Yüksek früktozlu mısır şurubunun sofra şekerinden daha “toksik” olduğu, farelerin ömrünü kısalttığı, üreme oranlarını azalttığı tespit edildi. Zehirlemekte ısrarlı olanlara hiç değilse mısır şurubu yerine sofra şekerini tavsiye ediyor, idareci ve doktorlarımıza da kısırlıkta “şekerin” de rolü olabileceğini hatırlatıyorum. Şeker yiyip ağızının tadını bozmayın.

Diyabet ve kalp hastalıklarının sebebinin fazla yenen doymuş yağlar değil şeker olabileceği gösterildi. Karbonhidrat alımı arttıkça palmitoleik asidin kan seviyelerinin yükseldiği belirlendi. Karatay, bu gerçeği kafamıza çakıyor, istediğiniz kadar yumurta, pirzola, tereyağı yiyin diyor. Kardiyoloji âlemi gaflet uykusundan ne zaman uyanacak merak ediyorum.

Şekerin ve özellikle de früktozun tansiyon ve kalp-damar hastalıklarına tuzdan daha zararlı olduğu bildirildi. Früktoza demediğini bırakmayan Canan Hoca’ nın ne kadar haklı olduğu giderek daha iyi anlaşılıyor. Şeker mevzuundaki hassasiyeti bilenen Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği bu araştırma için de suç duyurusunda bulunur mu, merak ediyorum.

Prof. Dr. Murat Tuzcu “kırmızı et yiyenin ömrünün kısaldığını, kalp krizi ve kanser risklerinin arttığını iddia ediyor ve işlenmemiş kırmızı etin güvenilir olduğuna dair yeterli delil olmadığını ileri sürüyor. Oysa durum pek de öyle değil. Hem “kırmızı etin kalp dostu” olduğunu hem esas zararlı olanın kırmızı et değil “işlenmiş et” olduğunu gösteren meta-analizler var.

Türkiye Halk Sağlığı Kurumu’ nun obeziteyi ciddi bir sağlık sorunu olarak görmesi ve trans yağları azaltmayı hedeflemesi iyi ama kesinlikle yeterli değil. Trans yağların gerçek manada sıfırlanması, zeytinyağı ve tereyağının teşvikiyle beraber rafine şeker, un ve “hazır gıdalara” karşı çıkmadan obezite ile mücadele “göstermelik” olur.