Birleşik Krallık’ ta ortalama yaşları 56 ve başlangıçta aşırı işlenmiş gıda tüketimi yüzde 22 olan 21.730 katılımcının 5.4 sene takip edilmesiyle yapılan araştırmada bunların tüketiminin tip 2 diyabet riskini artırdıkları gösterildi. Tip 2 diyabet ülkemizde de sadece erişkinlerde değil her yaş grubunda her sene giderek artıyor. Bu gıdalar ayrıca, kalp-damar hastalıkları, kanserler ve erken ölümlerle de ilişkilendiriliyor.

ABD Tarım Bakanlığı’ nın yeni beslenme kılavuzunda şeker ve alkol tüketiminin azaltılması tavsiyesini dikkate almamasına şaşırmadım. Amerikan vatandaşları endüstriyi koruma adına kronik enflamatuar hastalıklara mahkum ediliyor. USA’ nın koronavirüs vakalarının ve ölümlerinin en çok görüldüğü memleket olmasının sebebi de bu beslenme kılavuzudur.

İngiltere’ de obezite ile mücadele kapsamında kasaların yakınında sağlıksız yiyecek ve içecek bulunması ve “bir al bir bedava” şeklindeki uygulamalar yasaklanıyor. Şekerli içecekler restoranlarda ücretsiz yenilenmeyecek. Tüm bu tedbirlerin gerekçesi obeziteyi ve onun yarattığı hasarları önlemek. İngiltere’ ye gıpta ediyorum. Darısı başımıza!

Uyku iyi değilse beslenme abur cubura kayıyor.

Beslenme iyi değilse uyku bozuluyor.

Birini düzeltmek ötekini de düzeltiyor.

Hepinize iyi uykular, canlarım. Hadi, herkes yatağa!

Dandini dandini dastana…
Not: Bu yazı gece 1′ de yayına konmuştur.

Koronavirüse karşı etkili ilaç ve aşı olmayan bir dönemde, sağlığımızı gıdalara emanet etmenin de ne kadar yanlış olduğunu okuyunca moralim iyice bozuldu, kafayı dağıtmak için televizyonu açtım. Bir reklâm tüm efkârımı aldı götürdü: Bir dezenfektan, hastalığa sebep olan bakteri ve virüslerin %99.9’ unu öldürüyormuş. Maske, mesafe, kelle paça da neymiş, sık dezenfektanı, bak keyfine!