HANGİ ÇAĞDA YAŞAYAN EN ŞANSLI?

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
hangi çağda yaşayan

Habertürk gazetesinde Pınar Erbaş’ ın yazısı:

MÜZİK

Naim DİLMENER- Müzik Eleştirmeni ‘1965-75 ARASI YILDIZLAR GEÇİDİ’

En şanslı yıllar 1965-1975 arası… O döneme adını yazdıranlar, gelmiş  geçmiş en büyük yıldızlarımız oldu; Ajda Pekkan, Sezen Aksu, Nilüfer,  Nükhet Duru, İlhan İrem, Bülent Ortaçgil, Hümeyra, Selda Bağcan, Erkin  Koray, Cem Karaca, Barış Manço, Fikret Kızılok, Moğollar… Bugünkü  kuşağa biz eskiler kadar çok şey söylemeyen ama müziğimize damga  vurdukları kesin olan Mavi Işıklar, Erol Büyükburç, Tülay German, Esin  Afşar, Modern Folk Üçlüsü de o tarihler arasında var oldu. Ayrıca başta  Altın Mikrofon olmak üzere, müziğimizin en başarılı yarışmaları da bu  tarihlerde yapıldı. Yarışmaların gerçekten “müzik” için yapıldığı  senelerdi. Anadolu pop gibi hâlâ yeri doğru dürüst dolmamış bir akım  yükseldi. Beste sayımızdaki nitelikli artış ve nitelikli prodüktörlerin  ortaya çıkışı da bu aralığa denk gelir.

GÜZELLİK

Prof. Onur EROL Plastik  Cerrahi Uzmanı ‘BULUNDUĞUMUZ ÇAĞ EN İYİSİ’

Tıbbın ilerlemesi ve teknoloji yardımıyla estetik kusurlara çare bulmak  kolaylaştı. İnsan ömrü uzadı, yaşam kalitesi arttı. Sadece güzellik  açısından değil; trafik kazası geçirmiş olanlar, yanık hastaları, kanser  dolayısıyla memesi alınanlar ya da memesi gelişmemiş olanlar, doğuştan  gelen damak dudak yarığı, şaşılık gibi problemleri taşıyanlar için her  geçen gün daha tatmin edici çözümler üretilebiliyor. Tedavi deneyimleri  paylaşılabiliyor. Liposuction, yüz germe, erkekte anormal meme  büyümesini tedavi ettiğimiz jinekomasti gibi ameliyatlar, burun  ameliyatları insanları vücutlarıyla barışık, mutlu kadın ve erkeklere  dönüştürüyor. Elbette stres, hareketsizlik, dengesiz beslenme gibi  olumsuz faktörler özellikle kentlerde yaşayanların hayat kalitesini ve  güzelliğini gölgeliyor. Ancak geçmişte olanaksızlıklardan değil  güzelleşmek, çürük dişten hayatını kaybedenler bile oluyordu. Şimdi  parçalanan yüzlere yeni yüz nakledilebiliyoruz.

SEYAHAT

Saffet  Emre Tonguç Seyahat Yazarı ‘70’LERİN BAŞINDAKİ KÂŞİFLER ŞANSLI’

Uçmak, gideceğiniz yerde otelinizi,  restoranınızı ayarlamak artık çok kolay. Seyahat kitapları,  internetteki yazılar neleri göreceğinizi en ufak detayına kadar  anlatıyor. Navigasyon cihazları var. Ama bunlar gezginin maceracı ruhuna  da engel oluyor. Tam da bu yüzden 1970’lerin başında Türkiye’yi  keşfedenler daha şanslı. Yollar kötüydü, kalınacak tesisler vasattı ama o  yıllar masumiyet zamanlarıydı. Her şey daha doğaldı. Anadolu’da  gezerken yemeğin en iyi, en taze ve en tarladan çıkmış haliyle  hazırlananını yiyordunuz. Kapitalist sistemin esamisinin okunmadığı  zamanlarda gezgin, tanrı misafiriydi, ücra köşelerde kapılar sonuna  kadar açıktı. Taşrada bir elit tabaka vardı, uzaktaki illerde bile sanat  ve kültür daha egemendi. Hamamlarımız, esnafımız, sokaktaki sütçümüz,  elinde ziliyle yoğurtçumuz henüz modernizmin kurbanı olmamıştı.

EDEBİYAT

Murat Gülsoy Yazar ‘ÖZGÜR  İFADE ARAÇLARININ SAĞLADIĞI ORTAM HER ŞEYDEN DEĞERLİ’

Edebiyatla uğraşan kişinin amacı yazdıklarını başka insanlarla  paylaşmaktır. Ben yazmaya başladığımda, yani 20’nci yüzyılın son  çeyreğinde bunun yolu yayınevlerinden ve edebiyat dergilerinden  geçiyordu. Söyleyecek yeni, farklı, muhalif hatta saçma bir şeyleriniz  varsa ve bunları mevcut edebiyat çevrelerine kabul ettiremiyorsanız tek  yapabileceğiniz kendi derginizi çıkarmaktı. Oysa bugün internet  ortamında dergiler, bloglar, sosyal paylaşım siteleri ürettiğiniz tüm  düşünsel içeriği okurlara ulaştırmanız için emrinize amade. Fakat  eskiden bir yazarın meşruiyetini eleştirmenler, edebiyat ödülleri ve  diğer yazarlar belirlerken günümüzde satışlar ve ana akım medyanın kitap  ekleri, yani reklam çalışmaları belirliyor. Bu da bir değer erozyonuna  yol açıyor. Ama yine de özgür ifade araçlarının sağladığı ortam her  şeyden daha değerli. Bir de mesela Tanpınar, 1936’daki bir yazısında “Bu  yıl verimli oldu, 10-12 tane yeni roman çıktı” diyor. Şu an bu sayı  kıyaslanmayacak kadar yüksek. Geçmişteki yazarların daha nitelikli işler  ortaya çıkardığı da bir mit. O dönem eserlerinin büyük bir kısmı  yüzeyseldi, kimi kaynak gösterilmeden uyarlamaydı ki buna çalıntı da  diyebiliriz ve bugün onlar hatırlanmıyor…

SAĞLIK

Prof. Dr.  Ahmet Rasim Küçükusta ‘BİRİ DOKTORA GİTMİŞ, GİDİŞ O GİDİŞ’

Tıbbın içine paranın bu kadar girmediği, yediğimiz içtiğimiz her şeyin,  soluduğumuz havanın tertemiz olduğu… Hastaların doktorlarına yumurta,  tavuk getirdiği; doktorların hastalarının ellerini avucunun içine  aldığı, sırtını sıvazladığı, yanağını okşadığı… Teşhisi  tomografilerin, endoskopilerin, anjiyoların değil doktorların koyduğu…  Ameliyatları robotların değil mahir ellerin yaptığı, ilaçların değil  doktorların tedavi ettiği… Annemizin mayaladığı yoğurdu  kaşıkladığımız, meralarda otlayan kuzuların etini, dibi görünen  denizlerin balıklarını, bahçemizin domatesini biberini yediğimiz…  Sabahtan akşama kadar sokaklarda bahçelerde koşup oynadığımız, komşunun  bahçesinden elma armut çaldığımız… Ateşimiz çıkınca kollarımıza  sirkeli bezler konan, öksürünce bir kaşık zencefilli bal verilen,  midemiz bulanınca nane limon içtiğimiz dönemlerde daha sağlıklıydık.  “Adamın biri doktora gitmiş, gidiş o gidiş” dönemindeyiz.

MODA

Esra Çoruh – Habertürk Gazetesi Moda Yazarı  ‘ALTIN ÇAĞ KIYAFET KANUNU’NDAN SONRASI’

Altın çağımız, Mustafa Kemal Atatürk’ün Kıyafet Kanunu’nun çıkarmasıyla  başlıyor. Cumhuriyet balolarındaki ya da 30’lu yıllarda İstanbul  sokaklarında çekilen fotoğrafları gördüğümüzde özenmiyor muyuz modern  Türkiye’ye? Günümüzdeyse moda global. Moda başkentlerinde ne modaysa her  yerde moda oluyor. En büyük sorun; 20’ler, 30’lar, 40’lar, 60’lar,  70’ler ya da 80’lerdeki gibi özgünlük ve öne çıkan akımlar 21’inci  yüzyılda maalesef yok.

PSİKOLOJİ

Prof. Doğan Şahin Türkiye  Psikiyatri Derneği İstanbul Şubesi Başkanı ‘DÜŞÜNDÜM, PSİKOLOJİMİZİN İYİ  OLDUĞU BİR DÖNEM YOK’

Çok düşündüm ama toplum ruh sağlığının iyi olduğu bir dönem bulamadım.  Bireylerin ruh sağlığının iyi olabilmesi için en temel unsurlardan biri  özgürlüktür. Oysa hep iktidarı ellerinde bulunduranların diğerlerine  karşı kontrolcü, baskıcı, dayatmacı olduğu bir siyasi kültürde yaşadık.  Böylesi bir kültürde insanların özgürce gelişmeleri ve kendi  potansiyellerini gerçekleştirme imkânı olmaz. Halkımızda giderek artan  demokrasiye sahip çıkma eğiliminin hayata geçirileceğini umabileceğimiz  geleceğimizde insanlar daha mutlu olacaktır.

SİNEMA

Mehmet Açar Sinema Eleştirmeni ‘İYİ FİLM ÇEKEN  İÇİN HER İMKÂN VAR’

Klasikler açısından bakarsak 60’lar ve 70’ler epey tatmin edici. Benim  “en iyi Türk filmleri” listemde ağır basan herhangi bir dönem yok. Fakat  2000’ler ortalama kalitenin çok yükseldiği bir dönem. Film çekmek artık  çok kolay. Dijital teknoloji sinemayı demokratikleştirdi, yapım  maliyetlerini çok aşağılara indirdi. Sektör giderek büyüyor. Hasılatlar  artıyor, gişede sürekli yeni rekorlar kırılıyor. Rekabet elbette yüksek  ama yeni yeteneklerin kendisini göstermesi için gerekli koşullar var.  Sadece Türkiye’de bir yılda 100’e yakın kısa film yarışması  düzenleniyor. Senaryo yarışmalarının sayısı artıyor. Uzun metraj filmler  için her yıl düzenlenen en az 5 tane festival var. Sadece devlet değil,  seyirci de yerli sinemayı destekliyor. Yabancı filmlerin seyirci sayısı  giderek düşüyor. Gerçekten iyi bir film çeken için her imkânın olduğu  bir dönemde yaşıyoruz.

KAYNAK: https://www.haberturk.com/yasam/haber/907867-hangi-cagda-yasayan-en-sansli

Siz de yorumunuzu paylaşın: