Atalarımızın binlerce senedir afiyetle yedikleri “hakiki besinlerin” sistemli olarak karalanmasının insan sağlığı ile de dünyanın esenliği ile de uzaktan yakından bir alâkası yoktur. Bütün mesele, insanları sağlıklı gıdalardan uzaklaştırarak endüstri ürünü “suni gıdaları” insanlara yedirmektir. Bu gidişata itiraz gelmezse yemek yerine bir tabak hap içeceğimiz günler hiç de uzak değildir.

Düşük yağlı diyetin testosteron seviyelerini yüzde 15’ e varan oranda azalttığı, düşük yağlı vejetaryen diyetle bu azalmanın yüzde 26’ ya kadar çıktığı bildirildi. Zeytinyağı, avokado ve kuruyemişlerde bulunan “tekli doymamış yağlar” testosteron üretimini artırıyor. Ayçiçek, mısırözü, kanola gibi bitkisel yağlarda bulunan “çoklu doymamış omega 6 yağ asitleri” testosteron üretimini bozuyor.

Lösemide, düşük kalorili diyet ve egzersizin kemoterapiye cevabı artırdığı, rezidüel hastalık riskini azalttığı gösterildi. Kemoterapi gören hastalara karbonhidrattan zengin yüksek kalorili beslenme tavsiyesi üzerinde düşünmek gerekiyor. Beslenme ve doğru hayat tarzının hastalıkların önlenmesi kadar tedavisinde de işe yaradığı anlaşılıyor.

400 araştırmanın meta-analizi, insanların “hiper-karnivor” yani aşırı etobur olduklarını, ana gıda kaynaklarını tükettikten sonra diyetini daha sonra çeşitlendirdiğini gösteriyor. Bu araştırmadan elde edilen ezici deliller, insanların esneklikleri ve zekâları sayesinde evrimsel oyunu kazanan uyarlanabilir omnivorlar olduğuna dair yağın inancı çürütmektedir.

Laboratuar deneylerinde ısıl işlem görmüş olan gıdaların gelişmiş glikasyon son ürünleri vasıtasıyla bağırsak geçirgenliğini artırdığı ve ince damarlarda hasar yaparak organ fonksiyonlarını bozduğu gösterildi. İşlenmiş sözü sizi yanıltmasın, işlenmiş gıdalar ince ince hastalık işliyor vücudumuza. Madenin işlenmişi makbuldür ama gıdanın işlenmişinden uzak durun.