İki yeni araştırma, erken doğum riskinin belirlenmesinde ve oto-immün hastalıkların oluşumunda mikrobiyotanın (bağırsak bakterileri) rolünü gösteriyor. Bu sonuçlar tiroit, romatizma ve bağ dokusu hastalıklarındaki çılgın artışı da açıklayabilir. Mikrobiyotanın sürdürülmesinde en önemli etken ise sağlıklı beslenmedir.

Yoğurt, kefir turşu ve benzeri fermente gıdaları yiyenlerde sosyal anksiyete belirtilerinin daha az olduğu belirlendi. Modern tıp, hemen her hastalığın gelişiminde bağırsak mikrobiyotasının rolü olduğunu daha yeni anlamaya başladı. Unutmayın, hem beden hem akıl ve ruh hastalıklarının kökeninde “sağlıksız beslenme” yatıyor.

Bağırsak bakterilerinin (mikrobiyota) beyindeki bağışıklık hücrelerini etkileyerek beyni koruduğu; Alzheimer, MS gibi hastalıkların gidişatını değiştirebileceği bildirildi. Mikrobiyotayı bozan etkenlerin başında sağlıksız gıdalar ve yanlış beslenme geliyor. Uzun ve sağlıklı yaşamak için işlenmiş “geleneksel beslenme” modelini benimseyin; hazır gıdalardan uzak durun.

Microbial Ecology in Health and Disease’ de yayınlanan bir makalede boğaz enfeksiyonu için amoksilin verilen çocuğun otizm belirtilerinde dört gün sonra belirgin düzelme olduğu bildirildi. Yerinde kullanıldığında hayat kurtarıcı olan antibiyotiklerin otizm tedavisinde hiç değilse bazı vakalarda işe yaraması mümkün olabilir.

Obezitedeki artışın Helicobacter pylori enfeksiyonundaki azalmadan kaynaklanabileceği gösterildi. Aynı durum astım için de geçerli. Bazı H. pylori türleriyle mide ülseri ve kanseri arasında ilişkisi var ama bazı türlerinin de koruyucu etkisi bulunuyor. Hastalıklardan korunmak için atalarımız gibi yaşamayı öğrenmemiz şart!