DSÖ MÜDAHALEDE NEDEN GEÇ KALDI

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
kasa fişi

Milliyet’ te Tunca Bengin‘ in yazısı:

Koronavirüsü salgınıyla mücadelede ABD ve AB ülkelerinin çöken sağlık sistemleri kadar Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’nün müdahalede neden geç kaldığı da tartışılıyor… Özellikle de Kovid-19 salgınının henüz dünyaya yayılmadığı 23 Ocak’ta hastalığın “küresel salgın” olarak ilan edilmesi çağrılarını reddetmesi nedeniyle… Bu bağlamda ürkütücü iddia da şu:

Çin’in üretimi ve ticareti etkilenmesin diye bilinçli olarak pandemi ilan edilmedi…

Yani tüm dünyanın sağlığından sorumluyum diyen DSÖ Çin’in ekonomik çıkarları için insanları feda etti. Dolayısıyla DSÖ’nün Etiyopyalı Başkanı’nın güvenilirliği de hedefte. Nitekim bu konuda Japonya Başbakan Yardımcısı’nın “DSÖ Dünya Sağlık Örgütü mü yoksa Çin Sağlık Örgütü müdür?” gibisinden eleştirileri de oldu. Yine birçok ülke ve kuruluştan da tepki geldi. Gerçekten olabilir mi? DSÖ böyle bir salgına müdahaleyi ağırdan alabilir mi? Kovid-19 sürecini ve pandemi ilanında gecikme iddialarını DSÖ’de 30 yıla yakın yöneticilik yaptıktan sonra Türkiye’ye dönen Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bedirhan Üstün, geçmişten örneklerle değerlendiriyor:

Welcome speech by Dr Margaret Chan - Director-General World Health ...

“Hong Kong’da Kuş gribi çıktığında DSÖ’nün önceki başkanı Margaret Chan Hong Kong’un Sağlık Bakanıydı ve hani bizde radyasyonlu çaylar konuşulurken dönemin bakanı çay içmişti ya Chan’ da ‘ben dün gece tavuk yedim, bizim bahçemizde de tavuklar var’ diye konuştu. İki gün sonra da 1,5 milyon tavuğu telef etmek zorunda kaldılar. Çin’in desteğiyle DSÖ başkanı olan Chan domuz gribi çıktığında da bu sefer çok önemli dedi. Ama Domuz Gribi bizim gibi birçok ülkeyi teğet geçti, dokunmadı bile. Yani salgın çığırtkanlığı yaptı ve insanları korkuttu. Bunun üzerine de onun adını yalancı çoban koydular zaten.”

Şimdi de Çin sakladı?

Evet, ekonomisini baltalayacağı için sakladılar. Ta ki büyük bir şekilde salgın patlak verene kadar. En önemli şeylerden bir tanesi de şu; biliyorsunuz ocağın sonu şubatın başında Çinlilerin yılbaşı durumu var… O yüzden de dünyanın dört bir yanından Çinliler Çin’deki ailelerinin yanına geldiler ve sonra da tekrar ABD ya da Avrupa’da yaşadıkları yerlere döndüler. O müthiş bir patlama yaptı. Onu önlemiş olsaydık çok daha iyi olacaktı ama kimse buna politik anlamda hayır demedi, durduramadı.”

Dünya Sağlık Örgütü de mi?

Dünya Sağlık Örgütü dahi politik hesaplar yüzünden sakladı. Çünkü bu salgını uluslararası bir salgın ilan ettiğinde görüldüğü gibi   bütün ülkeler Çin ile ticari bağlarını kestiler. O yüzden de biz kontrol ediyoruz demeye getirdiler. Ama artık oy yay çıkmıştı. Herkes bir şekilde saklıyor…

Adadin wadanda annobar Corona ke halakawa a China ya ragu

Çin’in salgını sakladığı biliniyordu yani?

“Tabii, Dünya Sağlık Örgütü’nün Etiyopyalı başkanı Aralık’ta bunu açıklarken Cenevre saatiyle gece saat 23.00’de basın toplantısı yaptı ve neredeyse ağlamaklı söylediği ilk cümle ‘biz bunu Çin iyi iş yapmadığı değil, diğer ülkeler hazırlıksız yakalanacağı için bu şekilde uluslararası bir pandemi olarak ilan ediyoruz’ dedi. Çünkü adam Çin tarafından seçtirildi o yüzden onlara borcu var.”

Peki ya bundan sonra yapılacaklar, özellikle de Türkiye açısından? DSÖ’de 1998’den üç yıl öncesine kadar salgın hastalıklar ve virüslerle ilgili Tanı, Sınıflandırma ve Değerlendirme Bölüm Başkanlığı (virüsleri isimlendiriyor tanı kriterlerini belirliyor) görevini yürüten Üstün, devam ediyor:

“Virüs sokakta bir şekilde canlılığını sürdürdüğü sürece diyelim ki 2 ay sonra vakalar azaldı, kişide bağışıklık olmadığı sürece bu tekrar tekrar gelecek. Geldiği vakitte aynı şekilde tekrar vurabilecek. Felaket tellallığı yapmak istemiyorum ama buradaki en önemli şey aslında Hollanda’nın yaptığı, İngiltere’nin başlangıçta yapıp sonradan vazgeçtiği toplum bağışıklığını sağlamaktan başka bir yol yok. Toplum bağışıklığı nasıl sağlanır? Ya herkes aşı olur ya herkes hasta olur. Aslında bu virüs 100 kişinin 80’inde hiçbir şey yapmadan geçiyor.  Ancak 60- 70 yaşını geçmiş kronik sigara veya akciğer sorunu olan kişilerde çok kötü hırpalıyor. 100 kişinin 15’inde bu hastalık ağır seyrediyor ve bunun sadece yüzde 1 ya da 2’si yoğun bakıma ve sonunda solunum makinesine bağlanmak zorunda kalıyor. Yani olay yoğun bakım ve solunum makinasına bağlanma hızını azaltmak bir yerde. Bu ağır geçecekleri korumak…”

Vatandaş ne yapacak?

“Vatandaş tek başına bir şey değil artık biz hepimiz aynı gemideyiz, toplum olarak bir şey yapmamız lazım. Bana soracak olursan ben olsam şunu yapardım test, test, test…”

Herkese test mi?

“82 milyonu testten geçirmek çok zor ama şunu söyleyeyim seçimlerde anket yapılmıyor mu. O anketler artı eksi bir yanılmayla doğruyu göstermiyor mu? Versinler 10 bin tane test İstanbul’un korona haritasını çıkartayım.”

Bundan ne anlayacağız?

“10 bin kişiye yaptığında 6 bin ya da 8 bin kişi pozitif çıkarsa zaten kitle bağışıklığı oluşmuş demektir. Bir şekilde bunu görmemiz lazım. Bence şu anda İstanbul’un yüzde 30 bu enfeksiyonu geçirdi. Yani bir başka yüzde 30’da geçirdikten sonra bir kişinin bir daha etrafında yayacağı kişi kalmayacak…

Kaynak: https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/tunca-bengin/dso-mudahalede-neden-gec-kaldi-6182015

 

Yazı için 2 yorum yapılmış:

  1. Duygu Demir dedi ki:

    Hocaının anlattıkları birebir wiki’ de var. meraklıalrı bakabilirler.
    https://en.wikipedia.org/wiki/Margaret_Chan

  2. Recrp dedi ki:

    Kim ne derse desin ben artık bunun kendiliğinden olan bir salgın olmadığına kesinlikle inanıyorum. Bu bir biyolojik silah başka bir şey değil. İsteyen inanır isteyen inanmaz.

Siz de yorumunuzu paylaşın: