BÜTÜN DİYETLERİ ÇÖPE ATIN
İki Amerikalı uzman “ideal diyet bir şey olmadığını, bunların halkı yanıltmaktan başka bir şeye yaramadığını, asıl önemli olanın hayat tarzı değişiklikleri olduğunu” açıkladılar (1, 2, 3, 4).
Massachusetts Üniversitesi Tıp Fakültesi obezite araştırmacılarından Sherry Pagoto ve Rush Üniversitesinden Bradley Appelhans JAMA’ da yayınlanan makalelerinde “Senelerdir yapılan binlerce çalışmaya rağmen kilo vermek için ideal bir diyetin bulunamadığını” ileri sürüyorlar.
Makaleden satırbaşları
BİR: Tüm çalışmalar içinde kilo verme bakımından ortak noktanın “diyete uyum” olduğu anlaşılıyor.
Karbonhidratların veya yağların kesilmesini tavsiye eden diyetler arasında tutarsız sonuçlar var veya küçük farklar olduğu görülüyor ve bugüne kadar da protein, yağ ve karbonhidratların sihirli bir kombinasyonu bulunamadı.
6 ay sonunda tüm diyetlerle eşit miktarda kilo kaybediliyor; önemli olan hangi diyeti uyguladığınız değil, yaktığınızdan daha az kalori almanızdır.
En çok kilo verenler uyguladıkları “diyete tam olarak uyanlar” oluyor.
Esas önemli olan diyetin kompozisyonundan ziyade “alınan kalori miktarı“dır ve hangi diyet olursa olsun hayat tarzı değişiklikleri yapılmadığı takdirde verilen kilolar kısa zamanda geri dönüyor.
İKİ: Diyet tartışmalarının sürmesinde başlıca iki sebep var:
Birincisi Zone, South Beach veya Paleo gibi multi milyarlık bir diyet endüstrisinin yaratılmış olması; ikincisi ise hayat tarzı değişikliklerinin etkisiz olduğunun zannedilmesi.
Aslında, yaygın olarak uygulanabilecek iyi yapılandırılmış, uzun süre etkili hayat tarzı müdahalelerinin olduğu ama bunların gerekli desteği bulamadıkları anlaşılıyor.
ÜÇ: Obezite yönetimini anlamamızda bize bir ilerleme sağlamayacak olan “hangi diyet daha iyi” tartışmalarından da kaynakları bunun için harcamaktan da vaz geçilmelidir.
Hastaların diyetlerine ve hayat tarzı seçimlerine bağlı kalmalarını sağlayan davranışları desteklemeyi ve sürdürmeyi mümkün kılan yollar araştırılmalıdır.
Hiçbir diyet obezite tedavisi bakımından bir “yenilik” getirmedi, mucize yaratmadı.
Kilo vermek bir “davranış meselesi“dir; bir diyet meselesi değil.
DÖRT: Araştırmacılar, diyet yapmak isteyen kişilerin hayat tarzı değişikliklerini yapmalarını sağlayacak girişimlere odaklanmalıdır.
Mesela depresyon, tüm yaşlarda kilo kaybı için engel teşkil eder; çünkü bu kişilerin hem egzersiz motivasyonları yoktur ve hem de yemeye düşkündürler.
Günde birkaç dakikalık egzersizle başlanması bile işe yarar; egzersiz antidepresan gibi etki ettiği gibi kilo kaybetmeye de katkı sağlar.
Bir çalışmamızda, davranış danışmanlığının yaşlı obez kadınların yarısında depresyonu ortadan kaldırdığını ve çoğunda da ağırlığını hafiflettiğini; depresyonu yenenlerin depresyonu sürenlere göre altı ay sonra daha fazla kilo verdiklerini belirledik.
Kronik veya akut ağrıları olduğu için egzersizden kaçan adeta ‘yerinden kımıldamadan’ yaşayan kişileri bir fizyo-terapist yardımıyla harekete geçirmek de çok kıymetlidir.
DÖRT: Diyet, obezite tedavisinde kullanılan diğer ilaç ve davranış müdahalelerine benziyor; tedavinin bırakılması nasıl faydasını da azaltıyorsa “diyete sadâkatsizlik” de aynı etkiyi yaratıyor.
Kolesterol, hipertansiyon veya diyabet ilaçlarının bırakıldıkları zaman uzun vadeli etkileri olmaması ve çoğunun da kullanıldıktan saatler sonra etkilerinin azalması gibi, davranış müdahaleleri de tıbbi tedaviler gibi sadece tedaviye uyulduğu sürece etki gösteriyor.
BEŞ: Sonuç olarak, kilo almanın ve kronik hastalık risklerinin önlenmesi için “diyet savaşlarına son verilmeli” ve diyetin tipinden ziyade “hayat tarzına odaklanılmalı“dır.
En önemli üç hayat tarzı müdahalesi, porsiyonların kontrol edilmesini öğrenmek ve yüksek kalorili ve yağlı besinlerden uzak durmak; egzersiz hedeflerinin nasıl düzenleneceğini ve nasıl motive olmaya devam edileceğini öğrenmek ve kendini izleme, problem çözme, açlığı anlama gibi davranış değişiklikleridir.
Kilo vermede en büyük beş engel şunlardır: Yemek pişirmeye veya egzersiz yapmaya zaman bulamamak; stresli olmak; aile fertlerinin eve abur-cubur getirmesi; egzersiz arkadaşının olmaması veya spor yaparken hantal olmak; her zaman açlık hissetmek.
Gelelim neticeye
BİR: “Diyetlerin işe yaramadığının anlaşılmış olması” önemli ama yeterli değil; anlaşılıyor ki kafalar hâlâ “kilo” ve “vücut kitle endeksinde”.
İKİ: Uzun ve hastalıklardan uzak yaşamada meselenin kilo veya obezite değil “sağlıklı gıdalarla doğru beslenme”, yeterince hareketli olmak, sigara ve alkol kullanmamak, düzenli ve yeterli uyku ve huzur olduğunu dünya ne zaman anlayacak merak ediyorum.
ÜÇ: Kaynaklarda belirtilmiyor ama bu makale de adeta yazılarımın bir özeti gibi (5, 6, 7).
Adıyla müsemma Dr. Sherry Pagoto’ nun canı sağ olsun; o kadar sempatik ve güzel ki ona laf dokundurmak içimden gelmiyor.
KAYNAKLAR
1. http://jama.jamanetwork.com/article.aspx?articleid=1730520
2. http://blog.aarp.org/2013/08/22/why-we-should-stop-seeking-the-best-diet/
3. http://www.nydailynews.com/life-style/health/diet-choose-doesn-matter-researchers-article-1.1432618
4. http://www.medpagetoday.com/PrimaryCare/DietNutrition/41095