Bağırsaklarda yaşayan Akkermanisa muciniphila adı verilen bir bakterinin gıdaların sindirilmesini değiştirebileceği ve kilo alımını etkileyebileceği belirlendi. Bağırsaklarında bu bakteri fazla olanların kan şekeri, ensülin seviyeleri daha düşük, göbek yağlanması ve deri altı yağ hücreleri daha az oluyor. Peki, diyeti, egzersizi bırakalım mı, tüm kabahat mikropların mı?

Her ay 5 gün aç kalmaya benzeyen kalorisi kısıtlanmış diyetin uzun yaşamayı sağladığı, kanser, diyabet ve kardiyovasküler hastalık risklerini azalttığı belirlendi. Bu çalışma, Müslümanların inançları gereği tuttukları “oruçlarının” aslında onların daha sağlıklı olmalarını sağladığını da açık ve net olarak ispat ediyor.

Dünya Sağlık Örgütü’ nün obezite eylem plânını yürekten destekliyorum. Çocuklardaki obezite yaşam tarzından değil çevresel etkiler ve hükümetlerin politikalarından kaynaklanıyor. En büyük zarar, aşırı şekerli içecekler, fazla işlenmiş, yoğun enerjili ve besin değeri düşük gıdaların pazarlanmasından geliyor. Sağlıksız gıda ve içeceklerin pazarlaması sınırlandırılmalıdır.

2-4 gün gibi tekrarlayan açlık dönemlerinin tüm bağışıklık sistemini yeniden canlandırabileceği belirlendi. Başta diyabet, kalp krizi olmak üzere pek çok hastalığı önleyebileceği gösterilen “açlığın” yaşlanma ve kemoterapinden kaynaklanan bağışıklık sistemi zayıflığına da deva olabileceği anlaşılıyor.

Yoğurt, kefir turşu ve benzeri fermente gıdaları yiyenlerde sosyal anksiyete belirtilerinin daha az olduğu belirlendi. Modern tıp, hemen her hastalığın gelişiminde bağırsak mikrobiyotasının rolü olduğunu daha yeni anlamaya başladı. Unutmayın, hem beden hem akıl ve ruh hastalıklarının kökeninde “sağlıksız beslenme” yatıyor.