FAZ 3 DENEYLERİNDEN, CİDDİ YAN ETKİ İDDİALARINA: BİONTECH AŞISI HAKKINDA BİLMENİZ GEREKEN HER ŞEY
Çağla Üren’ in İndependent Türkçe’ nin haberi:
Dünya genelinde Kovid-19 aşılama uygulamaları hız kazanırken hem koronavirüse hem de koronavirüs aşılarına dair yeni bilgiler gelmeye, yeni araştırmalar yapılmaya devam ediyor. Tabii bu durum, birçok soru işaretini ve en hararetli tartışmaları beraberinde getiriyor. Tartışmaların büyük kısmı da aşılar üzerinde yoğunlaşıyor.
Özellikle de Türkiye’de uygulanan mRNA aşısı, geliştirildiği günden beri çeşitli iddialara sahne oluyor. Alman biyoteknoloji firması BioNTech’in ABD’li ilaç devi Pfizer ortaklığında geliştirdiği aşı, hem yüzde 90’ın üzerindeki etki oranıyla hem de çeşit çeşit teorilerle birlikte anılıyor.
Ancak bunlar, Bill Gates’in aşı aracılığıyla insanların vücutlarına çip yerleştirdiğine yönelik uçuk teorilerden ibaret değil. Aslında güncel tartışmalar çok daha somut ve ciddi konulara odaklanmış durumda. Örneğin bazı yurttaşlar ve uzmanlar, aşının kalp kası iltihaplanmasına sebebiyet verip vermediğini sorguluyor veya acil kullanım onayının ne kadar güvenilir olduğuna yönelik tartışmalar yürütüyor. Bu esnada akıllarda söz konusu mRNA aşısının Faz 3 çalışmalarını tamamlayıp tamamlamadığı sorusu da var.
Biz de bu nedenle hızla değişen ve çeşitlenen aşı tartışmalarında güncel konulara değinmeye, bunu yaparken de tartışmaların taraflarının görüşlerine, Pfizer ve BioNTech’in ilgili açıklamalarına ve saygın sağlık kurumlarının bilgilendirmelerine yer vermeye çalıştık.
BioNTech, Faz 3 çalışmalarını bitirdi mi?
Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi’nin (FDA) acil kullanım izni verdiği Pfizer/BioNTech aşısının, Faz 3 deneylerinden gelen güvenlik ve etkinlik sonuçları, Aralık 2020’de hakemli tıp dergisi The New England Journal of Medicine’de yayımlanmıştı. Makalede açıklanan klinik deneylerde 43 binden fazla gönüllü katılımcı yer almıştı.
Ancak aşının Faz 3 denemelerinin tamamen bitip bitmediği, özellikle sosyal medyada tartışma konusu olmaya devam ediyor. Kimisi “Aşının güvenli olduğunu ancak bizim üzerimizde yaptıkları deneyler bitince öğrenecekler” iddiasında bulunurken, kimisi de aşının güvenliğinin son aşama deneylerle kanıtlandığını savunuyor.
Tartışmanın en önemli kaynaklarından biri, ABD Ulusal Tıp Kütüphanesi’nin Klinik Çalışma sayfasında yer alıyor. Sayfadaki bilgiler arasında aşının geliştirilme sürecinin planlanan aşamaları şöyle özetleniyor:
– Fiili Çalışma Başlangıç Tarihi : 29 Nisan 2020
– Tahmini Birincil Tamamlama Tarihi: 2 Kasım, 2021
– Tahmini Çalışma Bitiş Tarihi: 2 Mayıs 2023
Buradan hareketle bazı kişiler Faz 3 çalışmalarının aslında 2023’te tamamlanacağını söylüyor ve bu durum tartışma yaratıyor. Örneğin fitoterapi uzmanı Dr. Ümit Aktaş, “Uygulanan aşıların hiçbirinin Faz-3 çalışması tamamlanmadı. Sadece 2 ve 6 aylık ön raporları yayımlandı” diyor. Diğer uzmanlarsa Aktaş’a şiddetle karşı çıkıyor ve bu aşamayı tamamlamayan aşıların Dünya Sağlık Örgütü’nden (DSÖ) herhangi bir kullanım onayı alamayacağını söylüyor.
mRNA aşıları, ABD Gıda ve İlaç İdaresi (FDA) ve DSÖ başta olmak üzere birçok sağlık otorsitesinin acil kullanım iznini almıştı. Bu da aslında söz konusu kullanım izni için gerekli Faz 3 testlerinin tamamlandığı anlamına geliyor.
Zira FDA, acil kullanım izni için aşının üç klinik aşamada yürütülen gerekli testlerden geçmiş olmasını şart koşuyor. İnternet sitesinde yayımladığı açıklamada, “Kovid aşıları titizlikle test edildi mi?” sorusuna “Evet” yanıtını veren FDA, gerekli deneyleri şöyle vurguluyor:
Faz 3’te aşı, geniş demografik grupları (yani aşının kullanılması amaçlanan nüfus) içeren randomize, kontrollü çalışmalarda genellikle binlerce kişiye uygulanıyor ve etkinlik verileriyle önemli ek güvenlik verileri hakkında kritik bilgiler üretiliyor. Bu aşama, plasebo gibi bir kontrol alanlara kıyasla aşı alan kişilerde bağışıklık tepkisi hakkında ek bilgi sağlıyor.
FDA’in açıklamasından da görüldüğü üzere aşının etkinlik verileri, bu deneylerin tamamlanmasıyla belirleniyor. Pfizer/BioNTech aşısının yüzde 90’ın üzerindeki etkinlik oranı da Faz 3 çalışmasından elde edilen bilgilere göre belirlenmişti.
Aşının ortaklarından Pfizer, 18 Kasım 2020’de resmi internet sitesinde yayımladığı açıklamada “Aşının etkinliğini ve güvenliğini test ettiğimiz Faz 3 deneylerini sonuçlandırdık” ifadelerine yer vermişti.
Aşının ilk dozdan 28 gün sonra Kovid-19’a karşı yüzde 95 oranında koruma sağladığı belirtilen açıklamada “FDA’in Acil Kullanım İzni (EUA) için şart koştuğu güvenlik verilerine erişildi” ifadeleri yer almıştı.
Öyleyse devam eden çalışmalar hangileri?
Öte yandan iki firma, bu üç aşamalı klinik denemeleri açık tutmaya devam ediyor. Yani aşının kullanıma sunulabileceğini gösteren Faz 3 deneyleri tamamlansa da bu klinik denemelere dahil edilen diğer çalışmaların sürdüğü anlaşılıyor.
Aşıya acil kullanım onayı verilmesini sağlayan ve New England Journal of Medicine’de yayımlanan makalede de klinik deneyler kapsamındaki diğer çalışmaların devam ettiği belirtiliyor.
Makalenin ilgili bölümünde “Burada, aşının 16 yaş ve üzeri kişilerde Kovid-19’u önlemede etkili ve güvenli olup olmadığını değerlendiren küresel Faz 1/2/3 çalışmasının Faz 2/3 bölümünden güvenlik ve etkinlik bulgularını bildiriyoruz. Bu veri seti ve deneme sonuçları, acil kullanım izni başvurusu için temel oluşturmaktadır” ifadelerine yer veriliyor.
Buradaki Faz 2/3 ifadesi bazı sosyal medya kullanıcılarında “Faz 3’ün ikinci kısmı” gibi bir algı yaratmış durumda. Ancak aşının Faz 2 ve 3 aşamaları birlikte yürütüldüğü için bilimsel metinlerde Faz 2/3 diye anılıyor. Yani bu ifade aslında aşının hem Faz 2 hem de Faz 3 aşaması anlamına geliyor.
