi olmayanın ne can güvenliği olur ne de ekonomisi. Küresel çıkarlara pazarlama yapmayı, bunlara uşaklık etmeyi kimse bilimsellik numarasıyla satmasın. Kimse ülkeyi ithal teknoloji mezarlığına çevirmesin. Hiç kimse yabancı bilimsel rehberlerin bile onay vermediği ilaç ve teknolojiyi bize kakalamasın.
Bilim ve teknolojide devrim, eğitimden başlar. Üniversite – sanayi – küresel işbirliği kongrelerde kendini gösterir. Milyon tane yayının olmuş, patent, proje ve teknolojiye dönmezse neye yarar?
Dünyayı yöneten gizli örgütler.
Çok haklısınız ama işin esas üzüntü veren tarafı bizdeki üniversite hocalarının yaptıkları işe yaramaz yayınları bilimsel çalışma sanmaları veya bunları bilimsel yayın diye yutturmaya kalkmaları. Bu milletin parası araştırma diye çöpe atılıyor.