AH O 4 KİŞİ YOK MU ÖZGÜR BEY?
Dikkat: Yazının sonunda ek var!
***
Melih Altınok‘ un yazısı:
Kamuoyu bazı tanınmış markaların ürünlerinde domuz eti çıkmasını tartışıyor.
Ne var ki gıda güvenliği tartışmasında başka “günahlar” ve daha hayati tehlikeler de var.
Örneğin, market raflarındaki kimyasallarla yoğrulmuş çikolatalar, gofretler, krakerler, kolalar, şekerli renkli sular; düzeltiyorum zehirler…
Çoluğun çocuğun elindeki dondurma paketine konulmuş margarinler; evet, petrol ürünleri…
Vitamin alacağız diye tükettiğimiz, sağlıklıdır diye düşündüğümüz ancak denetimsiz köylümüzün hunharca bastığı tarım ilaçlarıyla yarardan çok zarar veren sebzeler, meyveler…
Kırmızı ve beyaz etteki antibiyotikler…
Günahı dışında domuz etinin neden olduğu sağlık sorunları var mıdır bilmiyorum ama yukarıda saydıklarımın diyabetten Alzheimer’a, hormonal bozukluklardan psikolojik sorunlara kadar pek çok hastalığa yol açtığı bilimsel olarak kanıtlanmış durumda.
Ama bu ürünlerin üreticisi zenginler, holdingler gündeme gelmiyorlar.
Çünkü bu itibarlı zehir tacirlerinin siyasette dostları, medyada parça başı iş yapan tetikçileri var. Köfteci Yusuf’a gelince şahin kesilen sözde halkın gazetecileri, yıllardır halkı açık açık zehirleyen holdinglerin patronlarıyla yaptıkları hard talk röportajlarda tatlı yiyip tatlı konuşuyorlar.
Evet, herkes havaya bakıp ıslık çalsa da konu hayati.
Bu yüzden Ankara Belediyesi Kırsal Hizmetler Daire Başkanlığı ile CHP Tarım ve Ormancılık Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı’nın “Gıda Güvenliği ve Sürdürülebilir Tarım Konferansı” düzenleyeceğini duyunca sevindim. Bu kadar adam, kuruluş bir araya gelmiş, herhalde muhalefet sonunda memleketin gerçek bir sorununa yoğunlaşacak diye düşündüm.
Ta ki Genel Başkanları Özgür Özel’in açılış konuşmasını duyana kadar. Aynen şunları söyledi:
“Bu dünyanın Kovid’e yakalanmaması için, yeni pandemiler yaşamaması için ve bunu bir şekilde bertaraf edebilmesi için, birincisi dünyadaki herkesin belli bir gelir seviyesine çıkarılması lazım. Yani böylesine yoksulluğun yaşandığı bir yerde 4 tane yoksul Çinlinin içtiği yarasa çorbası, maske karşıtı Trump’a hastanenin camından maskeli fotoğraf çektirtmeyi ya da aşı karşıtı Boris Johnson’ı, İngiliz Başbakanı yoğun bakımda entübe edecek noktaya kadar getirebiliyor.” Alın size liyakat!
Gıda güvenliği deyince aklına, cahil ve yoksul insanların doğadaki pis şeyleri yemesini anlayan acıklı bir derinlik seviyesi.
Özel’in pandemi sürecini kavrayışına gelince…
Tek söyleyeceğim şu:
Doğrudur, pandemi döneminde hükümetin sokağa çıkma yasaklarını, ticareti ve gündelik hayatı durdurma girişimlerini, zorunlu aşı uygulamalarını vs. çok eleştirdim. Ama o dönem bu sığ kafanın iktidarda olmadığına dua ediyorum. İnanın hâlâ pandemiden çıkamamıştık.
***
EK 1 (18.10.2024): MELİH ALTINOK: SORUN YENİDOĞAN ÇETESİNDEN BARET DEĞİL
İstanbul’da, 112 Acil Çağrı Merkezi’nde çalışan kişilerle ortak hareket ederek, bebek acil hastalarını önceden anlaştıkları özel hastanelerin yenidoğan ünitelerine sevk edip ölümlerine neden oldukları ve haksız kazanç elde ettikleri belirlenen 22’si tutuklu 47 şüpheli hakkındaki iddianame gündemin ilk maddesi.
Kamuoyu Yenidoğan çetesine çok tepkili görünüyor ama bu tartışma da iktidar ve muhalefet trollerinin didişmesinden ibaret bir düzlemde yürüyor.
Oysa üç beş kansızın deşifre olmasıyla açığa çıkan skandal daha derin bir soruna işaret ediyor. Ve sadece yenidoğan bebekleri değil, 7’den 70’e tüm vatandaşları ilgilendiriyor.
Evet, tüm dünyada pandemi döneminde tavan yapan tıbbın ticarileşmesi sürecine neşter atmadan işin içinden çıkılmaz.
Bu noktada, Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta’ nın hatırlattığı, Türk Yoğun Bakım Derneği 2. Başkanı Prof. Dr. Necmettin Ünal’ın, yoğun bakımların kıymete bindiği pandemi dönemindeki açıklaması aydınlatıcı olabilir:
“Türkiye’deki yoğun bakım yataklarının yüzde 60’ı özel hastanelerde. Özeldeki yoğun bakım yatağı sayısının kamu hastanelerinden fazla olması, dünyanın hiçbir ülkesinde görülmüş şey değil. Çünkü yoğun bakım hizmetleri yüksek maliyetlidir ve SGK bu masrafı karşılıyor. Ama bizde devlet hastanelerindeki hastalar, özel hastanelerin yoğun bakımlarına gönderiliyor. Özel hastanelerin yoğun bakım servislerinin en az yarısı, SGK’dan para almak için kurulmuş. Özellerde kliniklerden alınıp ameliyat sonrası yoğun bakıma çıkarılan hastalar, bir daha kliniğine dönemiyor. İhtiyacı olmayan hastalar aylarca yoğun bakımda tutuluyor. Haliyle yoğun bakım servislerinde yer bulmak imkânsız oluyor, çok fazla torpil devreye giriyor. Yoğun bakım ve taburcu kurallarının uygulanması konusunda ciddi denetim eksiklikleri var. Biri buna ‘Dur’ demeli, devlet parasını çöpe atmamalı.”
Özel hastaneler, sağlık sigortaları titizlikle incelenmeli. Türkiye’nin dünyada parmakla gösterilen sağlık sistemi reformunu sabote eden resmi-sivil kim varsa hesap sorulmalı.
***
TABİİ CANIM, KALICI YAZ SAATİ UYGULAMASINDAN
Her gün 50’li yaşların başındaki insanların kalp krizi, pıhtı atması gibi sebeplerle öldüğüne dair haberler okuyoruz. “Turbo kanserler” tavan yapmış durumda.
Kimse de çıkıp ne oluyor diye sormaya cesaret edemiyor. Ani ölümler bir magazin malzemesi olarak konuşulup unutuluyor.
“Bilimsel konuşuyoruz” diyenlerse saçmalıyor.
Geçenlerde bir tanesi televizyona çıkmış, kanser vakalarındaki artışın kalıcı yaz saati uygulamasından kaynaklandığını söylüyordu.
Kimdir diye baktım. “Korona 4 tane Çinlinin yarası çorbası içmesinden çıktı” diyen Özgür Özel’in, CHP’nin sağlık politikalarını danıştığı bir hekimmiş.
***
EK 2 (20.10.2024): MELİH ALTINOK: ÖZEL HASTANELERE BU AŞIRI İLGİ NEDEN?
Türkiye katakulliyle, rüşvetle, tehditle devlet hastanelerinden özel hastanelere yoğun bakım hastası bebekleri taşıyan, faturaları şişiren, ölümlere neden olan Yenidoğan çetesini konuşuyor.
Soruşturma derinleşirken dün adı geçen hastanelerden 9’unun ruhsatının iptal edildiği açıklandı.