Makalede hangi çalışmaların devam ettiği sorusu da açıklığa kavuşturuluyor:
Aşı immünojenisitesi ve bağışıklamaya karşı immün yanıtın dayanıklılığı hakkındaki Faz 2/3 verilerinin toplanma süreci devam etmektedir ve bu veriler burada rapor edilmemiştir.
Özetle Faz 3 aşamasının acil onay için gerekli sonuçları makalede açıklanıyor. Son alıntıda bahsi geçen veriler ise bugün hala cevaplanamayan ve uzmanların henüz bilinmediğini zaten açıkça belirttiği bazı soruları açıklığa kavuşturacak.
O sorulardan biri de Kovid aşısının sağladığı korumanın ne kadar süreyle devam edeceği. Yani bu alıntıda bilim insanları, “İkinci doz aşıyı alan kişilerin, yaklaşık 7-8 ay sonra üçüncü dozu da alması gerekecek mi?” sorusunu araştırmayı sürdüreceklerini de söylemiş oluyor.
Örneğin Pfizer’ın resmi internet sitesinde yayımlanan bir açıklamada, “Pfizer ve BioNTech, aşının üçüncü dozunu Faz 1/2/3 kapsamında değerlendiriyor” ifadeleri göze çarpıyor.
Pfizer ve BioNTech klinik deneyleri neden açık tutuyor?
Aşının 16 yaş altı çocuklarda kullanımına yönelik araştırmalar, ilk acil kullanım izninin çıkmasından sonra yapılmıştı. Zira sağlık yetkilileri, acil kullanım iznini verdikleri ilk anda, bu yaş grubunu uygulamaya dahil etmemişti.
BioNTech aşısının uygulandığı İsrail’de yetkililer 12 ila 15 yaşındaki gençleri de aşı olmaya teşvik ediyor (Reuters)
mRNA aşısının Faz 3 deneylerinden gelen sonuçların yayımlandığı o makalede”Aşı 16 yaş ve üzerinde etkilidir” deniyordu. Ancak sonrasındaki çalışmalardan gelen sonuçlar ışığında Avrupa İlaç Ajansı, aşının 12-15 yaş grubu çocuklarda da kullanılabileceğini açıklayarak bu yaş aralığında uygulanmasına mart sonunda izin vermişti.
Ayrıca Pfizer ve BioNTech,12-15 yaş grubu çocuklarda kullanım izni için başvuruyu nisan sonunda, yani söz konusu makalenin yayımlanmasından sonra yapmıştı. ABD’nin yetkili sağlık kurumu FDA de mayıs başında acil kullanım iznini aşının bu yaş grubunda kullanılması için genişletmişti.
Kısacası bu tür ileri çalışmalar mevcut kullanım izninin toplumun farklı kesimlerini içerecek şekilde genişletilmesini de sağlıyor. Bu prosedür sayesinde yetkililer pandemiye hem hızlı cevap vermiş hem de yüksek risk grubundakileri (yaşlıları) daha önce koruma altına almış oluyor.
Uzmanlara göre koronavirüsün kendisine dair hala bilinmeyen çok şey var. Gün geçtikçe hastalığın yeni etkileri ortaya çıkıyor ve bu nedenle aşıya yönelik çalışmaların sürdürülmesi de elzem.
Araştırmaların tümü 2023’te mi bitecek?
Independent Türkçe’ye konuşan, mikrobiyoloji uzmanı Dr. Tutku Taşkınoğlu’nun aktardığına göre, bilim insanları test edilecek tüm ilaçlar için çalışmaya başlamadan önce bir “Klinik Çalışma” sayfası tasarlıyor ve bunlar ABD Ulusal Tıp Kütüphanesi’nin internet sitesinde yayımlanıyor.
Yukarıda da bahsedildiği üzere, mRNA aşısının Klinik Çalışma Sayfasında, araştırmaların sona ereceği tarihin 2023 olarak tasarlandığı görülüyor. Ancak bu şartlar, çalışmanın gidişatına göre değişebilir.
“Bu planlar iptal edilebilir, kanun değildir” diyen Taşkınoğlu, sözlerini şöyle sürdürüyor:
FDA kasım ayında ‘Yeter ki bir an önce bana etkinliğini gösterin, 2 ay takip edin yeter’ dedi ve acil kullanım izni verdi. Acil bir durum söz konusu olduğunda bu normal. Ama aynı zamanda ileriye dönük çalışmaların da devam etmesi gerekiyor. Bu nedenle acil kullanım onayı verildi ama takip edilmesi de söylendi.
İşte bu nedenle Pfizer’ın, acil kullanım onayı için başvuru yapılmadan önce, Faz 3 çalışmasının ilk ara analizinin sonuçlarını paylaştığı bir bilgilendirme yazısında, acil kullanım izni için gerekli verilerin gelmesinin ardından deney katılımcılarının iki yıl daha izleneceği belirtiliyor:
Ek olarak, uzun süreli koruma ve güvenlik açısından katılımcılar, ikinci dozdan sonra iki yıl daha izlenmeye devam edecektir.
ABD’nin Seattle kentinde bir biyoteknoloji şirketinde üst düzey yönetici olarak çalışan virolog Dr. Semih Tareen, bir Twitter paylaşımında, “Faz 3 aşılarının onayları için ‘yeterli veri zorunluluğu’ vardır. Kimi çalışmada bu 10 sene sürer kimisinde ise birkaç ay” ifadelerini kullanıyor.
Kovid aşılarında acil kullanım izni için yeterli veriye 2 ayda ulaşıldığını aktaran Tareen, “Buna rağmen sponsorlar klinik deneyleri açık tutmaya karar verebilir. Bu, Faz 3’ün bitmediği anlamına gelmiyor” diye ekliyor.
Reuters haber ajansına göre bir aşıya yönelik araştırmalar, o aşı onay aldıktan sonra da devam edebilir ve bu standart bir uygulama olarak görülür.
Yanlış bilgiyle mücadele platformu Yalansavar’ın kurucusu ve ABD’deki Standford Çocuk Hastanesi’nde Klinik Bilgi İşlem Direktörü Işıl Arıcan da Twitter hesabından, “Kızamık, hepatit ve benzeri aşıları da yıllardır takip ediyoruz. Elbette bunu da edeceğiz” diye yazıyor.
Acil kullanım izni nedir, aşının güvenli olduğunu garanti eder mi?
Aşıların kullanıma girme sürecinde iki tip onay mevcut. Kovid aşılarının aldığı acil kullanım onayı bunlardan biri. Biyolojik lisans onayı diye bilinen ikincisi ise halk arasında ful veya tam onay diye biliniyor.
Aslında FDA, ABD’deki gıda ve ilaçların güvenliğini denetleyen yerel bir sağlık otoritesi. Zira aşı ve ilaçların kullanımı her ülkenin sağlık yetkilileri tarafından ayrı ayrı değerlendiriliyor. Örneğin Avrupa İlaç Ajansı (EMA) Avrupa ülkelerinde kullanılacak ürünleri yetkilendirirken, Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu da Türkiye’deki medikal ürünlerden sorumlu.
Ancak dünya genelinde birçok ülkede kullanılan mRNA aşısının ortaklarından biri ABD’li ilaç devi Pfizer olduğu için FDA, aşı tartışmalarında bahsi en çok geçen kurumlardan biri haline geldi. Hatta bu kurumun acil kullanım izni, diğer ülkelerdeki sağlık yetkililerine öncülük etti ve FDA’in ardından diğer ülkeler de mRNA aşısına aynı türden onaylar verdi.
2009’da binlerce kişinin ölümüne yol açan H1N1 virüsü ilk olarak Kuzey Amerika’da domuzdan insana geçmiş ve bu yüzden hastalık domuz gribi adını almıştı (Unsplash)
Kar amacı gütmeyen ABD merkezli Katolik sağlık kuruluşu OSF Healthcare’ in yöneticilerinden Sandy Salverson’a göre ABD’de acil kullanım onayı, kimyasal savaş veya salgın gibi tüm ülkeyi tehdit eden bir duruma hızlı müdahale etmek için tasarlandı.
