DENGESİZ ELEŞTİRİ BİZİ OKUYUP ÜFLEMEYLE BAŞ BAŞA BIRAKIR
Star gazetesinde İnci Döndaş’ ın Prof. Dr. Hüsrev Hatemi ile yaptığı röportaj:
27 Kasım’da STAR PAZAR’da yayımlanan röportaj sonrası kolesterol tartışması başladı, haftalardır sürüyor. Konuyu bu kez ‘hocaların hocası’ Prof. Dr. Hüsrev Hatemi’ye sorduk. Hatemi tartışmanın gerekli olduğunu söyledi ama bir uyarıda bulundu: “Doktorlar da hastalar da yeniçeri ağası gibi davranmamalı.”
Kolesterol tartışmalarını takip ettiniz mi?
Tartışmalar daima gereklidir. Hayat devamlı zıtların birbirine kurduğu ahenkle sürer gider. O yüzden tartışmasız hayat olmaz.
Peki yeterli miydi?
‘Yeterlidir, bitti’ demeye benim yetkim yok ki. Statin, kolesterol ve beslenme konusu bütün dünyayı ilgilendiren bir konu. Onun için ‘Yetersiz’ demem daha hayırlı olur.
Bilimsel araştırmalar sunularak yapılsa daha iyi olmaz mıydı?
Bu tartışmada zararlı gördüğüm üç nokta var: Birincisi ilaç firmaları kar gayesiyle çalışır. İkincisi kolesterol faydalı bir maddedir, düşürmek zararlıdır. Üçüncüsü ise statin kullanmak faydalı olmasının aksine zararlıdır.
İlaç firmaları tartışmanın göbeğindeydi.
İlaç firmaları ticari kuruluşlar olarak kar gayesiyle çalışır. İlaç firmalarının avukatı değilim. Tıbbın gelişmesine faydaları da oldu, yoldan çıktıkları da. Tabii sürekli karşılıklı kontrol halinde davranmalıyız. Arada bir ilaç firmalarına balyozla vurmak, sonra onların şölensel aktivitelerinde şen şakrak olmak doğru yol değil. İlaç firmalarına dengesiz eleştiriler yapılması bizi sülük, biyoenerji ve okuyup üflemeyle baş başa bırakabilir! Onlar masum çocuklar değil. Fakat asıl kötü çocuklar, tıp bilimini tekrar Hipokrat öncesine götürmek isteyenler.
Hastayı tehlikeye atmamalı
Kolesterol faydalı bir maddedir, düşürmek zararlıdır” sözüne ne diyorsunuz?
‘Alerji ilaçları vücudun bağışıklık sistemini bastırıyor. Halbuki onlar vücuda faydalı maddelerdir, kortizon verip bastırmayalım’ demekle aynı kapıya çıkıyor. Kolesterol düşürüleblir, bunda bir mantıksızlık yoktur. Ama üç yılda bir uluslararası kongrelerde her yıl daha düşürülmesi gerektiği söyleniyor. Son kongrede ‘100’ün altına düşecek’ denildi. Buna hep karşıydım. Bir hastaya ilaç verirken onun karaciğer ve kaslarının sağlığını da düşünmek zorundayız.
Tıpta etik prensip bu kadar açıksa sorun nedir?
Etik prensipleri karmakarışık bir ilim haline getirmeye gerek yok. Genel ahlak prensipleri eşittir, tıpta da kullanılır. Kendi ünün için hastanın sağlığını tehlikeye atmayacaksın.
Molekülün lanetlisi olmaz
İzleyenler ‘Koca koca profesörler nasıl bağıra bağıra tartışıyor!’ diye eleştirdi de. Siz ne diyorsunuz?
2000 yılından beri dilimde tüy bitti söyleye söyleye. Lanetli kolesterolü düşürmeye çalışıyorum’ demeyin. Molekülere de lanetli gibi isimler takmak tıbbın tamamen büyücülük devrine geri dönmektir. Kolesterolü Allah yarattı, o molekülü lanetlemiştir diye bir şey mi var? Sonra bakıyorum bu sefer aksi söylem… Ahmet Rasim Küçükusta beğendiğim ve iyi ki var dediğim bir kişi. O da bazı eleştirilerde balyozu ağır vurmaya, internet sitesinde ‘Lokum gibi kolesterol’ demeye başladı. Lanetli ne kadar aşırı ve yanlışsa lokum da öyle. Kızan emekli yönümün yanında biraz da yetkim var. Türkiye Tıp Akademisi Başkanı olarak konuşuyorum, sinirlenmiş bir Aziz Nesin tipi olarak değil.
Hastalar ne yapsın? Kime inansın?
Yeniçeri bir kitap okuyor, kitapta’Hz. İsa’yı Museviler ihbar etti, Romalılar çarmıha gerdiler’i görür görmez sokağa fırlıyor, ilk gördüğü Musevi’ye bir tokat patlatıyor. Musevi bu olayın bin 500 sene önce olduğunu söyleyince ‘Bana ne, ben yeni öğrendim’ diyor. Doktorlar da hastalar da yeniçeri ağası gibi davranmamalı. Hastalar kolesterol ilaçlarını bırakmamalılar. Hekimlerine güvenmeye devam etsinler.
Tıp etiği genel etik içindedir
Tıp etiği açısından Türkiye ne durumda?
Hep aşırılıklar arasında gidip gelmeye başladık. Tıp etiği konusunda da… Marksist etik, Hıristiyan etik, Müslüman etik diye bir şey olmaz. Hepsi dinler üstü empatiye dayanan insanların hangi din ve mezhepten, ırktan olursa olsun sağlığını düşünen etik, genel etiğin içindedir. Memleketlere göre de değişmez. Yoksa etik doktorların kendini hukuk karşısında koruduğu bir şey olmamalı. ‘Neyi yaparsam mahkemeden kurtulurum etiği’ etik değil, kurnazlıktır.
