EPİGENETİK…!

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
kasa fişi

Prof. Dr. Mustafa Çetiner Herkese Bilim ve Teknoloji’ deki yazısında “epigenetiği” mükemmel anlatıyor.

Gel gelelim epigenetik, tıpla ve genetik bilimi ile yakından alâkalı olmayanlar için anlaşılması güç bir kavramdır.

Bunu mevzuya uzak olanlara en iyi anlatan ifade olarak Sezai Karakoç’ un “Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine” şiirinde geçen “kaderin üstünde bir kader vardır” mısraı gösterilebilir (1).

Not:

Yazıda geçen “genetik bozukluklar gibi kuşaktan kuşağa aktarılmaz” sözüne katılmıyorum, epigenetik değişiklikler en azından birkaç nesle aktarılabiliyor.

Epigenetik, zaten DNA sekanslarında bir değişiklik olmaksızın gen aktivitesi ve ifadelerindeki kalıtsal değişiklikler olarak tarif edilir ve bu aktarımın nasıl olduğu da gösterilmiştir (2, 3).

Bir hastalığın “genlerde bir değişiklik” (mutasyon) olmadan çocuklara geçmesinin sebebi işte bu epigenetik değişikliklerdir.

Bu tür hastalıklar için de zaten genetik değil, kalıtsal hastalıklar tabiri kullanılır.

Waddington fıkrasındaki “çok mutsuz, kötümser, kavgacı” kızın çocuklarının da çok mutsuz, kötümser, kavgacı olma “ihtimali” vardır demek doğru olur çünkü her epigenetik değişikliğin kalıtsal olmadığı da biliniyor.

Neticede, Darwin “çuvallıyorlar” çünkü bu olayı genetikle açıklamak mümkün değil.

Waddington da “çuvallıyor” çünkü dediği gibi her ikisi birden doğru söylemiyor.

Gelelim neticeye

Allah kimseye böyle çok mutsuz, kötümser, kavgacı kadınlar nasip etmesin!

Bunlar maazallah adamın “genetiğini de bozabilir“, şaşırmam!

Kaynak:

1. http://www.antoloji.com/surgun-ulkeden-baskentler-baskentine-siiri/

2. http://www.whatisepigenetics.com/fundamentals/

3. http://www.cam.ac.uk/research/news/scientists-discover-how-epigenetic-information-could-be-inherited

***

Herkese Bilim ve Teknoloji’ de Prof. Dr. Mustafa Çetiner’ in yazısı (2):

Her yüz meme kanserinden sadece 7 tanesinde genetik anormallik gösterilirken, diğer 93 tanesinde neler oluyor da kanser gelişiyor?

Nasıl oluyor da aynı genlere sahip ikiz kardeşlerden birinde kanser gelişirken diğerinde gelişmiyor? Neden bazı hastalıklar bilinen genetik bir anormallik olmadan bazı ailelerde daha sık görülüyor?

Bu soruları çok arttırabiliriz ama bu soruların yanıtlarından biri artık net…

Epigenetik…!

Epigenetik sözcüğünü anlatmadan önce bazı tanımlamalara gereksinim var.

Genotip sözcüğü genetik yapımızı tanımlar, bu yapı DNA dizilimimiz, genlerimizdir. Genotipimizi oluşturan genler bir takım enzim ve proteinlerin sentezlenmesini yöneterek “fenotip” yani dış yapımızın, organizmamızın ortaya çıkmasında belirleyici rol oynar.

Epigenetik; genotipik değişikliklerle açıklanamayan, ancak genlerimizin ifadelerindeki (ekspresyonlarındaki) değişiklikleri, yani genlerimizin fenotipimizi oluşturma farklılıklarını inceleyen bilim dalıdır.

Yani epigenetik dendiğinde, genetik yapımızdaki (genotip) değişikliklerden kaynaklanmayan, ancak kalıtsal olan gen ekspresyonlarındaki ya da ifadelerindeki değişiklikler akla gelmelidir. Epigenetik, gen dizilişleriyle değil, genlerin dokulardaki ifadeleriyle ilgilenir. Yani genlerimizin ne zaman ve nasıl çalışacağını belirleyen, bazı genleri susturan, aktivitelerine engel olan, epigenetiktir.

Genetik bozukluklarda hastalık şöyle ortaya çıkar.