FDA ilk kez 2005’te bir şarbon aşısına acil kulanım izni verdi. Ancak bu sadece askeri personelin kullanımına açıktı. 2009’da ise H1N1 domuz gribi salgını sırasında Tamiflu’nun bebeklere verilebilmesi için acil kullanım izni çıkarıldı.
“Bugün Tamiflu olarak bildiğimiz ilaç, o zamanlar bebekler için onay almamıştı ve H1N1, çocuklarımızı kötü etkiliyordu” diyen Salverson, sözlerini şöyle sürdürüyor:
FDA verileri gözden geçirdi ve değerlendirdi. Bu veriler etkinlik ve güvenlikle ilgiliydi. Bunun ardından acil kullanım yetkisini uygulamayı seçtiler.
2009’dan bu yana, halk sağlığı krizleri söz konusu olduğunda FDA, mevcut kanıtlara dayanarak düzinelerce acil kullanım izni çıkardı.
Kısacası FDA, yeni bir aşı veya ilaç için normalde öngörülen zaman çizelgesini uygulamadan söz konusu ürünü kullanıma sunmaya karar verebiliyor. Ancak bu süreçte uzmanlar, ürünle ilgili yeterli araştırma yapılıp yapılmadığına da dikkat ediyor.
Eldeki veriler, harekete geçmemenin getireceği riskten daha ağır basıyor mu? Ellerindeki tüm etkinlik ve güvenlik verilerine bakarak, mevcut durumu değerlendirerek karar veriyorlar.
Tıpkı nihai onay gibi acil kullanım onayında da aşıların üç klinik aşamayı tamamlamış olması gerekiyor. Bu nedenle bazı uzmanlar acil kullanım izninde ürünlerin sıkı güvenlik testlerinden geçtiğini savunuyor.
Zira Faz 3 denemelerinden gelen sonuçlar, öncelikle aşının zararlı olduğuna inanırsa çalışmayı durdurabilecek bağımsız bir grubun (veri güvenliği izleme kurulu) onayından geçiyor. Bu grup izin verdiğinde firmalar FDA’ya acil kullanım izni için başvuruda bulunabiliyor.
FDA’in resmi internet sitesinde aktarılana göre acil kullanım onayı için Faz 3 çalışmasına katılan kişilerin en az 2 ay takip edilmesi gerekiyor. Standart bir kullanım onayı ise 6 ila 10 aylık bir takip süresini şart koşuyor.
Bu 6 aylık süreyi tamamlayan BioNTech ve Pfizer, 7 Mayıs’ta tam onay için FDA’ye başvuruda bulunmuştu. FDA’in talep edilen belgeleri de değerlendirerek 6 ay içinde tam onay için karar vermesi bekleniyor. Bu onayın, aşıya yönelik güveni artırabileceği yorumlanıyor.
“Hidroksiklorokin deneyimi halkın güvenini kırdı”
Öte yandan, genel olarak acil kullanım izninin, nihai bir onay kadar etkili ve güvenilir olmadığını düşünen uzmanlar da var.
ABD’deki John Hopkins Üniversitesi’nde tıp profesörü Jeremy Greene ve Boston Üniversitesi’nde hukuk profesörü Christopher Robertson, The Conversation’da kaleme aldıkları bir yazıda bu iznin “ancak makul bir fayda/risk dengesi sunabileceğini” vurguluyor.
İlaç geliştirme konusunda çalışan iki profesör, FDA’in acil kullanım iznini iptal etme yetkisinin olduğunu hatırlatıyor. Zira bu durum, Kovid-19 pandemisinde de iki kez yaşanmıştı.
