MİLLİ İLAÇ ÜRETİMİNİ KİM, NASIL VE NEDEN ENGELLİYOR? (1)
Yeni Söz’ de Dr. Muammer Yıldız’ ın yazısı:
Bazı haberler bu başlığın tam aksini söylese de acaba gerçek böyle mi? Ya da ilaçta yabancı şirketler teşvik edilip, Türk şirketlerinin önünün kesildiği iddialar doğru mu? Türkiye de kurulu sistem üretici yerli firmalara müsaade etmiyor mu? Türk firmaları desteklenecek diyen bakanlık üreticiye sahip çıkmıyor mu? Sistem özgün üretime yerli üretime müsaade etmiyor mu?
Aslına bakarsanız sağlık sektörü ile ilgili soru ve sorunlar kafaları karıştırmaya devam ediyor.
İddia o ki, Türk firmaları yurt dışındaki ileri teknoloji alıp getirseler de hammadde, etkili molekül, ilaçların formülleri dışarıya ait olduğu için sadece bu işin hamallığını yapabiliyor veya pazarlamacı firma olabiliyor. Yani katma değer üretemiyoruz.
Yerli firma görüntüsü ya da ortaklığı da, gizli pazarlıklar ve /veya kredi yolu ile yabancı kuruluşlara eklemlendiriliyor. Bu şekilde Türk firmaları! Üstelik vergi ve bir çok muafiyet ile ürünlerini daha kolay pazarlama yolu buluyor ve kazanımlarına üretici ve pazarlamayı da sırtından atarak ülkeyi onlar için kazanım cenneti haline getiriyor. “Bizde yerli üretim oluyor” deyip devletin verdiği teşviklerin tamamını bu firmalar topluyor, yetmiyor özel izin ve muafiyetler ile özel destekleri alabiliyor.
İddia o ki, Türk firmaları yurt dışındaki ileri teknoloji alıp getirseler de hammadde, etkili molekül, ilaçların formülleri dışarıya ait olduğu için sadece bu işin hamallığını yapabiliyor veya pazarlamacı firma olabiliyor. Yani katma değer üretemiyoruz.
TÜRK İLAÇ SEKTÖRÜ NEDEN VE NASIL ENGELLENİYOR?
Bunun birden çok sebebi var ama asıl sebep: Türkiye’nin önünü açabilecek her girişimi bir takım çevreler engelliyor olması. Bunların arkasında uluslararası kuruluşlar var, bu çevrelerin bürokraside elleri var. Üniversitelerde ve medyada adamları var.
İlaç konusu stratejik bir konu. Biyolojik silahlar ve bunlara karşı koyma aynı zamanda bir savunma konusu…
İlaç sektörü en az savunma sanayi kadar önemli iken, ekonomik bağımsızlık konusu stratejik bir konu iken, ne yazık ki, yüksek potansiyelimize rağmen bu konuda bir türlü beklenen sıçrama gerçekleştirilemiyor ve bu alandaki dışa bağımlılık devam ediyor!
Aslında bu konu, sağlık, güvenlik, istihdam ve kalkınma alanlarında katkı sağlatacak yer altı kaynaklarımız var ama, mevzuat ve bürokrasi engeline takılıyoruz.
Öte yandan, toplumun sağlığı ve ilaç üzerinden yapılması muhtemel olan biyolojik silahları bir savaş durumunda oluşabilecek senaryolar ilacın bu dönemde her şeyden daha önemli olduğunu gösteriyor. Nasıl ki ‘milli uydu‘ bu ülke için vazgeçilmezdir, nasıl ki ‘milli silah‘ ve ‘milli uçak‘ bu ülkeye kast edenlere karşı vazgeçilmez ise ‘milli ilaç‘ta bu toplum için daha büyük risk oluşturabilecek bir faktördür.
‘TÜRK MALI’ İLAÇ NEDEN ÜRETİLEMİYOR?
Türkiye’nin kendine has ‘molekül’ü yok mu? Önce molekül nedir ona temas etmekte yarar var. Molekül, birbirine bağlı gruplar halindeki atomların oluşturduğu kimyasal bileşiklerin en küçük temel yapısına verilen addır. Yani tabiatta bulunan bitki, hayvan veya madenlerden hastalıklar üzerinde etkinliği tespit edilmiş canlı cansız madde.
