ANA KARNINDA VE HAYATIN İLK 2 YILINDA ALINAN ŞEKER KALP HASTALIKLARINA YOL AÇIYOR
Şeker ve kalp sağlığı arasındaki ilişki artık herkesin mâlûmu.
Peki, henüz doğmamış bir bebeğin, yani ana karnındaki bir fetüsün şekere maruz kalması, onun onlarca yıl sonraki kalp sağlığını etkiler mi?
Bu, cevaplanması zor bir soru çünkü insanlar üzerinde kontrollü deneyler yapamayız.
Ancak tarih, bize eşsiz bir “tabii deney” fırsatı sunuyor.
Hollanda’da yaşanan bir kıtlık, bilim insanlarına bu sualin cevabını araştırmak için benzersiz bir pencere açıyor.
1944-45 kışı, II. Dünya Savaşı’nın en zorlu dönemlerindendi. Hollanda, Alman işgali altında büyük bir kıtlık yaşadı. Yetişkinler günde sadece 500-800 kalori ile hayatta kalmaya çalışıyordu. Bu dönem, özellikle hamile kadınlar ve doğmamış çocukları için trajik bir laboratuvar ortamı yarattı.
İşte bu yeni araştırma, tam da bu dönemde doğan veya anne karnında olan kişilerin sağlık verilerine odaklandı.
Çalışmanın zekice suali
alışma, genel kıtlıktan ziyade çok daha spesifik bir şeye baktı: Şeker kısıtlaması.
Kıtlık döneminde, sadece genel gıda değil, şeker ve şekerli ürünler de karne ile dağıtılıyordu ve miktarı büyük ölçüde azaltılmıştı.
Araştırmacıların temel sorusu şuydu: “Hayatının ilk 1000 günü (anne karnındaki 9 ay + doğumdan sonraki ilk 2 yıl) bu ‘düşük şeker dönemine’ denk gelen bireylerin, ilerleyen yaşlarında kalp-damar hastalıklarına yakalanma riski daha mı düşük?”
Bulgular: Çarpıcı ve net
British Medical Journal’ de (BMJ) yayınlanan çalışmanın sonuçları oldukça dikkat çekici (1):
⚜ Koruyucu Etki: Hayatının ilk 1000 günü şeker kısıtlamasına maruz kalanlarda, normal zamanda doğanlara kıyasla, ileriki hayatlarında koroner kalp hastalığı ve kalp krizi geçirme riskinde %20’ye varan bir azalma tespit edildi.
⚜ Toplam Kardiyovasküler Hastalık: Tüm kalp-damar hastalıkları (inme, kalp yetmezliği vb. dâhil) bir arada değerlendirildiğinde bile, bu gruptaki riskin belirgin şekilde daha düşük olduğu görüldü.
⚜ En Hassas Dönem: Etkinin en güçlü olduğu zamanın, hamileliğin ikinci ve üçüncü üç aylık dönemleri olduğu tespit edildi. Yani bebeğin en hızlı büyüdüğü evreler, şeker maruziyetinin en kritik olduğu zamanlara denk geliyor.
Bu çalışma, bize sadece tarihi bir olayın sonuçlarını değil, günümüz için çok önemli mesajlar veriyor:
Erken programlama teorisi güçleniyor
“Fetal Kökenli Hastalıklar” teorisini destekliyor. Buna göre, ana rahmindeki ortam (beslenme, hormonlar, stres vb.), fetüsün organ sistemlerini “programlayarak” ileride hangi hastalıklara yatkın olacağını belirleyebiliyor. Bu çalışma, kalp sağlığı programlamasında şekerin kilit bir rol oynadığını gösteriyor.
Hamilelikte beslenmenin ehemmiyeti
Araştırma, hamilelikteki beslenmenin sadece anneyi değil, bebeğin ömür boyu sürecek sağlığını da derinden etkilediğinin bir delili. Rafine şeker tüketimini sınırlamak hatta sıfırlamak, çocuğa verilebilecek en değerli hediyelerden biri olabilir.
Sadece kalori değil, kalite de mühim
Kıtlık dönemi genel bir besin yetersizliği olsa da, bu çalışma özellikle şeker gibi belirli bir besin ögesinin uzun vadeli etkilerine odaklanıyor. Bu, beslenme kalitesinin, sadece kalori miktarından bile daha önemli olabileceğini düşündürüyor.
Çocukları şekerli içeceklere bağlıyorlar (2)
“Çocukları şekerli içeceklere bağlıyorlar başlıklı makalemde şunları yazmıştım:
Meşrubat şirketleri, pazarlama ve yanıltıcı etiketlerle çocukları şekerli içeceklere bağlıyorlar.
Anneler, babalar… çocuklarınıza asla hazır yiyecek ve içecek vermeyin.
Çocukluk çağında başlayan alışkanlıklar ömür boyu devam eder.
Şeker, çocukların sigara ve alkolüdür.
Şeker bütün kronik hastalıkların ana sebebidir.
Kool-Aid yakında bizim marketlerin raflarını da süsleyecektir ve hatta belki çoktan gelmiştir bile.
Tehlike büyük, uyanık olalım.”
“Nestle fakir ülkelere sattığı mamalara fazla miktarda şeker koyuyor” başlığı ile sitemde yer verdiğim bir yazıda da gıda ve içecek devi Nestlé’ nin gelişmekte olan ülkelerde bebek maması ve tahıl gevreklerine şeker ilave ettiği ama Avrupa pazarına verdiği ürünlerinde şeker bulunmadığı bildiriliyor (3).
Şeker, tüm kronik hastalıkların altında yatan başta gelen etkenlerdendir. Bilim, çocuklara 3 yaşına kadar zerre şeker vermeyin diyor.
Gelelim neticeye
Gözlemsel olduğu için kesin bir illiyet bağından bahsedilemezse de bu çalışma, gebelikten itibaren ilk 1000 gün (yaklaşık 3 yaşına kadar) şeker tüketiminin kısıtlanmasının, yetişkinlikte kardiyovasküler hastalık riskini (kalp krizi, kalp yetmezliği, inme gibi) önemli ölçüde azalttığını gösteriyor. Özellikle diyabet ve hipertansiyon riskini düşürerek bu koruyucu etkiyi sağlıyor.
Hamilelik ve erken çocukluk döneminde beslenmenin kalitesi, özellikle de yenen şeker miktarı, sadece o anı değil, bir ömrü etkiliyor.
Bu tarihi ders, sağlıklı bir gelecek için doğru besinleri seçmenin ne denli hayati olduğunu bir kez daha hatırlatıyor.
Modern dünyada “şeker kıtlığı” yaşamıyoruz, aksine bir “şeker bolluğu” içinde yüzüyoruz. Araştırmanın bize söylediği şey, bu bolluğun – özellikle de en hassas dönemlerindeki bebekler için – gelecekte ciddi bir kalp sağlığı krizine yol açma potansiyeli taşıdığıdır.
Kaynaklar:
1. https://www.bmj.com/content/391/bmj-2024-083890
Makale: Exposure to sugar rationing in first 1000 days after conception and long term cardiovascular outcomes: natural experiment study

***