Bir gende bir mutasyon çıkar ve biz bu mutasyonu genetik olarak gösterebilir ve deriz ki “A” geninde “B” mutasyonu olmuştur, görülen “C” hastalığı bu nedenledir.

Epigenetik bozukluklarda ise hastalık şöyle ortaya çıkar.

“A” epigenetik mekanizmasının bozulması, bu mekanizmalar ile susturulmuş (silencing) “B” geninin aktive olmasına ve sonuçta “C” hastalığına neden olur. Siz bu epigenetik bozukluğu klasik kromozom analizi, genotipik inceleme ile önceki örnekte olduğu gibi gösteremezsiniz.

Yani epigenetik kontrol yollarında ortaya çıkacak anormallikler kanser gibi birçok hastalığın oluşumuna neden olabilir.

Epigenetik bozukluklar, genetik bozukluklar gibi kuşaktan kuşağa aktarılmaz ancak bu bozuklukların aynı aile bireyleri arasında oluşma şansı daha yüksek olabilir.

Bazı genler susturuluyor

Eskiden biliyorduk ki, birçok hastalığa genetik yatkınlığımız olduğu için yakalanıyoruz. Artık biliyoruz ki, birçok başka hastalığa ise genetik yatkınlığımız olsa bile yakalanmıyoruz, çünkü epigenetik mekanizmalar sayesinde o genler aktif hale geçemiyor ve susturuluyor.

İki ikiz kardeşten birinin kanser olup diğerinin olmaması, kanser olmayan kardeşteki genlerin epigenetik mekanizmalar ile susturulması ile ilişkili olabiliyor.

Çalışmalar epigenetik değişikliklerin oluşmasında çevresel faktörlerin önemini göstermektedir. Çocukluk çağında yaşadıklarımızın, yaptığımız işin, alışkanlıklarımızın ve daha birçok faktörün genlerimizin ifadelerini etkileyebildiğini unutmayın.

Epigenetik son yılların en popüler bilim konularından biridir.

Epigenetik alanındaki gelişmeler kanser ve nörolojik hastalıklar gibi tedavisi çok güç hastalıklar için de büyük bir umut oluşturmaktadır.

Kızım neden huysuz!

 İlk kez 1942 yılında Conrad Waddington’un kullandığı “epigenetik” sözcüğünü en iyi anlatan belki de şu bilindik fıkradır:

Darwin ile Freud’u birlikte gören dertli bir anne kızından yakınmış, “Ey yeryüzünün en büyük dâhileri, kızımın bir derdi var, bu derdin nedenini ancak siz bilebilirsiniz.”

Darwin ve Freud merakla sormuşlar “Kızınızın neyi var ?”

“Kızım çok mutsuz, kötümser, kavgacı, beni deli ediyor”.

Darwin hiç düşünmeden yanıtlamış, “kızınızın sorunu “genetik”.

Freud ise “hayır” demiş, “sorun anneden kaynaklanıyor.”

Anne şaşırmış, çaresizce sormuş, “hanginiz doğru söylüyor?”

Tam o sırada yoldan geçen Conrad Waddington soruyu yanıtlamış, “ikisi de doğru söylüyor hanımefendi, sorun epigenetik”.

Kaynak: http://www.herkesebilimteknoloji.com/yazarhp/epigenetik

 

Yazı için 2 yorum yapılmış:

  1. Alişan Yıldıran dedi ki:

    EPİGENETİK NEDEN ÇOK ÖNEMLİ?

    Fakirin KTÜ’de pediatri ihtisası yapdığı dönemde dahiliye ihtisasını yaparken görmüşlüğüm bulunan Hematoloji mütehassısı Dr. Mustafa Çetiner’in Epigenetik başlıklı yazısı (1) muhtemelen ve de maalesef pek fazla ilgi çekmedi (şu ana kadar sadece 4 ‘beğen’ almış), buna hiç şaşırmadım doğrusu!.. Çünkü bu kelime ve mefhum hakkında bir kaç kelime edebilecek klinisyen sayısı oldukça azdır sanırım. Dolayısı ile diğer okuyucular için de pek anlaşılır bir konu olmasa gerek.

    Esasen Dr. Çetiner’in yazısının da her iki okuyucu tipine de hitab etmediği kanaatindeyim. Nitekim, hemşehrisinin yazılarını iktibas eden Ahmed Rasim hoca’da “…epigenetiği mükemmel anlatıyor..” dedikden sonra tenkidlerini de giydiriyor.

    Ancak, bu fevkalade mühim konuyu gündeme getirdikleri için her ikisine de teşekkür ederim. Neden mühim olduğu hakkında naçizane bildiklerimi paylaşmak isterim.

    Mevzu-u bahis yazıda da işaret edildiği gibi epigenetik şu anda bilimin en mühim konularından biridir ve epigenetik bozuklukların hastalıklara yol açmasında çevresel faktörler en önde gelmekdedir (2, 3).

    Epigenetiğin ne olduğunu kabaca anlamak için konuya biraz vakıf kişilerin wikideki resime bakmaları kafidir (4). Bu resimde DNA’(genetik bilgilerimizin yazılmış olduğu Allah’ın varlığı ve birliğinin en mühim delillerinden biri olan bio-digital kütüphane) sarmalının histon denilen makaralara sarıldığı ve önce kromatin ve ardından kromozomları teşkil ettiği görülmekdedir. Yine aynı resimde epigenetiğin ilaçlar-kimyevî maddeler, beslenme, yaşlanma (çevresel faktörler) ve hastalıklarla münasebetine dikkat çekilmekdedir.

    Yukarda verdiğim son derece önemli ve güncel kaynaklarda (2, 3), daha önce de bahsetmiş olduğum gibi (5) epigenetik mekanizmalarla diabet, otizm, multipl skleroz ve kanser (burada viral kontaminasyon daha önemli bir mekanizma olsa gerekdir) gibi hastalıklara yol açan en önemli çevresel faktör bilhassa hayatın ilk iki yılında acımasızca ve APTALCA uygulanan AŞILARdır (2).

    Bu yazılarda daha önce hafızası olmadığını öğrendiğimiz innate immünitenin (bağışıklığın hazır savaşçıları) de öğrenip hatırlayabildiği ki buna ‘bağışıklık talimi-trained immunity’ denildiği ve aşıların yaygın nonspesifik yan etkilerine de bu bağışıklık hücrelerinin epigenetik olarak yeniden programlanmalarının yol açdığı ifade edilmekdedir.

    Epigenetik hasar mekanizmalarının başında ise histon metilasyonları (makaralara bir molekül bağlanmakda ve çalışmasını bozmakdadır) gelmekdedir (4). Ülkemizde akraba evlilikleri yaygın olduğu için oldukça sık görülen MHTFR mutasyonları (6) ve FMF gibi inflamazomopatilerde (7) aşılara bağlı bu heterolog-istenenden farklı etkilerin görülme ihtimalini fevkalade arttırdığı kanaatindeyim.

    Gelelim, konunun gündeme gelmesine sebep olan yazıdaki Darwin, Freud (sacayağında Marx’ın da olması gerekiyordu) ve üçüncü ayak Waddington (8) efendilere… Bunlardan bahseden muhteremin her yazısına günümüzde artık alay konusu olmuş evrim safsatasını (9) katmasına alışdık artık. Bindokuzyüyetmişbeşde ruhunu teslim etmiş neo-darvinist Waddington efendi bugünki epigenetik bilgileri haiz olsaydı herhalde tevhid inancına teslim olurdu, olamazsa da ebediyetde bulunduğu yerde bulunurdu!

    (1) http://ahmetrasimkucukusta.com/2016/08/24/hakkimda/epigenetik/
    (2) http://dx.doi.org/10.1016/j.smim.2016.05.005
    (3) DOI: 10.1126/science.aaf1098
    (4) https://en.wikipedia.org/wiki/Epigenetics
    (5) http://ahmetrasimkucukusta.com/2016/04/14/misafir-yazar/bu-ulke-asi-firmalarinin-ve-bazi-akl-i-evvellerin-ciftligi-degildir/
    (6) http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3799534/
    (7) http://dx.doi.org/10.1016/j.cyto.2015.02.012
    (8) https://en.wikipedia.org/wiki/C._H._Waddington
    (9) Google’a ‘evolution ridiculous theory’ keywordlerini girip beğendiğiniz yazıyı seçin

  2. Hülya dedi ki:

    Bu yazının neresi mükemmel anlamadım, sıradan bir yazı bence.

Siz de yorumunuzu paylaşın: