SAĞLIKTA ARTIK TAKDİR-İ İLAHİ DÖNEMİ BAŞLADI
Bu sözler bana ait değil.
Sınıf arkadaşım, A.Ü. Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bölümü’nden Prof. Dr. Abdülkadir Dökmeci’ye ait.
Kendisi, hem mesleğinin çok başarılı hekimlerinden biridir ve hem de örnek gösterilecek niteliklere sahip bir insandır…
Ama o artık mesleğini yapamıyor.
Çünkü Sağlık Bakanı, muayenehanesi olan öğretim üyelerinin üniversitede hasta bakmasını yasakladı.
“Sabahtan akşama kadar üniversite hastanesinde kalacak ve sadece ders anlatacaksınız. Bunun dışında hastaya el sürmeniz yasak!”
****
Hoca dersini anlatıyor, sonra da odasında oturup akşam saatini bekliyor…
İntörn öğrenciler hocalarının etrafında dolaşıyor;
“Hocam, bir hastamıza tanı koyamıyoruz. Hasta kapıda, bir muayene edebilir misiniz?”
Ya da cerrahi asistanları, yalvaran gözlerle bakıyor;
“Hocam lütfen şu ameliyata birlikte girebilir miyiz?”
Hoca, içi kan ağlayarak bunları yapmanın kendisine yasaklandığını anlatmaya çalışıyor…
Ne asistan anlayabiliyor hocalarının başına geleni, ne de öğrenci.
Hasta sahibi hocanın bakamadığını öğreniyor ama yine de bir umut ağlamaklı gözlerle diretiyor
“Ne olur hocam! Yavrum bu yaşta bu hastalığa yakalandı. Üniversite diye gelip yattık. Siz varsınız diye gelmiştik. Ne olur bize yardım edin”
Hocanın içi kan ağlıyor. Yasağı delecek delmesine ama bir yandan da korkuyor. Sağa sola bakıyor ve birinin duyup duymadığını kontrol ettikten sonra, alçak bir sesle asistana;
“Görünmeden, hastayı karşı odaya al. Ben birazdan gelirim! Dikkat et ha, benim hastaya baktığımı sakın kimse görmesin!”
Durum gerçekten ‘trajikomik’
Sağlık Bakanı üniversite hocalarına nefretle sesleniyor:
“Muayenehanesi olanlar hastaya elini süremez!”
****
Canı yanan sadece eğitim görmesi gereken asistanlar ve öğrenciler değil.
Asıl zararı halk görüyor.
Bakınız neden?
1- Artık halkımız, kalitesini kanıtlamış hocalara muayene ya da ameliyat olamamaktadır
2- Üniversite hastanelerini, ‘AKP’nin tepmediği’ zamanki üniversite sanarak oraya gidenler, büyük düş kırıklığı yaşamaya başlamışlardır.
3- Hastalığın ağırlığı nedeniyle, üniversite hastanelerinde bakılması gereken hastalar çok daha zor durumdadırlar. Çünkü onları yaşama döndürecek ‘becerikli el’in onlara değmesi yasaklanmıştır.
4- Hastanelerde uzun süre yatması gereken ve hastane harcamaları yüksek olan ağır ve kronik hastalar, ne devlet ve ne de özel hastaneler tarafından kabul edilmemektedir. Çünkü devletin çok az para ödediği bu hastalar, o hastaneler için büyük bir mali yük oluşturmaktadır.
Oysa üniversite hastanelerinin bunları başka bir yere gönderme şansı yoktur. Onları hem yatırmak ve hem de en gelişmiş tıp yöntemiyle tanı koyup iyileştirmek zorundadırlar.
****
Üniversite hastanelerinin artık bir özelliği kalmadı. Oraya giden veya sevk edilenler kaderleri ile baş başa…
Yani Abdülkadir Hoca’nın benzetmesiyle ‘Takdir-i İlahi’den başka sığınacak şeyleri kalmamak üzere…
****
Şimdi, belki aklınıza şu soru geliyordur;
“Muayenehanesi hiç olmayan, ya da muayenehanesini kapatarak üniversiteye dönen hocalar ne güne duruyor? Onlar diğerlerinin yerini dolduramaz mı?”
Onların durumu da hiç iç açıcı değil.
1- Ayrılanların yerinin doldurulması –en azından- uzun zaman alacak. Hocaların ne zorlukla yetiştiğini herkes bilir. (Aslında kimse bu koşullarda öğretim üyesi olmak istemez ya!)
2- Birçok hocanın üniversiteden ayrılmasıyla ve muayenehanesini kapatıp dönenlerin ise hastaya bakması yasaklandıktan sonra, üniversite hastanelerinin geliri çok azaldı. Bu nedenle artık döner sermaye parası dağıtacak güçleri kalmadı.
(Bu konuda bir örnek verelim. A.Ü. Tıp Fakültesi, gelirinin çok azalması nedeniyle artık öğretim üyelerine döner sermaye dağıtamayacağını bildirmiş. Bu durumda hocalar sadece iki üç bin lira para alacak. Yani, üniversitede çalışan bir profesör, çocuğunun okul taksitini ödeyemeyecek duruma geliyor.)
Siz böyle birine, çok zor bir ameliyatı yaptırabilir misiniz? Üstelik her ameliyatın bir riski varken ve artık bazı hasta sahipleri doktorları mahkeme kapılarında süründürürken…
****
AKP, ülkemizin sağlığına ‘züccaciyeci dükkanına giren fil’ benzeri büyük zarar verdi.
Doktorların burnunu sürteyim derken hastaların canını tehlikeye attı.
Hastanelere kabul edilmediği için hastane kapılarında ölenleri medya görüyor ve yazıyor…
Ama bundan daha büyük dram üniversite hastanelerinin yataklı bölümlerinde yaşanıyor…
‘Usta beyinlerin ve ellerin’ yasaklanması nedeniyle birçok hasta, gerekli ve yeterli tıbbi müdahaleyi alamadan orada kıvrılıp yatıyor?
Herkes Tayyip Erdoğan değil…
Bu hastalar gitsin de özel hastanelerden yararlansın, ya da üniversiteden ayrılmak zorunda bırakılan bir hocaya görünsün bakalım!
Ne o hastanelerde bir iki ay yatabilirler, ne de Tayyip Bey gibi istediği doktora görünebilirler…
****
AKP iktidarı, ‘sağlığın özelleştirilmesi’ yolunda dörtnala gidiyor. Halkımız, bunun ne anlama geldiğini anladığında–ne yazık ki- çok geç olacak. Çünkü, değerli doktorların ellerini bağlayanlar hastalarımızın da canıyla oynuyorlar.
Halkımızın bunu anlaması; kolay muayene, kolay ameliyat ve çok tahlil yaptırmanın ‘sağlık’ anlamına gelmediğini bilmesi…
Bundan çok daha önemli olan şeyin; o ameliyatı, o muayeneyi, o tahlili veya teknolojik incelemeyi yapan doktorun kalitesi olduğunu anlaması gerekir.
****
“Halkımız, ‘kaderine razı’ bir halktır” diye düşünenler, vicdanı göz ardı ettiklerinde hesabı bilmem nasıl verirler!
O ‘Takdir-i İlahi’ gün gelir ‘İlahi Hesap’a dönüvermez mi?…
****
Gelinen noktada, üniversite hocaları sanırım artık Sağlık Bakanı’ndan ‘insaf’ beklemiyorlardır…
Ama, sağlıksızlığa tutsak edilmekte olan bu halk onlardan insaf beklemektedir…
Suat Çağlayan
Odatv.com