Küba’ lıların “kanser aşısı” medyada mucize gibi sunuluyor ama işin aslı öyle değil. Bu aşı şifa sağlamıyor yani kanseri yok etmiyor. Mevcut tümörün büyüme ve yayılmasını biraz engelliyor, hastaların ömrünü birkaç ay uzatıyor. Küba gibi sosyalist bir ülkeden kapitalizmin tedavi edici tıbbına değil, önleyici tıbba ehemmiyet vermesini beklerdim.

Yeni bir araştırmada kolon kanseri ile ilişkileri bilinen bağırsak bakterilerinin (fusobacteria) polip ve tümöre nasıl bağlandığı ortaya çıktı. Bu bulgu kolon kanseriyle savaşta çığır açabilir ama asıl önemlisi kanser olmamaktır ki bunun da tıpla alâkası yoktur. Bütün mesele sağlık hayat tarzı ve adam gibi beslenmedir, gerisi hikâyedir.

Kolon kanseri olan farelerin bağırsaklarında A vitamininde türeyen retinoik asit seviyelerinin düşük olduğu, bunu artırmanın kanserin ilerlemesini yavaşlattığı tespit edildi. Bu araştırmaya bakarak kolon kanserinden korunmak için ne avuç avuç A vitamini almaya ne de çuval çuval havuç yemeye kalkmayın. Vitamin haplarıyla sağlıklı bir hayat olmaz.

Klinik değerlendirmede yüksek riskli oldukları için kemoterapi uygulanan meme kanserli hastaların yarıya yakınının bu tedaviye ihtiyaçları olmadığı bildirildi. Genomik test sayesinde kemoterapi kararının, tedavinin fayda ve riskleri tam ve doğru olarak anlatıldıktan sonra hastanın onayı ile alınmasının doğru olacağı kanaatindeyim.

Omega 3’ den zengin gıdaların kalın bağırsak kanserini hem önlediği hem de kanser teşhisinden sonra hayatı uzattığı ama omega 3 alımı ile tüm sebeplere bağlı ölümler arasında herhangi bir ilişki olmadığı bildirildi. Omega 3 sağlıklı ve uzun yaşamak için elzem olan faktörlerden sadece biridir, kanseri önlemez, kanser riskini azaltır.