EKRAN TAAHHÜTNAMESİ BİZE YAKIŞMIYOR
Habertürk’ te “Ekran uzmanlarına Hipokrat taahhütnamesi zorunluluğu” başlığıyla yer alan haberde, ekrana çıkacak doktorlara ve uzmanlara uymaları gereken kuralları ihtiva eden bir taahhütname imzalattırılacağı bildiriliyor.
Yüzlerce defa televizyon programlarına katılmış, sağlık programları yapmış yönetmiş bir “medyatik doktor” olarak benim de söyleyeceklerim var:
BİR: Televizyonlarda görüşlerini açıklayacak olan doktorlardan böyle bir taahhütname istenmesi demokratik ve gelişmiş olma iddiasındaki bir ülkeye hiç mi hiç yakışmıyor.
İKİ: Bu tür bir uygulama basın özgürlüğünün ihlâli ve basına sansür anlamına gelir ki buna en başta televizyon kanallarının karşı çıkması gerekir.
ÜÇ: Taahhütnamede yer alan birçok madde zaten yerine getirilmesi şart olan temel prensiplerdir, bunların ayrıca birer madde olarak zikredilmesi tamamen gereksizdir.
DÖRT: “Bilgilendirmelerimde uzmanlık/mesleki alanım sınırları içinde kalacağım” ifadesi sorunludur.
Bu maddenin özellikle benim gibi “tıbbın her alanında fikir beyan eden” hekimler için yazıldığını sanıyorum.
Tıp fakültesi mezunu olan bir hekim tıbbın her alanında konuşabilir ama elbette söylediği sözlerin mesuliyetini de almak zorundadır, bunun için taahhütnameye gerek yoktur.
Bugüne kadar sayısız televizyon programında neredeyse her mevzuda görüşlerimi dile getirdiğim gibi bunları sitemde makale ve ayrıca kitap olarak da yayınladım.
Bunlara tıp çevrelerinden gelen itirazlar ne yazık ki iddialarımı çürütmek, yanlışlarımı ortaya koymak bir tarafa, hiçbir zaman “Sen ne anlarsın bunlardan” veya “Sen kendi işine bak” basitliğinin ötesine geçemedi.
Sözlerimden mutazarrır olma iddiasındakilere böyle bir taahhüt olmadan da hukuk yolları açıktır.
BEŞ: Haberdeki “Taahhüt var yaptırım yok” bölümü ise tam bir “çelişkiler yumağı!”
Taahhütname isteniyor ama hem uygulamak isteğe bağlı, hem yaptırımı yok, hem de uymayana ceza yok.
O zaman bu taahhütnamenin ne anlamı kalıyor anlayamadım.
Kimler rahatsız oluyor?
Bu taahhütname işinin menfaatleri zedelenen tıp çevreleri ile ilaç-gıda endüstrisinden gelen baskılar sonucu gündeme geldiğini sanıyorum.
Her ilacı sorgusuz sualsiz yutturmak, her aşıyı itirazsız yaptırtmak; gereksiz tahlil ve tetkikleri şart koşmak varken, vatandaşın “Bu ilacı neden içiyorum?” veya “Bu aşının koruyuculuğu ne kadardır?” ya da “Daha yeni tomografi çektirmiştim, neden yenisini istiyorsunuz?” gibi soruları sormasından rahatsızlık duyanlar olduğu açıktır.
İlaç ve gıda endüstrisi de “istedikleri sözleri, sloganları” çıkar ilişkisi içinde oldukları doktorlara söyletirler.
Bu sayede ürünlerinin bedava tanıtım ve reklâmını da yapmış olurlar.
Günümüzde tüm ilaç ve aşıların sadece tıbbi değil aynı zamanda ve hatta daha çok “ticari ürünler” olduğunu gözden kaçırmayın!
Bir ilacı veya aşıyı metheden, olmazsa olmaz gibi gösteren doktorlar, endüstri ile olan ilişkilerini de USA’ da olduğu gibi açık ve net olarak ortaya koymalıdır (USA’ da geçen sene endüstrinin doktorlara ödediği paranın 6.5 milyar dolar olduğunu hatırlatırım).
Sağlıklı, işlenmemiş gıdaların “tu kaka” edilmesi ve endüstri ürünü trans yağ, mısır şurubu, suni tatlandırıcı, yüzlerce katkı maddeli hazır gıdaların satışlarının patlaması “uzmanlık/mesleki alan sınırları içinde kalan” ve sözleri “kafa karıştırmayan” doktorlar sayesinde olmuştur.
Gelelim neticeye
BİR: Sağlık ve tıpla ilgili konuların tartışılmasının kafa karışıklığı yarattığı doğrudur ama kafası karışan halk değil endüstri egemen tıp eğitimi almış veya endüstri ile çıkar ilişkileri olan ve otoritesi sarsılan tıp âlemidir.
İKİ: Bu tartışmalar, bir maksat doğrultusunda “narkozla uyutulan halkın’ uyanmasını, gerçekleri görmesini sağlamıştır.
ÜÇ: Günümüzde başta obezite, diyabet, kalp, kanser olmak üzere tüm hastalıkların artışında mevzuata uygun konuşan, “kafa karıştırmayan ifadeleri dile getiren” tıp âleminin katkısı büyüktür.
DÖRT: Sağlık Bakanlığı ve RTÜK, esas doktorların para vererek çıktıkları “sponsorlu televizyon programları” , açık-gizli “hastane reklâmları” ile “yaşam koçları”, “beslenme guruları”, “sosyete diyetisyenleri” gibi tıp dışı kişilerin programları hakkında ne düşünüyor merak ediyorum.
BEŞ: Ben şahsım adına bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da halkın sağlığı ve esenliği, sağlık sistemi ve sosyal güvenlik kurumlarımızın zarar görmemesi için konuşmaya yani kafa karıştırmaya devam edeceğimi taahhüt ediyorum!
TAAHHÜTNAME BÖYLE OLUR
Endüstrinin çıkarlarına ters gelecek hiçbir açıklama yapmamayı taahhüd ederim.
Ekran yıldızı olmak isteyenlere garantili taahhüdname: Hiçbir ilaç hakkında olumsuz sözler söylemeyeceğime namusum ve şerefim üzerine söz veririm.
Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta’nın bütün yorumlarına tüm kalbimle katılıyorum.
Basın ve söz ve düşünce hürriyetinin yasaklanması bir ülke için en büyük darbedir diye düşünüyorum. Tüm Basın Yayın kuruluşları neyi haber yapıp yapmayacaklarını böyük bürokratlardan izin aldıktan sonra mı yapacaklar? Hayret doğrusu.
İnsan Haklarına aykırıdır! İnsanların haber alma haklarına aykırıdır!
Zaten RTÜK sadece sitesine koymuştur, kanallara bile iletmemiştir!
NAMIK KEMAL DİYOR Kİ:
‘Ne mümkün zulm ile bidat ile imhayı hürriyet,
Çalış idraki kaldır mümkünse ademiyetten’
Bu arada değinmeden de yapamayacağım:
Sağlıklı yağ yenmediği sürece, sağlıklı doğal gerçek besinler tüketilmedikce idrak de kalmıyor, insanlarda…
Maranki doktor falan değil tütün eksperi gibi bir şey. Dolayısıyla onun yemin etmesine gerek olmadan ot-çöp satmaya devam etmesinde bir sakınca yok. Hocam, olan gene size Karatay ve Dizdar Hocalara oldu. Bu biraz da elektrik parasını senelerce çok düzenli ödeyen ama her nedense bir ay ödemeyi unuttuğu için okkalı bir ceza yiyenle, ömrü billah kaçak elektrik kullanana af gelmesine benziyor, ne… kel alaka mı, varsın olsun
Sağlık bakanlığının son 10 senede diyabetin %100 artmasında sorumluluğu olması gereken, mevzuata uygun konuşan profesörlere diyeceği bir şey yoksa vay anam vay. Yoksa bütün kabahat Karatay’ın mı?
RTÜK yasak falan getirmiyor. Yalnız sitesinde yayınlıyor. Yaptırım yok diyor zaten
Kanalların hiç birine de böyle bir yazı kimse göndermemiş!
Bildiğim kadariyle de gönderemezler, insan haklarına aykırı ve de Anayasaya aykırı bir uygulama olur!
Ortalığı karıştırıyorlar o kadar!
Sanki kanallar zorunluymuş havasını yaratıp polemik yapıyorlar.
Ahmet Rasim Küçükusta, Yavuz Dizdar, Karatay en tehlikeli hekimler, aman onlar konuşmasın, halk onları seviyor, onlara inanıyor onlar ne derlerse onu yapıyor ve halk sağlığına kavuşuyor!
Vah Vah…Olur mu böyle bir şey Allahaşkınıza? Şu mubarek ramazan ayında ne büyük bir suç işliyorlar değil mi?
Bu hocalar halk sağlığını, çevre sağlığını düşünüyorlar, cep ve şirket, firma sağlığından haberleri yok onun için aman akılları karıştırmasınlar, bizlerin işleri zorlaşıyor.
Hastalar soru sormaya başladı ya rahatsız oluyoruz.
SUSTURUNUZ SUÇLULARI!
Hocam sizin ve Karatay ile Yavuz Hocanın kimin için konuştuğunu halk çok iyi biliyor. Hiç endişeniz olmasın tüm halk sizin arkanızdadır. Sizi susuturmaya kalkamazlar kalkarlarsa onlar için hiç de iyi olmaz. Sağlık Bakanlığı ve RTÜK’ ü anlamak imkansız. Maranki denen şahıs senelerdir televizyonlarda fink atıyor, üç paralık otlarını binlerce liraya satıyor ve kimsenin sesi çıkmıyor. Sizin satacak malınız olmadığını böyle şeylere ihtiyacınız olmadığını biliyoruz.
Sağlık Bakanlığını kınıyorum RTÜK’ ü de tabii ki onunu oyununa geldiği için. Bu arada Sağlık Bakanlığının ilaç ve market türü şirketlerden büyük baskı gördüğünü de biliyoruz. Onların susturun bu adamları dediğinden kuşkumuz da yok.
Sağlık bakanlığını sizi ödüllendirmesi gerektiren güya çaktırmadan susuturma girişimleri boşunadır ve geri teper.
Bakanlıktan aklını başına almasını diliyorum.
SEBEP : SEKTÖREL BASKI
Madem öyle medyaya çıkan herkes taahhüt imzalasın. Buna gazete ve TVciler de dahil.Diplomalı uzmanlara şüpheli sahtekar muamelesi çekilecekse bu kurala herkes tabi olsun. Bütün sıkıntı sektörel baskıdan geliyor. Sağlığa zararlı gıda ve işlerle uğraşanlar, halkı uyaranlara bu yolla baskı uyguluyor. Kimse bu oyuna alet olmasın.