Her yıl 3 trilyon dolardan fazla para harcandığı halde, çoğunluğun kaybettiği sağlığını bir türlü kazanamadığı dünyada, işlerin neden bu hâle geldiğini Lancet Dergisi editörü Richard Horton şu iki cümle ile özetliyor: Bilimsel yayınların çoğu yalan. Sağlam olmayan yöntemlerle sonuçlara varılıyor.

Dünyanın en çok radyolojik inceleme yapılan ülkelerinin başında geliyoruz. OECD’ ye göre, Türkiye MR’ da (manyetik rezonans) birinci, bilgisayarlı tomografide ise ikinci sırada yer alıyor. Burada elbette “özel hastanelerin daha fazla kazanma isteği” ve hekimlerin de bu tetkikler karşılığı “performans puanı” kazanmalarının rolü var ama tek sebep bunlar değil.

Modern tıp veya yeni adıyla McDonalds Tıbbı, gereksiz teşhis ve tedavilerle insanlara zarar verirken sağlık harcamalarını da artırıyor. Son “İmdat” çığlığı İngiltere’ den geldi; bizde durum oradan da kötü olabilir. Tıbbi tetkiklere, ilaca, ameliyatlara harcanan paranın kendi cebimizden çıktığını, vatandaş da doktor da kavramadan buna çare bulunamaz.

Modern tıp artık “fast food tıbbı” olarak adlandırılıyor. Her ikisinde işler “fast” yani “çabuk” yürüyor. Fast food el değmeden hazırlanıyor, hastalar el değmeden muayene ediliyor. Muayene süresi fast food yeme süresi kadar, üç-beş dakika. Fast food da hasta ediyor fast food tıp da. Her ikisi de sahiplerine çok kazandırıyor, çalışanlarına ve tüketicilerine kaybettiriyor. İkisinden de uzak durun!

“Doctors & Scientists With Concerns About Vaccines” isimli Facebook sayfasındaki listede benim de adım yer aldığı için bazı hususlara açıklık getirmek istiyorum. Tıbbın temel prensibi “Önce zarar verme” olduğuna ve tüm ilaç ve aşıların da yan etkileri olduğuna göre bir hekimin bu tıbbi ürünlerden kaygı duymasından daha tabii bir şey olamaz.