Bunlar bitki cenneti Türkiye’de yok mu? Tabiî ki var olmaz olur mu! Ama “ilaç ruhsatlandırma kriterleri” denilen dünya sağlık sitemini tekelinde tutan “BIG FARMA” denilen büyük ilaç devleri var. Bunlar öyle bir sistem kurmuşlar ki gücün, ilmin ve teknolojin olsa bile ilaç sahibi olamıyor, ilacı ruhsatlandıramıyor, ilaç üretemiyorsun. En fazla siz onların pazarlama ayağı, paketlemecisi olabilir onlara hizmet edebilirsiniz. Dünyanın birkaç ilaç firmasından daha büyük olduğunu, insanlığın sağlığının birkaç ilaç firmasının tekeline bırakılamayacağını, birilerinin çıkıp yüksek sesle dillendirmesi gerekiyor tıpkı dünyanın 5’ten büyük olduğunun yüksek sesle ve açık yüreklilikle Cumhurbaşkanımızca ifade edilmesi gibi.
Türkiye’nin önünü açabilecek her girişimi bir takım çevreler engelliyor olması. Bunların arkasında uluslararası kuruluşlar var, bu çevrelerin bürokraside elleri var. Üniversitelerde ve medyada adamları var.
TÜRKİYE KALKINIYOR AMA DAHA FAZLASI İÇİN MEVZUAT MÜSAİT DEĞİL!
Yerli formüllerle ilaç üretilmesi mümkün değil mi? Hayır mümkün değil! Mesela siz bir veya birkaç bitkinin bir hastalıkta etkili olduğunu tespit ettiniz ve bu formül tamamen doğal, hiçbir yan etkisi yok, hücre kültür çalışmaları hayvan deneyleri, faz çalışmalarını yapsanız bile ruhsat alamıyorsunuz. İzin vermiyorlar.
Bu formülde etkili olan molekülü tespit edeceksiniz, ama molekülleri ayrıştıran teknoloji sizde yok. Türkiye’de bunun üzerine çalışmış çalışan bir kurum yok. Bu BIG FARMA laboratuvarlarına gideceksiniz, daha siz sonuç beklerken biri onun patentini alıp karşınıza çıkacak.
Siz formülde 3-5 bitki kullanmışsanız, bu en az üç bin etken maddedir ki bunu çözebilmek hepten imkânsız. Bu bir kimyasal ürün ya da bir mineral değil ki, kendi doğası gereği birçok maddeyi içeriyor. Öyle bir sistem kurulmuş ki mevcut yapı ile bu mümkün değil.
Varsayalım ki o teknolojisini getirdiniz, yaptınız ve ayrıştırdınız! Ve öyle bir molekül tespit ettiniz, bunun patent ruhsat veya bilimsel bir değer olabilmesi için Avrupa’da hatırı sayılır(!) bir dergide yayınlanması gerekiyor! Yani ‘bilimsel kanıt’ diyecekler. O dergiler kimin? Tamamı formülleri toplamak için BIG FARMALAR’ın. Yani sizin tezgâhtan geçmenize izin vermezler. Siz daha bilimsel olup olmadığınızı ispat edinceye kadar onlar bunu üretim bandına koyabiliyor, tüm dünyada onlar hizmet eden akademisyenleri kurdukları üniversiteler ve dünyanın iki adım önünde yürüyen laboratuvarları ile molekül ayrıştırma teknolojileri biyolojik virüs ve silahların üretildiği o devasa laboratuvarlarla siz bitkiyi ayrıştırana kadar onlar ilacı piyasaya sürüyor.
Domuz gribini hatırlayın televizyonlarda gribin reklamı yapıldığı ay aşısını dünyaya tahmini yarım milyar, dünyaya ise 55 milyar dolara sattılar. Hani bir ilacın üretimi için en az 10 yıl gerekiyordu! Demek bu kurallar onlar için değilmiş. Gel de anlat bize adeta düşmanlık eden, yabancıların ajanı ve tetikçiliğini üslenen bizim “bilim” çevrelerine…
Tüm dünyaya da ilaç ruhsatlandırma kriteri için hücre kültür çalışması, hayvan deneyleri faz 1-2-3 derken, en hızlı çıkacak ilaç 10 yılda prosüdürü tamamlayabiliyor. Oysa bitkisel ilaçlar binlerce yıldır kullanılmaya devam ediyor. Bu süre akademisyenlerin ikna edildiği ve hiçbir sorun tespit edilmediği takdirde yoksa bu iş daha da uzayabilir. Mesela bir bilim adamı ya da bir yatırımcı bunları bile bile niye bu işe girsin. Tünelin ucu gözükmüyor.
Yani bir akademisyen öyle bir şeye kalkışsa ömrünün yetmeyeceğini bildiği için kimse uğraşmıyor, yatırımcı en az 10 yıl sonra ne olacağı belli olmayan bir projeye de kimse para yatırmıyor. Zaten devlet de öyle işler yapmıyor üretim tesisi kurmuyor, hükümetlerde yapmak isteseler demokrasi adı altında seçim üstüne seçim 2-3 yılda bir istedikleri hükümeti devirmek sopası ile tehdit edilerek uzun soluklu işler yaptırılmak engelleniyor! İstenen de hasıl oluyor.