Günümüzde kurnazlık mı yapılıyor?
O kadar bozulmadı. Bu gidişle ileride bozulabilir. Ama sevinerek görüyorum ki doktorların çoğu hasta yakınlarından dayak yerken, geçimleri kolaylaştırmaya çalışılmazken babadan kalma 1950 etiğini kullanıyor. Ama bu sorumsuzlukla giderse, televizyonlarda bu kadar ağır, kanlı tartışmalar olursa onların da ‘Ben de dümenime bakarım’ demeye başlamaları yakın. Yakın değilse de olabilir.
Onlara tavsiyem balyoz değil kuyumcu çekici kullansınlar
Hekimlerin yüzde 90’dan fazlası uluslararası kongrelere uygun tedavi uyguluyorsa aksini söyleyen birkaç profesörün “Kolesterol bir hastalık değildir” demesi neden bu kadar infial yaratıyor?
Türkiye Tıp Akademisi Başkanı olarak Ahmet Rasim Küçükusta’ya hak veriyorum. Akıl var, yakın var. Tıp, insanları sağlıklarına kavuşturma tekniğidir ama bilimlere dayanır. Bakteriyoloji, anatomi, fizyoloji gibi ilimlere dayanan bir tekniktir. O halde bilimde ilerlenir, guideline’lar yapılmaz yani tedavi ilaç kullanım rehberleri hazırlanmaz. Bu insan zekasını durdurur, bilimin gelişmesini ilaç firmalarının etik olmayanların emrine verir. Kolesterol ilacında düşülen yanlışta belki biraz da Ahmet Rasim’in dediği gibi ilaç firmalarının kar gayesi var. 1970’lerden beri dünya tıbbı, büyük kongrelerde alınan kararlara uyuyor. Böyle şey olur mu? O zaman ayrı ayrı fizyoloji, bakteriyoloji okumanın zevki nerede kaldı?
Sadece Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta değil Prof. Dr. Ahmet Aydın, Prof. Dr. Canan Efendigil Karatay da var kolesterolün hastalık olmadığını söyleyen.
Canan, balyoz kullanmaya yeni başladı. Ahmet Rasim Küçükusta kuyumcu çekici de kullanıyor, balyoz da… En ağır balyozu Ahmet Aydın kullanıyor. Taş Devri Diyeti, lanetli kolesterol demenin başka kutuptan farklı bir aşırılığı. Onlar ‘lanetli kolesterol’ diyen kardiyologlara kızarken eğer Taş Devri Diyeti yapacaksak neden Blackberry ve bilgisayar kullanıyorsun? Eline çekiç al, büyük taş tabletler üzerine makalelerini yaz.
Bilimin dinin yerine geçmesi gibi bir kavram var. Kolesterolün ilaçla tedavi elmesi veya edilmemesi bir hipotez. Birisi ilacla tedaviye karşı çıktığında ona dinden çıktı muamelesi yapılıyor.
Tabii bu tartışmalarda Ahmet Rasim Küçükusta da haklı yerlere parmak basıyor. Ama balyozla vurmasın, küçük bir kuyumcu çekiciyle düzeltmeye çalışsın.
Patates, pirinç ve ekmek mübarektir!
Beslenme konusunda pek çok kafa karıştırıcı şey söyleniyor. Nasıl beslenelim?
Çağımıza, ekonomiye ve tabiata uygun beslenelim. Yani beyaz ekmeği zehir gibi görmeyelim, mübarek pirinci zehir gibi göstermeyelim. Son 30-40 yıl içinde bir hataya girdiler. Beslenmeyi halkın kesesini ve çocukların protein, vitamin almasını düşünerek bir kompleks halinde görmek yerine, gurmelik ve atom fiziği kadar karmaşık bir problem haline getirdiler.
Uzmanlar “Patates yemeyin” diyor ama siz şu an patates kızartması yiyorsunuz. Zararlı değil mi?
Patates mübarektir! Her gün yemiyorum ki… Ancak bu kafeye gelince yiyorum, pratik çünkü. Beslenme konusunda insanların gelir durumu da göz önünde bulundurulmalı. Asgari ücretle geçinen bir aileye vichy suyu, Hollanda peyniri önermek ayıp kaçar. Diyet verirken ev halkının durumunu da öğrenmek lazım.
Siz neler veriyorsunuz?
Beyaz ekmek yemeyin gibi tuhaf şeyler söylemiyorum. Tam buğday ekmeği daha faydalı. Ama onu aramaya vakti olmayan bir aile reisine ‘Beyaz ekmeğe dokunmayacaksın’ demek çok saçma. ‘Pirince dokunmayacaksın’ demek de… Sadece aşırısını yemeyin, halkı pirinçten soğutmaya hiç gerek yok. Yani taş devri diyeti değil, medeniyet devri diyeti lazım.
Röportaj Arkası
Seneye meslekte 50 yılını dolduracak olan Prof. Dr. Hüsrev Hatemi, röportajı Türkiye Tıp Akademisi Başkanı kimliğiyle verdi.
Şu an Alman Hastanesi’nde çalışan Hatemi ile hastanenin bahçesindeki kafede röportaj yaptık. O kadar kibar ki… Mesleğinde duayen olan pek çok kişinin aksine herkesi dikkatle dinleyen, onların fikirlerini alan bir biliminsanı.
Bundan beş yıl önce ameliyat geçiren Hatemi, sağlık durumu hakkında “İçim fışkırarak Allah’a teşekkür ediyorum” diyor.