Kamuoyunun konuya ilgisi yoğun, zira konu sağlık. Ve dünkü yazıma gelen yorumlardan, vatandaşın şikâyetinin sağlığın ticarileşmesinden olduğunu anlıyorum. Herkes özel hastanelerin hastaya yağlı müşteri muamelesi çekmesinden, istenen gereksiz testlerden, aşırı tedaviden, kazık faturalardan yakınıyor.
Bülent Cankurt’un Günaydın’daki yazısında bahsettiği olay durumun bir fotoğrafı:
“Eda-Sarp Evliyagil çiftinin oğulları Can Pars’ın eline okulda kıymık batmış. Eda Hanım da oğlunu okuldan alıp o ünlü grubun Maslak’ taki hastanesinin acil servisine götürmüş. Görevliler kayıt yaparken fiyatı da söylemiş. Eda Hanım’dan o kıymığı çıkarmak için ne kadar istemişler biliyor musunuz? Tam tamına 15 bin TL.”
Aile daha sonra bir eczaneye gidip çocuğun elindeki kıymığı ücretsiz aldırmış.
Bu işin bir boyutu. Peki, sosyal sağlık sistemimiz, devlet hastanelerimiz dünyada parmakla gösterilirken, herkesin aile hekimi varken nedir bu özel hastanelere ilginin sebebi?
Evet, tam yeri geldi ama korkmayın yine pandeminden bahsetmeyeceğim. İnsanları hastalık hastası, test manyağı, serum müptelası yaptınız, hastaneleri “uğrak yerine” çevirdiniz demeyeceğim.
“Bir bademcik ameliyatı için vatandaşın donunu alan Avrupa ülkeleri sevkleri, testleri, tahlilleri neden bu kadar sıkı tutuyor? Onlar sosyal devlet değil mi?” diye de sormayacağım.
Pazar pazar içinizi karartmayacağım, onun yerine bugünlerde hekimler arasında revaçta olan bir fıkra var, onu anlatacağım. Yaşandığını söyleyenler de var:
Devlet hastanesinin birinde hekim, sırası gelen hastayı çağırmak için kapısını açar. Bir de ne görsün, her günkü üç hastasından biri yok! Bekleme salonundaki kadınlara sorar:
Hayırdır, Hayriye Hanım nerede?
Kadınlar örgülerinden başını kaldırıp sakince cevap verirler:
Merak etmeyin doktor bey, hasta. O yüzden gelemedi.
Hekimin aldığı cevapla içi rahatlamış mıdır bilmiyorum. Ama hizmetin bile fazlasının zarar olduğu, bir süre sonra değersizleştiği, alanı da vereni de tatmin etmediği kesin.
***
YENİDOĞAN ÇETESİNE KIZIP TESTİYİ KIRMAYIN
Yenidoğan çetesi denilen kansızlara kızıp çok kritik bir iş yapan yoğun bakımcıların işlerini daha da zorlaştıracak bir atmosfer yaratmamaya özen göstermeliyiz.
Sağdan soldan trollerin, felaket tellallığından, korkudan prim yapan Youtuber’ların, anchorwoman’ların gazıyla işini layıkıyla gören, dürüst sağlık personelini tümden gömmeyelim.
Bu meselenin kriminal bir vaka olduğunu aklımızdan çıkarmayalım.
Görüşlerini aldığım bir yoğun bakım hekimi, “Bu olayın sonuna kadar üzerine gidilmeli, tekrar etmemesi için tedbirler alınmalı, düzenlemeler yapılmalı. Ama bu linç havası, yoğun bakım hekimlerinin, hastanelerin inisiyatif almasını engelleyecek bir toplumsal anksiyeteye neden olmamalı” diye uyarıyor.
Çok da haklı.
Toplum ve yargı olarak üzerine gidilen bu işten çözüm çıkarmak varken, bir gün hepimizin ihtiyaç duyacağı sistemi kitlemenin, testiyi kırmanın hiçbirimize faydası yok.
Kaynak: https://www.sabah.com.tr/yazarlar/melihaltinok/2024/10/20/ozel-hastanelere-bu-asiri-ilgi-neden
***