İlaç ruhsatlandırma kriterleri denilen BIG öyle bir sistem kurmuşlar ki gücün, ilmin ve teknolojin olsa bile ilaç sahibi olamıyor, ilacı ruhsatlandıramıyor, ilaç üretemiyorsun. Dünyanın birkaç ilaç firmasından daha büyük olduğunu, insanlığın sağlığının birkaç ilaç firmasının tekeline bırakılamayacağını, birilerinin çıkıp yüksek sesle dillendirmesi gerekiyor tıpkı dünyanın 5’ten büyük olduğunun yüksek sesle ve açık yüreklilikle Cumhurbaşkanımızca ifade edilmesi gibi.
ÇÖZÜMSÜZLÜĞÜ ÇÖZÜM DİYE DAYATMAK, PEKİ ÇÖZÜM NEDİR?
Biz uzaydan molekül getirecek değiliz, üretecekte değiliz tabiatımızda milyarlarca molekül var! Tabii ürünleri bitkileri kullanılmadan bulunabilmesi mümkün değil, kendine has molekülü olmayanın formülü de olmuyor, olamıyor. İlacı da hiç olmuyor olayın ciddi bir tehlike boyutu da var ki bize ait olmayan bir molekülü sorgulayamıyoruz yani çipini oluşturan (o molekülü belirleyen tanımlayıcı çip) o molekülü belirleyen sadece gerçek sahibi olabiliyor, tanımadığınız bir moleküle çip üretemezseniz. Size çipini vermez ve siz de tanımlı olmayan bir molekülü kontrol edemezsiniz! Siz o ilacın içindeki molekülü-ilacın sahibi istemedikçe asla öğrenemiyorsunuz. Tanımlamazsanız ne olur! Burada biyolojik silahlar dahil laboratuvar ortamında üretilmiş virüsleri tespit edemez hızlı bir operasyon ile ülkeyi kırabilirler.
Bu molekül saflaştırma zorunluluğu veya ilaç ruhsatlandırma kriterlerini onların kanunlarını mutlak kanun olarak bu ülkeye dayatırsan,oyun kurucu onları siz kabul etmiş oluyorsunuz sonrası onların size biçtiği görev ile kalıyorsunuz! Ya da bu Gordium düğümünü çözmek için radikal bir karar vermeniz gerekiyor: Kanun ve kuralları İran, Rusya, Çin, Hindistan nasıl kırmışsa, nasıl kendi kanunlarını yazmış ve başkasının oyununa malzeme olmaktan kurtulmuşsa biz de bu yolu deneyecek ve kıskaçtan kurtulacağız!
Kaldı ki en basit yolu Hindistan bulmuş ve ülkesine ait yüzlerce yıllık tıbbi formüllerini bunlar ‘geleneksel Hint tıpı formülüdür modern bilimin yöntemlerinin ürünü değildir’ diyerek kendi mührünü vurmuş. AYURVEDİK TIP (HİNT TIP) adı altında üretmiş ve tüm dünyaya da ihraç ediyor, kültürünü yayıyor. Dünyanın üçte birinde de bunu doktorlar reçete ediyor halk da kullanıyor.
Dünya sağlık harcamalarında ve sağlıkta en az ilaç kullanan toplum Hint toplumu, sonrası Çinliler, demek bize yutturulan Avrupa bilim safsatasında ciddi bir uydurma var. 1 milyarlık Hindistan 16 milyarlık ilaç kullanıyor, 80 milyonluk Türkiye Hindistan’da daha fazla sentetik ilaca para yatırıyor.
Çin Akapunktur’unu kültür olarak dünyaya yaydı, Çin tıbbıını yaydı, otları bile ülke kültür ve reklamı olarak kullanılıyor. Acaba kültürümüzde tabiatımızda binlerce yıllık zengin birikimimizde dünyaya satacak hiçbir şeyimiz yok mu bizim? Evet biz Avrupa kurallarını mutlak ve tek çıkış yolu olarak görürsek Amerika ve Avrupa kültürünün pazarlamacısı, hamalı olmanın ötesine gidemeyiz. Bunun için bir CESUR YÜREĞin çıkıp “ONE MİNUTE” demesi gerekiyor.
Kaynak: http://www.yenisoz.com.tr/milli-ilac-uretimini-kim-nasil-ve-neden-engelliyor-1-haber-12415