Geçici bir süreliğine Kovid tedavisinde denenen hidroksiklorokin, “Trump’ın tavsiye ettiği ilaç” diye anılıyordu. Eski ABD başkanı ‘2 hafta kullandım, yan etkisini görmedim’ demişti (Reuters)
FDA, eski ABD başkanı Donald Trump’ın öne çıkardığı hidroksiklorokin isimli sıtma ilacı için acil onay vermiş ama eldeki etkinlik ve güvenlik verilerinin çürütülmesiyle bu onayı birkaç ay sonra geri çekmişti. Hastanede yatan hastalarda yapılan klinik denemelerden gelen yeni veriler, bu ilacın Kovid tedavisinde etkisiz olduğunu ve diğer ilaçlarla etkileşime girebileceğini ortaya koymuştu.
Benzer şekilde ağustosta FDA, yanlış sonuçlar gösterdiği anlaşılan bir koronavirüs antikor testinin acil kullanım onayını da iptal etmişti.
Greene ve Robertson’a göre bu olaylar, FDA’in ABD’li yurttaşların gözündeki itibarını sarstı. O yüzden artık 10 ABD’liden ancak 6’sı, kurumun acil kullanım iznine güvendiğini söylüyor.
Koronavirüs aşıları kısa sürede nasıl geliştirildi?
Yeterli verinin toplanmasının zor olduğu bazı aşılarda ve tedavilerde Faz 3 aşaması senelerce sürebiliyor. Örneğin Pfizer, ilaçların geliştirilme sürecini açıkladığı genel bir bilgilendirme yazısında “Üçüncü fazın tamamlanması 3-4 yıl sürer” ifadelerine yer veriyor. İşte bu, akıllarda soru işareti yaratan başka bir etken.
Öte yandan virolog Semih Tareen’e göre Faz 3’ün ne kadar süreceği, tedaviden tedaviye değişiyor. Virolog, kimi deneylerde yeterli veri toplamanın 2 ayı, kimisinde ise 10 seneyi bulabileceğini söylüyor. Tareen, bunun nedenini şöyle açıklıyor:
Her klinik deneye yeterli sayıda gönüllü yazdırmak kolay değil, örneğin bazı kanser klinik deneyleri seneler sürer bu yüzden. İkincisi, plasebo ile ilaç/aşı grupları arasında istatistiksel bir fark görmek seneler sürebiliyor. Onay alan Kovid-19 aşılarında durum böyle değildi.
Çok sayıda gönüllünün kısa sürede çalışmalara kaydolduğunu söyleyen Tareen bu nedenle yeterli verinin elde edilmesinin çok uzun sürmediğini aktarıyor:
Bu yüzden zaten klinik deneyler Kovid-19 vakalarının çok olduğu ülkelerde yapıldı ve Çin gibi vakaların kontrol altında olduğu yerlerde yapılmadı. Bu nedenle 2 ay geçtikten sonra hem sponsor (Pfizer/BioNTech) hem de FDA yeterli veri elde edildiğini gördü ve aşılar acil kullanım onayı aldı.
Bunun yanı sıra mRNA teknolojisinin kendisi de aşının hızlı geliştirilmesinde rol oynamış olabilir. Zira geleneksel aşıların üretimi çok daha uzun sürüyor.
Virginia Üniversitesi’nden Tıp Profesörü William Petri’ ye göre, mRNA aşılarının geliştirilmesi kısa sürdü çünkü bu aşı için bir proteinin veya zayıflatılmış bir patojenin laboratuvarda üretilmesi gerekmiyor. Bu nedenle Çin, virüsün genetik dizilimini ortaya çıkardığında (henüz ocak ayıydı) bilim insanları hızla aşı çalışmasına başlayabildi.
Korona aşısına ramak kala kar getirmiyor diye vazgeçilmişti
Ayrıca bilim insanları koronavirüsleri, geçmişteki SARS ve MERS salgınlarından ve bu virüs ailesinin neden olduğu diğer hastalıklardan dolayı yeterince tanıyordu.
