BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ NEDİR, NASIL ÇALIŞIR, NASIL GÜÇLENDİRİLİR

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
kasa fişi

Prof. Dr. Canan Karatay’ ın yazısı:

VİRÜS VE BAKTERİLER ALKALİ ORTAMLARDA YAŞAYAMAZLAR !

1918 İspanyol Gribi sezonunda bir hastahanede SODYUM BİCARBONATE kullanıldığı ve hastaların hayatlarını kaybetmedikleri bildirilmiştir.

Bu gerçeği hiç unutmayacağız ve saydığımız bu tedbirleri sıkı sıkı hayata geçirip uygulayacak olursak, COVİD-19’a bulaşmamızı kesinlikle ve rahatlıkla önleyebileceğimizi söyleyebiliriz.

Bağışıklı sistemimizi güçlü kılmak da vücudumuzu COVİD-19’a karşı en güçlü kılacak ve koruma sağlayacak temel unsurlardan biridir.

Bu bağlamda, bağışıklık sistemi nedir ona bir göz atmamız , bağışıklık diye sürekli duymakta olduğumuz bu kelimenin ne anlama geldiğini iyi bir şekilde açıklamamız gerekmektedir.

NEDİR PEKİ BU SIK SIK DİLE GETİRİLMEKTE OLAN VE SÜREKLİ DUYDUĞUMUZ BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ?

Bağışıklık sistemimiz hayatta sağlıklı kalabilmemizi sağlayan VE VÜCUDUMUZDA BULUNAN oldukça önemli temel bir sistemdir.

Vücudumuzu doğuştan itibaren hastalık yapan düşman ve yabancı virüs ve bakterilerden koruyan ve hastalık yapan virüs ve bakterilere karşı savaşan sisteme verilen tanımlamadır.

Bağışıklık sistemi vücudumuzda bulunan oldukça geniş bir iletişim ağına sahiptir. Yani içimizde yaşamakta olan geniş kapsamlı bir net work sistemidir.

Geniş iletişim ağımız nelerden oluşuyor?

Bağışıklık sistemimiz, kan hücrelerimiz, kemik iliğimiz, lenf düğümlerimiz, dalağımız, timus bezimiz, bağırsaklarımızda yaşayan canlı ve dost bakteri ve virüsler yani, mikrobiyomlardan oluşan kompleks bir sistemdir.

Bu saydıklarımız genel ve sistematik olan bağışıklık sistemimizin olmazsa olmaz ögeleridir.

Ancak, böbrek üstü bezimizden, tiroid bezimizden ve bir çok bezimizden de humoral koruma mekanizmaları, bazı koruyucu, virüsleri öldüren hücreler, de akut infeksiyonlar ve stres anında devreye girerler. Vücudu koruma amacıyla bir çok kimyasal hormonların ve koruyucu hücrelerin salgılanmasına neden olurlar.

KAN HÜCRELERİMİZ

Kan hücrelerimiz kemik iliği, dalağımız, ve timüs bezimiz gibi organlarımız tarafından üretilir.

Hastalık yapan, patojen dediğimiz COVİD-19 virüsüne, influlüanza virüslerine, burnumuzda yaşamakta olan 200-400 adet rino virüslere ve bakterilere karşı bizleri koruyan ilk ve en önemli hücrelerimiz kanımızda bulunan beyaz kan hücreleridir.

Beyaz kan hücrelerinden lökositler, nezle, grip, influenza, kış gribi, COVİD-19 virüsüne ve diğer bir çok virüs ve yabancı bakterilere karşı organizmayı gözetleyen ve koruyan ve de en ön safta bulunan savaşçı askerlerimiz gibidirler.

Lökositler ya da makrofaj dediğimiz beyaz kan hücleri, gözetleme kulelerinde, 24 saat nöbet tutmakla görevlendirilmişlerdir.

Bir yabanci virüs ya da bakteri görünce hemen faaliyete geçerek savaşa hazır durum alırlar. Beyaz kan hücrelerimizden, özellikle NÖTROFİLLER, ve LENFOSİTLER bu bağlamda önemli görev üstlenmişlerdir.

Nötrofiller, yabancı bir virüsü dolaşımda algıladıkları anda, ilk etapta hemen sayılarını artırır ve çoğalırlar- ateşli hastalıklarda lökositlerimizin sayısı bu nedenden dolayı yükselir- yabancı virüs ve bakterileri kan dolaşımından uzaklaştırmak ya da yok etmek amacıyla çoğalırlar.

Aynı zamanda da, uzaktaki iletişim ağında bulunan organlara gerekli olan önemli mesajları iletirler. Ortamda düşman tesbit edilmiştir, hazırlıklı olun defans mekanizmalarınızı devreye sokun diye mesajlarını ulaştırırlar.

Aynı zamanda nötrofiller ya da makrofajlar çoğalmaya ve sayılarını artırmaya devam ederek ortamda bulunan yabancı virüs ve bakterilerin, ki buna COVİD-19 virüsü de dahildir tabii, etrafını sararlar ve içerlerine alarak, yutar ve parçalarlar.

Makrofaj demek, yabancı hücreleri içine alarak yok etmek, yemek bitirmek demektir.

Biz bu olaya, tıp dilinde FAGOSİTOZ diyoruz. Organizmada fagozitoz, yani bir mücadele başlamıştır. Acil savaş çanları çalmaktadır. Askeri deyimle sıcak temas söz konusudur.

İşte bu nedenle de ateşimiz yükselir. Ateşimizi, ateş düşürücü ilaçlarla düşürmeye çalışmak doğru değildir. Ateş düşürücü ya da ağrı giderici ilaçlar barsaklarımızda bulunan dost bakterilerimizi azaltarak, ya da yok ederek bağışıklık sistemini çökertirler.

Mikrobiyomu yok ederek sağlığımıza zarar verirler. Mikrobiyomun ne olduğunu daha sonraki bölümlerde
açıklayacağız.

Beyaz kan hücrelerimizden lenfositlerin ise görevi daha değişiktir. Lenfositler, akut olaylarda organizmanın daha önce o virüs ya da bakteri ile karşılaşmış, ya da savaşmış olduğunu bağışıklık sistemine hatırlatan hücrelerdir. Daha önce geçirilmiş olan infeksiyonlar var ise onları hatırlatırlar. Bağışıklık ağının bir nev’i hafıza sistemini oluştururlar.

Eski düşmanları hatırlatarak, koruma amaçlı önlem alınmasını sağlayan hücrelerdir. Geçirilmiş eski
infeksiyonları tanırlar ve de nasıl savaşılacağını hatırlarlar.

Örnek verecek olursak, COVİD-19 ile mücadelede, senelerce önce geçirilmiş olan SARS, MERS, EBOLA salgınlarına karşı kullanılan bazı yöntemlerin, kısmen olsa da hücrelerimizin hafızasının da etkili olduğunu görüyoruz.

MİKROBİYOM NEDİR?

MİKROBİYOM BARSAKLARIMIZDA birlikte yaşadığımız ve tüm vücudumuzda yerleşmiş olan dost bakteri ve virüslerdir.

Bağışıklık sistemimizin % 90’nını BARSAKLARDA YAŞAYAN DOST virüs ve bakteriler yani, MİKROBİYOMLAR SAĞLAR.

SAĞLIKLI BİR KİŞİDE DOST VİRÜS-BAKTERİLER ÇOĞUNLUKTADIR (1).

DOST VİRÜS VE BAKTERİ SAYISI VÜCUDUMUZDAKİ HÜCRELERDEN ÇOK DAHA FAZLADIR.

Vücudumuzda canlı bakteriler ile birlikte yaşadığımızı Hollandalı bilim adamı olan ANTONİ van LEEUWENHOEK 1600 yılında bildirmiştir. Bilim adamı icat ettiği ilkel bir mikroskopla, kendi dişinden elde ettiği diş plağında hareket eden mini yaratıkların, yani bakterilerin hareket ettiklerini gözlemiş ve bildirmiştir.

Son derece ilerleyen gen teknoloji bilimi sonucu, insan vücudunda 23.000 adet insan genine karşın, 8 milyon kadar mikrobiyom geni olduğu bildirilmiştir.

Ayrıca yapılan bilimsel araştırmalarda, mikrobiyom proteini injekte edilen farelerde, influenza yani FLU virüslerinin
öldüğü bildirilmiştir. Dost bakteri ve virüsleri çoğunlukta olan kişilerin de, virüsle bulaşan hastalıklara maruz kalmadıkları ve sık olarak hastalanmadıkları bildirilmiştir (2). 

Demek ki, vücudumuzda dost bakteriler çoğunlukta olduğu zaman sık sık hastalanmamız mümkün olmamaktadır.

Bu nedenle, 2018 yılında, Hayykitap’tan yayınlanmış olan, Gerçek Tıbbın 10 Şifresi adlı kitabımın bir bölümü Gelecek Barsaklardadır adını taşımaktadır.

O halde, sağlıklı yaşayabilmemiz için, dost ve sağlıklı mikrobiyomumuzun çoğunlukta olması şarttır.

Peki mikrobiyomumuzu, bağışıklık sistemimizi ya da immün sistemimizi nasıl ve hangi yollarla koruyacağız, barsakta bulunan dost mikrobiyomun sayısnı çoğaltacağız?

