SON FEM-İ MUHSİN
İnci Hoca’ yı ta çocukluğumdan beri radyodaki şarkılarından tanırdım; 30 senedir de yakın dostluğumuz var.
Cemal Reşit Rey’ de onuruna düzenlenen konsere ben de katıldım ve musikimizin bu benzeri olmayan büyük ustasını bir kere daha büyük bir zevkle dinledim.
Onunla, şimdi Hakk’ ın rahmetine kavuşan Selahattin İçli, Recep Birgit, Fahrettin Çimenli, Safiye Ayla, Semahat Özdenses, Cahit Gözkan, Ünal Ensari, Muammer Gerekli başta olmak üzere musikimizin yeri doldurulmaz abideleriyle bir arada olduğumuz musiki dolu geceler gözlerimin önünden bir film şeridi gibi aktı geçti.
İnci Hocayı o akşam da her zaman olduğu gibi adeta Çamlıca Kız Lisesinden bu sene mezun olmuş bir genç kız güzelliği, zarafeti ve heyecanı içinde seyrettik, muhteşem sesi ve yorumunu zevkle dinledik.
O musikimizin gerçek bir “İncisi” ve bizim bir tanemiz. O şarkı söylemeden, sahnedeki “asil duruşu” ile bile çok şeyler ifade ediyor.
İnci Hoca’ ya sağlıklı bir hayat temenni ediyorum, Allah başımızdan eksik etmesin.
***
Star gazetesinde Zeynep Türkoğlu‘ nun yazısı:
Bakarken gözleri, konuşurken edâsı, şarkı okurken üslubu “Ben İstanbul’um” diyor. İnci Çayırlı her hâlinde yeniden İstanbul oluyor… Uzun bir aradan sonra Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda dinleyenlerinin karşısına çıktı Türk müziğinin usta ismi İnci Çayırlı.
Türk müziğinin yaşayan en önemli icracılarından İnci Çayırlı CRR Türk Müziği Topluluğu’nun özel konserinde dinleyicisiyle, dileyicisi de onunla hasret giderdi. Çayırlı’nın öğrencilerinden tanburî Refik Hakan Talu şefliğinde erkekler korosu tarafından verilen konserin repertuvarı da yine Çayırlı tarafından oluşturuldu. Ses ve saz sanatçıları sınavlarını sahne önündeki dinleyici topluluğu kadar, sahne üstündeki hocalarına da verdiler aslında. Çayırlı koronun icrasının ardından mikrofon başına geçtiğinde gayet sade ve samimi bir ölçülülükle özür diledi dinleyicilerinden; “Epey zamandır boğazımdan rahatsızım. Hatta sevgili Hakan bahsedince üzüldüm ama… Hakikaten sürç-i lisanım olursa affedersiniz…”
Ve sahnede birdenbire önce sazın hareketlenmesi, sonra billur bir sesin aksiyle “Sular Menekşelendi”… Salon bildiği şarkılara bile eşlik etmekten imtina etti neredeyse. Kıyamadı bu güzelliğe. Kalbiyle söyledi, gönlüyle alkışladı herkes.
İnci Çayırlı da konser sonrası takdirini esirgemedi yıllarca emek verdiği öğrencilerinden. Şu cümlelerle ifade etti memnuniyetini: “Bu sahnede yıllar sonra geride bıraktığım o sevgili talebelerimi özlemiştim hakikaten. Çok güzel zamanlarımız oldu. Çok onurlandım. Nasıl diyeyim, yılların ardından çok yere gittim, geldim. Ve bu akşamki bu programın harikalığı! Ben epey zamandır koro dinliyorum. Bu koroyu hakikaten takdir ediyorum. Sevgiyle sarılmışlar bütün bu şarkılara. Bu akşamı ziyafet haline getirdiler. Onun için de çok teşekkür ediyorum. Çocuklarımı kutluyorum.”
Gazinodan uzak, yıldızlara yakın…
Özün özü tarihçesi içinden bakılacak olursa; Çayırlı 1935’te İstanbul’da doğdu. Çamlıca Kız Lisesi’nde okudu. 1953 yılında dayısı Fahri Kopuz’un teşvikiyle İstanbul Belediye Konservatuarı Folklor Tatbikat Topluluğu’nda Sadi Yaver Ataman’ın asistanı olarak göreve başladı. İstanbul Radyosu’nda da çalışan sanatçı bir dönem Münir Nurettin Selçuk’a korosunda eşlik etti. İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda öğretim üyeliği yaptı. 1990 yılında Kültür Bakanlığı Bursa Devlet Klasik Türk Müziği korosunun kurucu şeflerinden oldu. 1998 yılında Kültür Bakanlığı tarafından Devlet Sanatçısı unvanıyla onurlandırıldı. Ama bizler onun sesine sadece koro çalışmalarında ve solo bantlarında değil, Yeşilçam melodramlarında da rastladık. 1960’ın sonuna gelirken sözgelimi perdede gördüğümüz Hülya Koçyiğit’in yüzü iken, arkasında bu yüze sesini veren oldu Çayırlı… Sadece sesi ile değil, güzelliğiyle de çarpıcı bir kadındı. Bugün de devam eden bu özellikleri on yıllar evvel gençlikle birlikte elinde tutarken assolistlik teklifleri de aldı. Kısa bir dönem çalışmasına rağmen gazinoya uyum sağlayamadı. Müziğinin ve şahsiyetinin saygınlığına verdiği önem, gösteriş ve sahne kaprislerinden uzak kişiliği, hem aile hem de sanat hayatına karşı duyduğu sorumluluk, onu bu mecrada uzun süre ilerlemekten uzak tuttu. Ömrü, sanata ve hayata kazandırdığı isimlerle sürdü; İnci Hanım ve İnci Hoca oldu.
“Son Fem-i Muhsin”
2015 yılında Murat Derin tarafından hazırlanan anı kitapta, anılarıyla beraber hem hayatının hem de Türkiye’nin panoramasını kayda geçirdi İnci Çayırlı. O kitabın önsözünde imzası bulunan gazeteci Murat Bardakçı, Türk Müziğini ve o müzik içindeki İnci Çayırlı’yı şu satırlarla anlattı…
“Edebiyat ve musiki, hat ve mimari başta olmak üzere bütün klâsik sanatlarımız en parlak dönemlerini imparatorluk zamanında yaşamışlar ve en mutantan eserler Payitaht’ta, yani İstanbul’da verilmiştir. Bu kitapta hayatı, hatıraları ve sanatı bizzat anlattıklarına dayanılarak ele alınan İnci Çayırlı, birkaç nesil İstanbullu olan bir aileden gelmesi ve eski Payitaht’ın sanat havasını çocukluğundan itibaren teneffüs etmesi sayesinde bir fem-i muhsin olmuştur. (…) Musikinin bugünkü hâlini ifade ederken sözü uzatmaya, kavramlarla doldurarak anlaşılmaz hâle getirmeye yahut kaçamak ifadelerden medet ummaya hiç gerek yok, apaçık söyleyeyim: Türk Müziği artık can çekişiyor, hatta can çekişmekten de öte maalesef can vermiş vaziyette! (…) İnci Hanım’ı dinlerken bugün sadece ismi musiki olan garabetten uzaklaşır, müziğin eski, güzel ve gerçek günlerine gidersiniz. Sesinin renginden söz etmeme zaten gerek yok… Artık hiçbiri hayatta olmayan üstadlardan devraldığı üslubu, zevk ve duyguyla yoğurup nağmeleri o pittoresque ses ile terennüm ettiğinde İstanbul kültürünü bütün zarafetiyle hisseder ve kısa bir an için de olsa bir rûh sükûnuna erersiniz.”
REFİK HAKAN TALU
İnci Çayırlı okulunun öğrencisiyiz
Ben 1980 yılında daha 19 yaşındayken konservatuvara girdiğimde şunu anlamıştım; müzik sadece okulda öğrenilmez. Ve hemen araştırmaya başladım. Başka nerelere gidebilirim müziği öğrenmek için? İki adres verdiler. Bir tanesi rahmetli Nezih Uzel’in Bağlarbaşı’ndaki evi. Ve İnci Hocamın üniversite korosu. Kendisine gittim. “Ben konservatuvara yeni geldim” dedim. “Koroya da gelebilir miyim” diye sordum. “Tabii, seve seve” dediler. O koroya devam ettim. Daha sonra İnci Hocam okulda da hocam oldu. Daha sonra kader, İstanbul Radyosu’nda bir araya getirdi bizi. Sevgili hocama, bana, arkadaşlarıma, hem müzik hem de hayat adına kattığı bütün değerler için çok teşekkür ediyorum. Hocamızdan ne öğrendiysek onu yapmaya çalışıyoruz.
* Fem-i Muhsin: Eski musikinin güzelliklerini bilen ve öğretebilen ‘ihsan edici’