DSÖ’ nün işlenmiş eti kanserojen ilan etmesine Nobel Ödüllü profesörden “İyi işlenmiş kırmızı et kanser yapmaz” itirazı geldi. Aslında her iki tarafın hem doğruları hem yanlışları var. Kırmızı et, işlenmemek kaydıyla sağlıklı bir besindir. Esas mesele, kırmızı etin pahalı olması ve parası olanların bile “sağlıklı kırmızı ete” ulaşmalarındaki güçlüktür.

Dünya Sağlık Örgütü’ nün işlenmiş etin kanser yapmasıyla ilgili açıklaması ülkemizde de büyük yankı yarattı. Millet olarak çok sevdiğimiz kırmızı etle ilgili bu açıklamalar kafaları da karıştırdı. Sucuk mu pastırma mı, mangal mı ızgara mı, ne kadarı tehlikeli, Adana mı Urfa mı, yoksa kırmızı eti hepten mi bırakmalı?

Daily Mail’ de yer alan “Kırmızı eti unutun; ÇİKOLATA yerseniz bağırsak kanserine yakalanma ihtimaliniz daha yüksektir: Öncü gelen bir kolon-rektum cerrahı, neden düzenli olarak et yediğini ve gerçek suçlunun şeker olduğunu anlatıyor” başlıklı haberle ilgili olarak birkaç not düşmek isterim:

Dünya geç de olsa işlenmiş gıdaların zararlarını anlamaya başladı, işlenmiş et kanserojen ilan ediliyor. Sıra yakında UHT süte, meyveli yoğurda, layt peynire, bisküviye, krakere, kahvaltı gevreklerine, gazoza, kolaya, meyve sularına da gelecek. İyi de şu hazır gıdalara, ambalajlara methiyeler düzen gıda mühendisleri nerde, neden sesleri çıkmıyor?

İstanbul Tabip Odası Onur Kurulu tarafından Karatay’a meslekten men cezası verilmesi, mevzuun tekrar tartışılmasına vesile olacağı için çok iyi olmuştur. Bilim, en doğru bilinenden bile şüphe etmeyi, sorgulamayı ve tartışmayı gerektirir. Gebelik diyabetinin teşhisinde de tartışmalı pek çok husus vardır. TJOD ve TEMD’ i kendi araştırmalarını sunarak iddialarını ispat etmeye davet ediyorum.