Karatay Prensipleri, Karatay doğal yaşam biçimi barsaklarda yaşayan dost bakterilerin sayısını çoğaltır.

Organizmanın direncini güçlendirerek, başka COVİD-19 olmak üzere, tüm hastalık yapan virüs ve bakterilere karşı organizmayı güçlü kılar, organizmanın direncini artırır. Hastalanmayı önler.

BARSAKLARIMIZDA TRİLYONLARCA DOST BAKTERİ VE VİRÜS BULUNDUĞUNU DAHA ÖNCE DİLE GETİRMİŞTİK.

İşte asıl yapmamız gereken en önemli tedbir dost bakterilerin azalmasını, ya da ölmelerini önlemektir. Yani bağışıklıkığımızı zayıflatmamaktır.

Yapılan bir çok bilimsel araştırma barsaklarda birlikte yaşadığımız dost bakterileri nelerin yok ettiğini, azalttığını göstermiştir:

1. ULTRA İŞLENMİŞ GIDALARI TÜKETMEYECEĞİZ RAFİNE UN, RAFİNE ŞEKER, RAFİNE TUZ, RAFİNE YAĞ, MARGARİN TÜKETMEYECEĞİZ

2. AŞIRI ANTİBİYOTİK , AĞRI VE ATEŞ DÜŞÜRÜCÜ İLAÇLARI KULLANMAYACAĞIZ

3. AŞIRI ÇAMAŞIR, BULAŞIK DETERJANLARI, KİMYASAL KOKULARI KULLANMAYACAĞIZ

4. TARIM ZEHİRLERİ DEDİĞİMİZ PESTİSİTLERE BULAŞMAYACAĞIZ

ULTRA İŞLENMİŞ GIDALARI TÜKETMEYECEĞİZ RAFİNE UN, RAFİNE ŞEKER, RAFİNE TUZ,
RAFİNE YAĞ, MARGARİN

NEDEN?

ÇÜNKÜ, BU GIDALAR AŞAĞIDA GÖRÜLDÜĞÜ GİBİ BARSAK HÜCRELERİNİ PARÇALIYOR VE BARSAK MİKROBİYOMUNU YOK EDİYORLAR !

SONUÇ OLARAK BAĞIŞIKLIK ÇÖKÜYOR VE her türlü bulaşıcı VİRÜSLERİN vücudumuza girip hücrelerimizi işgal
etmeleri kolaylaşıyor.

AŞIRI ANTİBİYOTİK , AĞRI VE ATEŞ DÜŞRÜCÜ İLAÇLAR DA AŞAĞIDA GÖRÜLDÜĞÜ GİBİ İNCE BARSAKLARIN İÇ YÜZEYİNİ KAPLAYAN TÜYCÜKLERİ VE HÜCRELERİ PARÇALAYARAK YOK EDİYOR VE MİKROBİYOMU BİTİRİYOR. BAĞIŞIKLI ZAYIFLIYOR YA DA ÇÖKÜYOR !

BU RESİM KLASİK BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİN ÇÖKTÜĞÜNÜN RESMİDİR

Bu nedenle vürüs infeksiyonlarından korunmak amacıyla bağışıklığımızı güçlendirecek olan gerçek ve doğal besinleri tüketmemiz şart oluyor. Başta tabii doğal olan lifli kış sebzeleri geliyor. Vitamin ve mineral içerikleri bağışıklığımız için son derece önemlidir.

Lifli kış sebzeleri nelerdir, listeleyelim: Başta beyaz lahana olmak üzere lahanagiller, turpgiller, karnabahar, soğan, sarımsak, havuç, kereviz, yer elması gibi MİKROBİYOMU besleyen PREBİYOTİK sebzeler.

Bunların yanı sıra, doğal tereyağı, soğuk sıkım zeytinyağı da prebiyotik özellikleri oldukları için ve bağışıklığımızı güçlendirecek A, D, E, K vitaminlerini içerdikleri için tüketilmelerini öneriyoruz.

MİKROBİYOM sayısını artıracak canlı bakteri içeren, doğal ev yoğurdu, ev sirkesi, ev turşu ve turşu suyu, şirden mayalı peynirlere, PROBİYOTİK diyoruz. Doğal olarak tüketilmeleri barsaklarımızda bulunan canlı dost bakterilerin yani MİKROBİYOMUN sayısını artırdığından dolayı son derece önemli, olmazsa olmaz besinlerdir.

Başta lahana olmak üzere, doğal fermente olmuş her türlü sebze, meyve ve de otların tüketilmesi ile MİKROBİYOMUMUZ yani doğal yolla bağışıklık sistemimizin güç kazanmasını sağlamak mümkün olacaktır.

