FATİH ALTAYLI’ NIN DESTEKÇİSİNİN DE KENDİNDEN FARKI YOK
Fatih Altaylı’ nın köşesinde yayınladığı Prof. Dr. Cumali Aktolun’ un “Şarlatanlık ve bilimsellik” başlıklı mektubu da tıpkı Fatih Altaylı’ nın yazısı gibi eksik ve yanlış bilgiler, hakaret ve iftiralarla dolu (1).
Âdeta Altaylı’ ya rahmet okutacak vasıfta; al birini vur ötekine.
Aktolun’ un kitapları
Aktolun, akademik kitapların tarifini yaptıktan sonra “Örneğin benim bu şekilde 3 adet kitabım ABD’de bu süreçlerden geçerek yayınlanmıştır (Nuclear Oncology, Springer-Verlag 1999; Nuclear Medicine Therapy, Springer 2013; Nuclear Oncology, Wolters Kluwer 2015)” diyor.
Bir başkasının kitabını kendi aklınca tenkit eden birinin kendi kitaplarını doğru ifadelerle tanıtması beklenir.
Ben, “benim kitabım” dendiğinde o kitabın ilk kelimesinden son kelimesine kadar bir yazarın kaleminden çıkmış olmasını anlarım.
Aktolun, “benim bu şekilde üç adet kitabım” diyerek sanki bu kitapları kendi yazmış algısı yaratmaya çalışıyor, oysa o, bu üç kitabın iki “editöründen” ve onlarca “bölüm yazarlarından” sadece biridir.
Editör, “yazıları yazan değil, yazıları düzenleyerek yayına hazırlayan kişidir, yayımcı” da denir.
Aktolun, 1999’ da yayınlanan ve 24 bölünden oluşan Nuclear Oncology isimli kitabın iki editöründen biridir ve sadece 103-127 sayfalarda yer alan “Pulmonary Tumors” bölümünü yazmıştır. Karton kapak kitabın fiyatı199.99 $, ciltli kitabın fiyatı: 249.99 $, e-kitap fiyatı:149 $ olup tek bir bölüm 29.95 ödenerek de satın alınabiliyor (2, 3).
Aktolun, 2013’ de yayınlanan ve 23 bölümden oluşan Nuclear Medicine Therapy isimli kitabın da iki editöründen biridir. 281-314 sayfalar arasında yer alan “Radioiodine Therapy of Benign Thyroid Diseases: Graves’ Disease, Plummer’s Disease, Non-toxic Goiter and Nodules” ve 425-430 sayfalarda “Challenges Associated with Radionuclide Therapy and Need for Interdepartmental Collaboration” başlıklı bölümler Aktolun tarafından kaleme alınmıştır. Kitabın karton kapak ve ciltlisinin fiyatı:145.59 Euro, e-kitap şekli: 118.99 Euro olup her bir bölüm 30.19 Euro’ ya satın alınabiliyor (4).
Aktolun’ un, 2015’ de yayınlanan ve 43 bölünden oluşan Nuclear Oncology isimli kitabın da editörüdür ve burada da “Thyroid Carcinoma” ve “Breast Carcinoma” bölümlerini Umut Elboğa ve Muammer Urhan ile beraber yazmıştır. Yanlış saymadıysam kitabın yazarlar kısmında toplam 132 kişinin adı geçmektedir. Kitabın kindle edition formu 217.88 $ fiyatla satılmaktadır.
Özetle, bu kitaplardan birinde 24 bölümden biri, birinde 23 bölümden ikisi ve diğerinde de 43 bölümden ikisi -diğer iki kişiyle beraber- onun tarafından yazılmıştır.
Buna göre, bir kitabın 24 bölümünden birini, bir kitabın 23 bölümünden ikisini ve bir kitabın iki yazarla daha beraber 43 bölümünden ikisini yazan birinin “benim üç adet kitabım” şeklindeki bir ifadesi editörün ne olduğunu bilmeyen veya bunu araştırmayan okurlarda kitabı tamamen onun yazmış olduğu algısına yol açar.
Bu, 20’ den fazla daire olan bir apartmanda tek bir dairesi olan kişinin kendini apartmanın tamamının sahibi gibi göstermesine benzer.
Aktolun’ un, “editörlük” ve “yazarlık” mefhumlarını ve aralarındaki farkı bilmemesi mümkün olmadığına göre, “editörlüğünü yaptığım üç kitabım” demesi gerekirken “benim üç kitabım” tabirini bilinçli olarak kullandığı, bunları araştırmayanlarda bu kitapları kendi yazmış algısı yaratmak istediği açıktır.
Editör ve yazar arasındaki farkı mutlaka Fatih Altaylı da çok iyi bilir ancak onun da “benim üç adet kitabım” sözlerinden onu kitapların yazarı olarak anlamış olduğunu sanıyorum.
Bir kitabın editörü olmak da şüphesiz ki değerlidir ama buradaki mesele bu değildir.
Başkalarının kitabı ticari imiş, ya kendininkiler?
Aktolun diyor ki: “Prof. Karatay’ın “kaynak, yayın”, araştırma” vb şekilde lanse ettiği yabancı kitaplar tamamen spekülatif, bilimsellikten uzak, tıbbi açıdan kaale alınmayan, akademik olmayan, ticari amaçlı yazılmış bireysel kitaplardır”.
Bu sözlerden Aktolun’ un Karatay’ ın kitaplarını hiç okumadığını anlıyoruz ve buna da hiç şaşırmıyorum çünkü bizim ulemâmızın -Allah nazardan korusun- kapağını açmadığı kitabı bile tenkit etme gücüne sahip olduğuna ben bizzat şahit oldum.
Aktolun, bu kitaplarda verilen yüzlerce kaynağın tamamını bilimsel olmamakla suçluyor, aşağılıyor ve kendi bindiği dalı kesiyor, ayıp ediyor.
Karatay’ ın kitaplarından rast gele birini alıp kaynaklarına baktığında, bunların dünyanın en muteber tıp ve bilim dergilerinde yayınlanmış olan araştırma ve makaleler olduğunu görecek ve inanıyorum ki bu sözlerinden dolayı hicap duyacaktır, yüzü kızaracaktır.
Tek tek bildirerek bu kaynakları elbette tenkitte bulunabilir, bu ayrı bir şey, bunda mesele yok ama bu toptancı yaklaşım, gerçek dışı olmanın ötesinde iftira kapsamına giren bu sözler, bir bilim adamına yakışmıyor.
Aktolun, mensubu olmakla iftihar ettiği modern tıbba ve “dünyada tıbbi akademik ve bilimsel alanlarda yayın yapan saygın yayınevlerinin yayınladığı ve yayınlamadan önce akademisyenlerden oluşan kendi yayın kurulunda ve ayrıca bağımsız bilim insanları-akademisyenlere (peer review) incelettiği, ondan sonra yayınladığı” diye medh ü senâlar düzdüğü bilimsel yayınlara hakaret ettiğinin bile farkında değil, çok yazık!
Aktolun ayrıca, Karatay’ ın kitaplarına “ticari amaçlı” diyerek de bunları itibarsızlaştırma yoluna gidiyor. Ona, öncelikle parayla satılan kitap dâhil her şeyin birer “ticari ürün” olduğunu hatırlatırım. Kendi kitapları da para karşılığında satıldığına göre onlar da birer ticari üründür. Üstelik de editörlüğünü yaptığı kitaplarının fiyatı Karatay’ ınkilerin yanında dudak uçuklatmaktadır.
Mesela son kitabının fiyatı 217.88 $, bizim paramızla 1.185 TL’ dir. Nuclear Medicine Therapy isimli kitabında 5 sayfalık bir bölümün fiyatı 30.19 Euro yani bizim paramızla 185 TL’ dir.
Bu arada Aktolun’ un üç kitabının fiyatı da tamamen pazarlamaya yönelik fiyatlardır. Bir ceketin 218 değil de 217.77 $, bir pantolonun 200 değil de 199.99 $ fiyattan satılması anlayışla karşılanabilir ama bu pazarlama numarasını bilimsel kitaplar için yapmak yakışık almaz.
Tek başına kitapların fiyatları ve fiyat politikası bile bunların bilimsel kitap olmaktan ziyade sapına kadar “ticari ürün” olduklarını düşündürmektedir. Dahası var; 2015’ de yayınlanan Nuclear Oncology kitabında “pazarlama müdürünün” (Dan Dressler) adı bile zikredilmektedir.
Başkalarının kitaplarını ticari diyerek karalayan birinin kendi kitaplarının nasıl isimlendirilmesi gerektiğine siz karar verin.
Bireysel kitapmış!
Aktolun’ un, Karatay’ ın kitaplarını “bireysel” olmakla suçlayarak da aşağılama gayreti içinde olduğu görülüyor.
Benim bildiğim, “kitap zaten bireyseldir”; kendine, bilgisine güvenen, gücü yeten insan “bireysel” kitap yazar.
Bu kitap doktorlara yönelik “akademik” bir kitap olabileceği gibi tıbbi bilgileri az olan veya hiç olmayanların da anlayabilecekleri bir dille yazılmış “halk kitabı” da olabilir.
Kitaplarını okumadığım için muhtevaları hakkında bir yorum yapmam da elbette mümkün değil ama şu kadarını söyleyebilirim ki, bu tür kitaplarda bir mevzuda “güncel” bilgiler derlenir ve genel bir değerlendirme yapılır, bir tür öğretim-eğitim kitabıdır.
Mesela 1999’ da yayınlanan bir tıp kitabının içindeki bilgiler çoktan eskimiştir, bunun bugün artık sadece “tarihi” bir değeri olabilir. Bu eskime, hele de tıptan ziyade bir fizik ve kimya bilimi olan, doğrudan teknolojiye bağımlı, çok hızlı gelişim gösteren “nükleer tıp” bilim dalında çok daha hızlıdır.
Not: Benim tıp fakültesi öğrencileri ve doktorlar için yayınlanan birçok Türkçe kitapta bölüm yazarlığım vardır ve ben hiçbir zaman bu kitaplardan “benim kitabım” diye bahsetmem.
Solunum Yollarının ve Akciğerin İnfeksiyon Hastalıkları isimli kitabımın tamamı, 20 bölümü olan “Göğüs Hastalıkları” isimli kitabımın da üç küçük bölüm dışında tamamı benim tarafından yazılmıştır.
İsmimi bile doğru yazamamış…
Diyor ki: “Prof. Dr. Rasim Küçükusta ve Dr Yavuz Dizdar; Prof Karatay’ın yolundan gitmekte, aynı yol ve yöntemleri izlemektedir, ancak daha tehlikeli bir hastalık grubunu hedef almaktadırlar: Kanser.”
Aktolun daha ismimi bile doğru yazmasını bilmiyor. Ona önce gururla taşıdığım ismimin Ahmet Rasim Küçükusta olduğunu hatırlatırım! Ben ona Ali Aktolun desem yakışık alır mı?
Ayrıca şunları da hatırlatırım ki…
BİR: Ben kimsenin yolundan gitmem, kendi yolumdan giderim. Aktolun’ un satırlarından, kendi yol ve yöntemlerimi izlediğimi anlamadığı belli oluyor ve buna da hiç şaşırmadım. Kapağını açmadığı bir kitabı tenkit edene birinden zaten başka ne beklenebilir ki?
İKİ: Evet, benim kendime has yol ve yöntemlerim vardır, kimseye de ihtiyacım yoktur. Karatay ve Dizdar’ ın da elbette kendilerine has yol ve yöntemleri vardır, onların da ne bana ne de bir başkasına ihtiyaçları olduğuna zerre ihtimal vermiyorum.
ÜÇ: Ortak noktamız, üçümüzün de kimsenin adamı olmayan, bildiğinden şaşmayan, düşüncelerini cesaretle savunan kişiler olmamız ve kendi kafamız ve kendi yüreğimizle halkın sağlıklı yaşamasını, hasta olmamalarını hedeflemiş olmamızdır.
Aktolun’ un kansere bakış açısı sorunludur
Aktolun’ un kanseri “daha tehlikeli bir hastalık grubu” olarak tarif etmesi sorunludur. Ne demek daha tehlikeli bir hastalık, nedir bu hastalık korkutması?
BİR: Herhangi bir hastalık herhangi bir kişi için daha tehlikeli olabilir.
İKİ: Ölüm oranlarına baktığımızda kalp-damar hastalıkları nerdeyse tüm ülkelerde ilk sıradadır, kanser sonra gelir ve kalp krizi insanı anında öldürebilir. Buna göre kalp-damar hastalıkları daha tehlikeli de denebilir.
ÜÇ: Kanseri tek bir hastalık olarak ve bilhassa “amansız hastalık” olarak görmek de doğru olmaz. Erken teşhis edilmiş olsa bile bir insanın çok kısa sürede ölümüne yol açan kanserler de vardır ama bazı kanserlerin de sadece adı kanserdir, hastaların hayatta kalma süresini etkilemez.
DÖRT: Tedavi edilmesi gerekmeyen kanserler olduğu gibi doğru tedavilerle yüzde 100 silinip giden kanserler de vardır.
Kanser korkutması, hastalık tellallığı (disease mongering) ticari tıbbın kullandığı bir silahtır!
Kansere farklı bakıyoruz
Aktolun’ un derdi “kanser teşhisi” iken bizim derdimiz “kanserin önlenmesidir.”
Bazı kanserlerin erken teşhisi ve tedavi tabii ki önemlidir ve tabii ki hayat kurtarıcı da olabilir ve tabii ki bizi de mutlu eder ama kanserlerin yüzde 90’ ı önlenebilir olduğuna göre asıl mühim olan bunların önlenmeye çalışılmasıdır.
Aktolun, belli ki hastalara ve hatta tüm insanlara sadece bir “nükleer tıpçı” gözüyle bakıyor. Kanseri teşhis etmek hele de erken teşhis etmek; onun bütün dünyası bu! Bu teşhislerin getirisi götürüsüyle ilgili olduğunu sanmıyorum.
Bizim çabalarımız önlenmesi mümkün olan bir hastalığın önlenmesi içindir. Bundan dolayı da sigara içen birini akciğer kanseri taramasına sokmak ve erken teşhisi hedeflemek yerine onun sigarayı bırakması için uğraşmayı daha doğru buluruz.
Sigara içen biri bugün değilse bile yarın kanser olabilir ve üstelik de bunlarda sadece akciğer değil daha pek çok kanser ve başka hastalık riskleri de artmıştır. Bu kişilerin akciğer kanseri için taranmasının zararları/riskleri de olabileceği bilinmektedir. Çünkü hem tarama tomografi ile yani kanserojen X-ışınları kullanılarak yapılır ve hem de taramada herhangi bir bulgu çıkmayan kişi sigarayı daha “güvenle” içmeye hatta artırarak içmeye devam eder, kanser ve sigaraya bağlı diğer hastalık riskleri artar.
Tiroit kanseri meselesi…
Diyor ki: “Prof. Dr. Rasim Küçükusta, göğüs hastalıkları uzmanı olmasına rağmen uzmanlığı olmayan konularda (mesela tiroid kanseri) eksik yanlış bilgilerle hastaları yanıltmaktadır.”
Sitemde sayısı beş bin civarında olan makalelerim sadece tiroit kanseriyle sınırlı olmayıp rahim ağzı kanseri aşısından sezaryene, stentlerden ağız ve diş sağlığına, Alzheimer’ den reflüye, Çölyak’ tan diyabete, sezaryenden kolesterole, ilaç endüstrisinden sağlık sistemine, tıp eğitiminden alternatif tıbba kadar halk sağlığını ilgilendiren her mevzuda yazım vardır.
Tıbba sadece göğüs hastalıkları uzmanı olarak değil genel manada bir “hekim” olarak bakıyorum, hastalıkların önlenmesi ve halkın bilgilendirilmesi benim için daha mühimdir. Ben yazılarında neyi ele alacağımı başkalarına soracak veya izin alacak biri değilim, halk sağlığını ilgilendiren her mevzuda yazarım, konuşurum.
Onu tiroit kanseri ile ilgili hangi yazımın, hangi bilgilerin eksik ve yanlış olduğunu açıklamaya davet ediyorum.
Hem böyle “muğlak” ifadeler ve hem de bunu bana yazacağına dedikodu gibi gazetecilere yazması “ABD’ de üç kitabı yayınlanan bir bilim adamına” yakışmıyor.
Aktolun’ un tiroit kanserlerindeki aşırı teşhis ve aşırı tedaviye dikkat çekmemden rahatsız olduğunu tahmin ediyorum ama bu sadece bana ait bir görüş değildir, bu görüş bilim dünyası tarafından dile getirilmektedir.
Mesela, USA’ da kısa ismi PSTF olan Koruyucu Hizmetler Çalışma Kolu (Preventive Service Task Force) , bir hastalığa ait belirti ve bulgu yoksa “tiroit kanseri taramalarının faydadan çok zararı olabileceğini” ve 2016’ da yayınlamış olduğu kılavuzu tekrar onayladığını bildiriyor (5).
USPSTF tarafından yayınlanan açıklamada “tiroit kanseri taramalarının faydalarını gösteren çok az delil olması yanında tedavinin konuşma ve yutmayı kontrol eden sinirlere ciddi zarar verebileceği, kanda kalsiyum seviyesini ayarlayan paratiroit bezlerin de alınması gibi riskleri olduğu” vurgulanıyor.
USPSTF’ ye göre “taramalar, sadece tiroit kanseri teşhislerini artırıyor, insanların daha uzun yaşamalarını sağlamıyor, ölümleri önlemiyor”. Buna göre, bu taramalar aşırı teşhis aşırı tedaviyi ve onun ölümcül de olabilen risklerini de beraberinde getiriyor.
Nitekim bizde de Prof. Dr. Serdar Tezelman bu vahim durumu “tiroit kanserlerinin çoğunun öldürücü olmadığını, tiroit ameliyatlarının yüzde 90’ ının gereksiz yapıldığını” söyleyerek çarpıcı bir biçimde ortaya koyuyor (6).
Tiroit ameliyatlarının yüzde 90’ ının gereksiz olması ne demektir, buna itiraz etmiş midir?
Kanser Araştırma Ajansı’nın raporuna göre de, son yıllarda gözlenen tiroit kanserindeki artış gereksiz teşhisten” kaynaklanıyor. Sebebi de gelişen teknolojiyle, aslında risksiz nodüllerin bile tanınabilmesi… (7).
Derdi halkın sağlığı olan bir radyolog da “10 senelik yaşama oranı yüzde 99 olan tiroit kanseri için ultrason makinelerini kapatmanın zamanı geldi” diye feryat ediyor (8).
Ona yazı ve konuşmalarımın tümünün halk sağlığı adına ve halkın tam ve doğru bilgilendirilmesi maksadıyla kaleme alındığını, akıl ve mantıkla, bilimin ve tıbbın temel prensipleriyle uygun olduğunu, bilimsel kaynakları bulunduğunu ve bunları ispata her zaman hazır olduğumu tekrar hatırlatıyorum.
Birçok kanser tanı ve tedavi yöntemi gereksiz…
Diyor ki: “Dr. Dizdar ve Prof. Küçükusta; kanserli hastaları erken tanıdan uzaklaştıran, birçok kanser tanı ve tedavi yönteminin gereksiz olduğunu savunan röportaj ve demeçlerle ekranlarda boy göstermektedir”.
Onun daha, dünyanın en muteber tıp dergilerinden biri olan British Medical Journal’ in (BMJ) “too much medicine” diyerek karşı çıktığı, aşırı teşhis (overdiagnosis) ve aşırı tedavi (overtreatment) mefhumlarından da habersiz olduğu anlaşılıyor (9)!
Dedikodunun âlemi yok, hangi kanser tanı ve tedavi yöntemleri hakkında ne demişim, ne yazmışım, neyi savunmuşum bildirsin ki ben de cevabını vereyim.
Aktolun’a bu vesile ile bîhaber olduğunu tahmin ettiğim “overtesting, overdiagnosis, overtreatment, medicalisation, overdosed, treatment trap, unnecassary healthcare, too much medicine, defensive medicine, disease mongering, false positive, false negative, commercialization of medicine, selling sickness… terimleri üzerinde çalışmasını tavsiye ediyorum.
Bu kadarına da pes!
Diyor ki: “Prof. Küçükusta da astım ve akciğer kanseri erken tanı ve tedavisinin gereksizliğini vurgulayan bir iddia ortaya atmamışlardır.”
Adımı bile doğru yazmaktan uzak Aktolun’ un tıpkı Karatay’ ın kitaplarını okumadığı gibi benim de kitap ve yazılarımı hiç okumadığı ve konuşmalarımı hiç dinlemediği veya okuyup dinleyip anlamadığı veya kasıtlı olarak böyle yazdığı da açık ve net olarak anlaşılıyor.
Fatih Beyefendi’ nin böyle durumlarda hangi kelimeyi sarf edeceğini gayet iyi biliyorum ama ben sadece “Pes” demekle iktifa ediyorum.
Kendi bilim dalını benim kadar çok ve acımasızca tenkit eden bir Allah’ ın kulu var mı şu dünyada onu da çok merak ediyorum.
Yok dediği iddialarımı buyursun, okusun (10-39):
Birçok kişi akciğer kanseri taramalarından zarar görüyor
Astım teşhislerinin üçte biri yanlış
Astım ilaçları işe yaramıyor
Çocuklarda astım teşhislerinin yarısı yanlış
Yeni KOAH ilacı bekleneni vermedi
5 Mayıs dünya astım ilaçları pazarlama günü kutlu olsun
Astım ilaçları gereksiz yere yazılıyor
Astım başlangıcından sonra Türk Tıbbının son buluşu
Reflü ilaçları öksürükte işe yaramıyor
Astım artmıyor azalıyor
Astım teşhisi yanlış konuyor, astım ilaçları gereksiz yazılıyor
Solunum fonksiyon testleri suç aleti olabilir mi?
Seretide satışını artırmak için doktorlara rüşvet iddiası
Astım ilacı gereksiz ve yanlış kullanılıyor
Solunum testleri yanlış yorumlanıyor
Astım ilaçsız da tedavi edilebiliyor
SGK astım ilaçlarındaki soyguna dur demelidir
Solunum testleriyle zorla astım teşhisi konuyor
Reflü ilaçları işe yaramıyor
Astım ve KOAH için mucize bir ilaç bulundu
Astımlı bir hastadan astım uzmanlarının alacağı dersler var
KOAH ve astım ilaçları kalp hastalığı riskini artırıyor
KOAH taramalarının ve erken teşhisin hiçbir faydası yok
Toraks Derneğinin nice yaşlara kampanyası için birkaç soru
Toraks Derneğinin kampanyasına itirazım var
Düzenli egzersiz KOAH’ ta ilaçlardan daha faydalı
Balgam söktürücü ilaç kanseri tetikliyor
KOAH ilaçları kalp krizine yol açıyor
Yüksek doz B vitaminleri akciğer kanseri riskini artırıyor
Akciğer kanseri metastazlarında beyine ışın tedavisinin faydası yok
Akciğer kanserinde erken teşhis
Başka branşların kanserlerine el atıp…
Diyor ki: “Hep başka branşların kanserlerine el atıp o konudaki uzmanları itibarsızlaştırıp hastalarla karşı karşıya getirmektedir.”
Gene “ABD’ de üç kitabı yayınlanan bir bilim adamına” yakışmayan mesnetsiz dedikodu mahiyetinde sözler, mesnetsiz bir suçlama.
Örnek ve delil göstermediği için cevap verme gereği hissetmiyorum ama şunu bilsin ki benim yaptığım “halktan saklanan veya onların duyması istenmeyen” bilimsel araştırmaları ve gerçekleri halka bilimsel kaynakları ile sunmaktan ibarettir.
Kusuruma bakmasın, ben halkın sağlığını ilgilendiren her mevzuya el atmayı ve onları bilgilendirmeyi önce bir hekim olarak esas vazifem sayıyorum.
Hangi mevzuda yapıp konuşacağıma kendim karar veririm, kimseden izin veya icazet almak gibi bir meselem yoktur benim.
Demokratik bir memlekette halkın bilgilendirilmesi ve ifade özgürlüğü anayasal haktır.
Şarlatanlıkmış!
Diyor ki: “Üstelik uzmanı olmadıkları konularda iddiada bulunmak akademik terminolojide şarlatanlıktır”.
Aktolun, keşke bu iftirayı atmadan önce şarlatanlığın ne anlama geldiğini öğrenmek için bir lügate baksaymış!
Erken tanı hayat kurtarır
Diyor ki: “Kanserli hastalarda erken tanı hayat kurtarır. Sağlık Bakanlığı da bu konuda gayret sarfedip insanları erken tanıya yönlendirirken bu kişilerin medya ikbali peşinde hastaların hayatını tehlikeye atmalarına seyirci kalmak rahatsız edicidir. “
Erken teşhis ve taramalara tabii ki karşı değilim, bunu kanser taramaları bölümünde yer alan onlarca yazımda da açıkça belirttim ve belirtmeye de devam ediyorum, ben bu yazılarımda halk sağlığına zarar veren yanlışları, eksiklikleri anlatıyorum.
Erken teşhisin getirdiği overdiganosis ve overtreatment tehlikelerine dikkat çekerek halkı ve doktorları bilgilendirmeye ve ikaz etmeye çalışıyorum. Bu makalelerimi sitemde “Kanser” ve “ Kanser Taramaları” bölümlerinde bulup okuyabilir (40, 41).
Burada sadece birkaç örnek yazı sunuyorum (42-45).
“Mamografiler gereksiz tedavilere yol açıyor”:
“Prostat taramaları da artık tavsiye edilmiyor”:
“Yumurtalık kanseri taraması da faydadan çok zarar veriyor”:
“Mamografi taramaları durdurulmalıdır”
Gelelim neticeye
Aktolun da tıpkı yapmadım dediği diyet için bir başkasını suçlayan Fatih Altaylı gibi yazı ve kitaplarını okumadığı kişileri mesnet göstermeden, uluorta suçladığı yetmiyormuş gibi iftira ve hakaretlerde de bulunmaktadır.
Beni “şarlatan” olmakla suçlayana da bunu köşesinde yayınlayana da bunun hesabını elbette ayrıca soracağım!
Kaynaklar:
1.https://www.haberturk.com/yazarlar/fatih-altayli-1001/2395237-canan-hocam-bunlar-bilimsel-yayin-mi
3.https://www.springer.com/la/book/9783540647607
4.https://www.springer.com/gp/book/9781461440208
5.https://jamanetwork.com/journals/jama/fullarticle/2625325
7.http://www.hurriyet.com.tr/gereksiz-teshis-kanseri-patlatti-40295387
8.https://pubs.rsna.org/doi/abs/10.1148/radiol.2473072233?journalCode=radiology
9.https://www.bmj.com/too-much-medicine
19.http://ahmetrasimkucukusta.com/2014/07/02/yazilar/tip-yazilari/astim/astim-artmiyor-azaliyor/
23.http://ahmetrasimkucukusta.com/2013/03/28/yazilar/tip-yazilari/astim/astim-ilaci-gereksiz-ve-yanlis-kullaniliyor/
25.http://ahmetrasimkucukusta.com/2012/09/13/yazilar/tip-yazilari/astim/astim-ilacsiz-da-tedavi-edilebiliyor/
27.http://ahmetrasimkucukusta.com/2012/01/25/yazilar/tip-yazilari/astim/reflu-ilaclari-bir-ise-yaramiyor/
29.http://ahmetrasimkucukusta.com/2011/04/18/genel/astimli-bir-hastadan-astim-uzmanlarinin-alacagi-dersler-var/
40.http://ahmetrasimkucukusta.com/kategoriler/yazilar/tip-yazilari/kanser/
41.http://ahmetrasimkucukusta.com/kategoriler/yazilar/tip-yazilari/mamografi-ile-taramalar/
Muhteşem bir eleştiri yazısı, sayın hocam keşke yazar olsaymışsınız, siz bu medyanın tozunu atarmışsınız.
tamam hocam bu adama kızmışsın ama zamanını buna ayırmana üzülüyorum çünkü bunlara değmeyecek birisidir o. Ona cevap yazanın da ondan farkı olmadığını belgelerle kanıtlarla harika bir şekilde anlatmışsınız. foyalarını ortaya çıkarmışsınız.
Değerli okuyucular,
Ahmet Rasim hoca Türk tıbbının yüz akı, milletimizi Rockefeller tıbbının sömürü ve eziyetinden korumaya hayatını vakfetmiş bir aksakallıdır.
Bu yazısını okuyunca ne kadar incindiğini hissetdim, mevzu-u bahis yazıyı okumaya bile lüzum görmüyorum, bizatihi yazmadığı kitabı ‘kendi kitabım’ diye yazabilen, okumadığı kitaba şarlatanlık diyen bir zâtın yazısına ayıracak vaktim yok.
Ancak o muharrir efendinin ‘siyah’ kod adlı bir ajan olduğunu ve daima sömürgeci efendilerinin hizmetinde olduğunu buraya dercetmek lazım geldi.
Şu sizin yazınızın bile bu kişinin yazdıklarından çok daha değerli olduğunu düşünüyorum. iyi ki varsınız….
Kitaptaki bölümleri büyük olasılıkla o iki genç insana yazdırıp kendi adını koymuştur. Zaten 20-30 sayfalık bir kitap bölümünü 3 kişinin yazması da bir tuhaf iş.
Yazdığı okunmayan konuştuğu anlaşılmayan birine bu kadar değer vermek? Yakışmamış size.
Sayın hocam özenle, sabırla yazılmış ayrıntılı müthiş bir yazı olmuş.
Bu yazı, 2011 yılında, 4 Türk bilim insanı birlikte yola çıktığınız halk sağlığı yolculuğunda vardığınız bir zirve.
Türkçeyi çok güzel kullanıyorsunuz. Yazı, makale sınırlarını aşmış, küçük bir kitapçık gibi olmuş.
Bu yazıyı genç hekimlerimizin okuması temennimizdir.
Prof.Dr.Canan Efendigil Karatay, Prof.Dr.Ahmet Rasim Küçükusta, Dr.Yavuz Dizdar varlığınız milyonların umudu olmaya devam ediyor.
Kıymetli hocanın yapıcı, ayağı yere basan bilimsel dayanaklı ve sitem dolu bu yazıya cevap verebilirler mi?
Hoca diyor ki “ben Anadolu insanıyım, halkımı ve onların sağlığını düşünürüm”
Kaç hekim var Türkiye’de halkın sağlığını ve bilinçlenmesi için hayatını ortaya koyan???
Zaten tıp sanayisi doktorlarımızı parmaklarında oynatıyor iyi bir hekimin bunu anlaması 5-10 yılı alıyor… O arada daya ilaçları, tahlilleri vs. Hastanelerdeki her makine çalışmak zorundadır nitekim makine üreten pazarlayan sanayi doktorları ve onları yönetenleri buna göre eğitir, karşılıklarını da verirler.
Hocamız büyük bir değer… Allah zihin açıklığı versin inşallah selamlar…
Acaba akademik terminolojide editörü olduğu kitaplara benim kitaplarım diyerek göz boyama yapmaya, başkalarının kapağını bile açmadıkları kitaplarına ticari, bilimsel değildir diye iftira atanlara, kanser korkutmalarına ne deniyor?
Bugünlerde yazıları okunmayan eski bir gazeteci şimdinin internet sitesi yazarı biri var. Bilin bakalım kim?
Bunlar sizin elinize su dökemez Ahmet hocam.Şu yazınız bile editörken kendini yazar gibi sunan şahsın yazdığı chapterlerden daha değerli. İnşallah ders alır, faydalanır bu yazıdan. Fatihe diyecek sözüm yok çünkü o zaten bir şeyden anlamaz.