Örneğin Teksas Çocuk Hastanesi’ndeki Aşı Geliştirme Merkezi’nin yöneticilerinden Dr. Peter Hotez, pandeminin başında yaptığı açıklamada, yıllar süren çalışmanın ardından ölümcül bir koronavirüs türü için aşı geliştirmeye yaklaştıklarını ama para bulunamadığı için yarım kaldığını söylemişti.
SARS koronavirüsünden korunmak için karantinaya alınan Hong Kong’dan bir fotoğraf, 2003 (AFP)
Hoertz, 2002’de ortaya çıkan, yeni koronavirüsle benzerlik gösteren SARS ve 2012’de çıkan MERS salgınları sonrasında Teksas Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden bilim insanlarıyla birlikte başlattıkları çalışmaları 2016’da bırakmak zorunda kaldıklarını aktarmıştı.
Bilim insanı bu aşının yeni tip koronavirüse karşı çapraz koruma sağlayabileceğini savunmuştu.
Yeni tip koronavirüs aşılarını geliştiren şirketlerinse yüklü miktarda kamu ödeneğinden yararlandığı, yani araştırmalar için gerekli parayı hızla temin edebildiği biliniyor.
Aşının uzun vadeli etkileri bilinmiyor mu?
mRNA aşılarına karşı tereddütlerini dile getirenlerin büyük bir kısmı, bunların uzun vadeli etkilerinin bilinmediğini düşünüyor. Aşıdaki en güncel tartışmalardan biri de bu.
Örneğin Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Türkiye’nin Çinli Sinovac firmasının geliştirdiği inaktif aşıyı alacağının açıklandığı Aralık 2020’de konuyla ilgili bazı açıklamalarda bulunmuştu. “İnaktif yöntemle üretilen aşılar daha güvenilirdir” diyen Koca, sözlerini şöyle sürdürmüştü:
Bunun uzun vadeli sonuçlarını biliyoruz. Virüsün genetik yoluyla geliştirilen mRNA aşıları, kısa vadede iyi sonuç verdi. Ama orta ve uzun vadede nasıl bir etkisi olacağını bilmiyoruz.
Öte yandan ABD’deki saygın sağlık kurumları, Bakan Koca’nın dile getirdiklerinden farklı açıklamalar yapıyor. Örneğin, ABD Hastalık Kontrol Merkezleri’ne (CDC) göre, araştırmacılar onlarca yıldır mRNA aşıları üzerinde çalışıyor. Bu aşıların daha önce grip, Zika, kuduz ve sitomegalovirüs (CMV) gibi patojenlerle denendiğini aktaran CDC, şu ifadelere yer veriyor:
Ayrıca, kanser araştırmaları bağışıklık sistemini tetiklemek için mRNA’yı kullandı. Spesifik kanser hücrelerini hedeflemek için mRNA üzerinde onlarca yıldır yapılan çalışmalar hiçbir uzun vadeli yan etki göstermedi.
Philadelphia Çocuk Hastanesi’ne göre de aşının uzun vadeli olumsuz etkileri olması beklenmiyor. Hastane bunun gerekçelerini şöyle açıklıyor:
İlk olarak, olumsuz etkilerin çoğu aşı uygulamasından sonraki 6 hafta içinde meydana gelir, bu nedenle FDA, firmalardan 8 haftalık güvenlik verileri talep etmiştir. İkincisi, aşıdaki mRNA büyük bir hızla yok olur çünkü hücrelerimiz, mRNA’nın çok fazla protein üretmesini durdurmak için çalışır.
Aşıların yan etkilerinin yaklaşık iki ay içinde ortaya çıkacağını söyleyen Türkiyeli uzmanlar da var. Bu kişilerden biri de radyoloji uzmanı Prof. Dr. Güner Sönmez.
Independent Türkçe’ye konuşan Sönmez, “mRNA aşılarında verilen RNA parçacığı yaklaşık iki gün içinde vücuttan atılıyor. Bu yüzden etkisine sürekli devam etmesi söz konusu değil” diyor ve ekliyor:
Zaten bunlar hücre çekirdeği içine de giremiyor. Hücre sıvısında kalıyor ve çok kısa sürede yok ediliyor. Bu nedenle uzun süreli bir etki düşünmek doğru değil.
Ciddi yan etkiler: mRNA, kalp rahatsızlığına sebep olur mu?
mRNA aşılarının kalp kası iltihaplanmasıyla (miyokardit) ilişkili olup olmadığı uzun süredir tartışılıyordu. Son olarak CDC bünyesindeki bir uzman grubu, 23 Haziran’da yaptıkları bir sunumda, koronavirüs aşılarının ardından yüzlerce kişide görülen kalp kası iltihaplanması vakalarının mRNA aşılarıyla bağlantılı olma ihtimalinin bulunduğu sonucuna vardı.
Özellikle gençlerde BioNTech/Pfizer ve Moderna aşıları sonrası çok nadir de olsa görülen miyokardit ve kalp zarı iltihabı (perikardit) vakalarını inceleyen uzmanlar, koronavirüse karşı mRNA aşısı olan ve ardından miyokardit tespit edilen 300’den fazla gencin durumunu inceledi.
Bu sunumun hemen ardından FDA, mRNA aşılarına miyokardit uyarısı ekleme kararı aldı. Yani artık ABD’de, Kovid-19 aşılarının erişkin ve genç yetişkinlerde kalp kası iltihaplanmasına yol açabileceğine dair bir uyarı yazısı sunulacak.
Öte yandan CDC, açıkladıkları bu verilere rağmen Kovid-19 aşılarının faydalarının risklerinden “daha fazla” olduğunda ısrar ediyor.
Sağlık kurumu, internet sitesinde yayımladığı açıklamada, “Kovid-19 hastalığı ve bunun uzun vadeli sağlık sorunları, hastaneye yatış ve hatta ölüm gibi ciddi komplikasyonları oluşturma riski göz önüne alındığında CDC, aşı olmanızı önerir” ifadelerine yer veriliyor:
Siz veya çocuğunuz Pfizer/BioNTech veya Moderna aşısının ilk dozunu zaten aldıysanız, bir aşı sağlayıcısı veya doktorunuz size aşı yaptırmamanızı söylemediği sürece ikinci dozu almanız önemlidir.
CDC ayrıca, “Bakım alan miyokardit ve perikardit hastalarının çoğu, tedaviye iyi yanıt verdi, dinlendi ve hızla daha iyi hissetti” açıklamasında bulunuyor. Sağlık kurumuna göre doğrulanan vakalardan elde edilen bilgiler şu şekilde:
– Çoğunlukla ergenlik çağındaki erkeklerde ve 16 yaş ve üzeri genç erişkinlerde görülüyor.
– İkinci dozu aldıktan sonra ilk doza göre daha sık görülüyor.
– Genellikle aşı uygulamasından sonra birkaç gün içinde ortaya çıkıyor.
Miyokardit nedir, belirtileri nelerdir?
Miyokardit, kalp kasının iltihaplanması, perikardit ise kalbin dış zarının iltihaplanması anlamına geliyor. Her iki durumda da vücudun bağışıklık sistemi, bir enfeksiyona veya başka bir tetikleyiciye yanıt vererek iltihaplanmaya neden oluyor. Ancak nedenleri arasında virüsler başta olmak üzere bakteri ve mantar gibi patojenler de yer alıyor.
İltihaplanmanın seviyesine göre farklı şiddette semptomlar ortaya çıkabiliyor. Hafif miyokardit vakalarında belirti görülmeyebiliyor ama çoğunlukla göğüs ağrısı, normalden farklı kalp atımı, istirahat ya da aktivite sırasında solunum problemleri, ayak veya bacaklarda şişlik, eklem ağrıları, hâlsizlik, ateş, boğaz ağrısı ve ishal görülebiliyor.
Tüm yaş gruplarında görülebilen ve ölümcül olabilen miyokardit, özellikle çocuklarda yüksek ateş, bayılma, cilt renginde değişiklik gibi semptomlara yol açabiliyor.