Egzersizin leptin ve lökositleri azaltarak enflamasyonu baskıladığı ve böylece kalp ve damarları koruduğu bildirildi. Kalp-damar hastalıklarının önlenmesinde egzersizin önemine dikkat çekmelerini beklediğim araştırmacılar, bu bulguların yeni tedavilerin geliştirilmesine imkân sağlayabileceğini söylemişler. Pes!

Tansiyon ve kolesterol düşürücü ilaç yazılanların aktivite seviyelerini azalttıkları ve zamanla kilo aldıkları bildirildi. Tansiyon ve kolesterol yüksekliklerinin sebebi hayat tarzındaki yanlışlardır. Bunlar “ilaç eksikliğinden” kaynaklanıyor olsaydı tedavinin elbette bir manası olurdu.

Habertürk’ te Serdar Turgut’ un görüşleri benim de salgının daha ilk günlerinden itibaren yazdıklarımla neredeyse birebir örtüşüyor. Katılmadığım en önemli husus bu salgının “zamanlaması Amerika tarafından yapılacak bir aşının bulunmasıyla” durdurulacağıdır. Bu salgın, alınacak doğru tedbirler, virüsün mutasyonları ve toplumda gelişen yaygın bağışıklık (herd immunity) sayesinde  sonlanabilecektir.

Salgının ilk günlerinde de yazdığım gibi; “koronavirüsün yayılma hızının, koronavirüsle ilgili felaket haberlerinin yayılma hızına yetişmesi mümkün değil.” Bu virüs elbette bir gün bizde de görülebilir; ama salgının Çin ve çok yakınındaki, sıkı münasebetlerinin olduğu memleketler dışında ciddi yayılım yapacağına ihtimal vermiyorum.

USA’ daki genç kadınların yarısı kadarında uyku bozukluğu olduğu, şekerli kahve ve enerji içecekleri içenlerin en kalitesiz uykuya sahip oldukları bildirildi. Ne yani, şekerli kafeinli içecek tüketenler “mışıl mışıl” uyuyor diye bir sonuç çıksa inanacak mıydık? Bu tür içecekler sadece uykusuzluğa değil her türlü melanete sebep olabilirler.