Diyette bir değişiklik yapmadan metabolizma ve yaşlanmayı iyileştirecek ilaçların keşfi için büyük çaba var. Oysa işlenmemiş sağlıklı yiyecek ve içeceklerle beslenenlerin hiçbir ilaca ihtiyacı olamaz. Hastalıklardan korunmada hiçbir ilaç beslenmenin yerini alamaz. Hipokrat diyor ki: Gıdanız ilacınız, ilacınız gıdanız olsun.

Kalp yetersizliği olan hastalara hemen tuzdan fakir diyet uygulanmaya başlanır ama büyük bir randomize çalışmada, tuz kısıtlamasının klinik olayları azaltmada herhangi bir faydası olmadığı gösterildi. Daha uzun süreli ve daha düşük tuzlu bir beslenmenin daha etkili olabileceği ileri sürülebilirse de…

Anne sütünde bulunan laktoferrin, musin ve laktalbumin isimli bileşiklerin Kovid-19’ un hücreye bağlanması, girişi ve hücre içi çoğalması dâhil olmak üzere birçok aşamada etkili olduğu ve bu sayede enfeksiyonların önlenebileceği bildirildi. Bu üç bileşenin alfa, beta, gama ve kapa varyantlarına karşı antiviral aktiviteleri de var. Ana gibi yâr, sütü gibi gıda olmaz!

Yeni bir araştırmada, fast food gıdaların diyabet, romatoit artrit, lupus gibi oto-immun hastalıklara sebep olabileceği ileri sürüldü. Ben de senelerdir bu tür kronik hastalıklarının temelinde beslenme hataları yattığını, bunun başta gelen sebebinin de işlenmiş gıda tüketiminin artması olduğunu söylüyorum, yazıyorum.

Obezite ve diyabete sebep olduğu bilinen soya yağının otizm, Alzheimer, anksiyete ve depresyon gibi akıl ve ruh sağlığı hastalıklarını da etkileyebileceği gösterildi. Soya fasulyesi yağı ile beslenen farelerde hipotalamusta ”aşk” hormonu olarak bilinen oksitosin seviyeleri düşük bulundu.