Sonuç olarak, kış boyu hastalanmayız ve de COVİD-19 dahil, tüm virüs ve bakterilere karşı koyma gücümüz, mücadelemiz artmış olur.

Fermente olmuş kış sebzelerine, hem prebiyotik, hem de probiyotik olduklarından dolayı sinbiyotik adı da verilmektedir.

Prebiyotik, probiyotik ve sinbiyotik yiyecek ve içeceklerin dışında, hücrelerimizi güçlü kılmak için olmazsa olmaz ana besin maddelerinden biri de doğal proteinlerdir:

Doğal protein kaynağının başında SÜPER BESİNLER olarak adlandırdığımız serbest gezen tavuk yumurtası ya da organik yumurta ve tabii ki KELLE-PAÇA ve KEMİK SUYU gelmektedir.

COVİD-19 karşı organizmayı dayanıklı ve güçlü kılan gerçek besinlerdir. KELLE-PAÇA ve KEMİK SUYU, kollojen içerir. Kollojen barsak hücrelerimiz, akciğer hücrelerimiz, kalp ve damar hücrelerimiz, gözümüz kulağımız ve tüm sinir sistemi, kemik ve kıkırdak hücrelerimiz, kaslarımız dahil tüm hücrelerimiz için elzem olan temel protein kaynağıdır.

Doğal hayvansal yağlar, doğal mineral ve vitaminleri de içeren SÜPER BESİN kaynağıdır. Kış aylarında korkmadan usanmadan rahatlıkla tüketilebir.

Kelle-paça ve kemik suyu, Anadolumuzda asırlardan beri tüketilmekte olan kadim bir sağlık ve enerji kaynağıdır. Uzun süre tok tutan, mide ve barsak rahatsızlıklarını ve kabızlığı önleyen bir besindir.

SUPER BESİN OLAN YUMURTANIN FAYDALARINI ANLATMAKLA BİTİREMEYİZ.

Bir yumurta sarısı bir çok doğal mineral, vitamin, yağ ve kolesterol içerir.

Yumurta sarısında bulunan kolesterol, direkt olarak kana kolesterol olarak geçmediği için kalp hastaları da korkmadan ve rahatlıkla tüketebilirler. Yumurtanın kan kolesterolünü yükseltmediği ve hatta kalp krizini önlediği bir çok bilimsel çalışmada gösterilmiştir.

Ayrıca, yumurta akı da son derece önemli protein kaynağıdır.

YUMURTA ALINDA, 9 ADET TEMEL yani ESANSİYEL DEDİĞİMİZ AMİNOASİD BULUNUR.

AMİNOASİDLER, TÜM PROTEİNLERİN, MİKROBİYOMUN VE LÖKOSİTLERİN, LENFOSİTLER VE TÜM KAN HÜCRELERİNİN, AKCİĞER, KALP, KAS VE KEMİKLERİMİZİN TEMEL YAPI TAŞLARIDIR

SİRKENİN KOVİD-19’DAN KORUNMADA YERİ NEDİR?

Başta COVİD-19 virüsü olmak üzere hastalık yapan tüm virüslerin alkali ortamda yaşayamadıklarını daha önce bildirmiştik.

Doğal fermentasyona uğramış elma ve üzüm sirkelerinin virüsleri öldürdüğü bilimsel çalışmalarla kanıtlanmıştır.

Elma sirkesi asid olduğu halde mideye girince alkali olmaktadır. Elma sirkesinin potasyum içeriği oldukça yüksektir. Yüksek potasyum iyonu içeriği nedeniyle vücut sıvılarının asidite değeri yani pH değerini dengelemektedir (3, 4).

Bu nedenle, COVİD-19 infeksiyonunda görülen boğaz yanmaları, gıcık gibi kuru öksürük şikayetlerini sirkeli su ile gargara yaparak gidermek mümkün olmaktadır.

103 ml (3.5 once) Evde yapılmış Elma sirkesinin içeriğinde oldukça yüksek miktarda potasyum bulunmaktadır.
% 95 su
14 kalori
0 protein
0 lif
5 gr karbonhidrat
6 miligram kalsiyum
9 miligram fosfor
0.6 miligram demir
1 miligram sodium
100 miligram potasyum
22 miligram magnezyum
0.04 miligram bakır

COVİD-19-KIŞ GRİBİ-NEZLE-FLU-İNFLUENZA GİBİ İNFEKSİYONLARDAN KORUNMA İÇİN VÜCUDUMUZDA DOĞAL VE DENGELİ MİNERALLERİN DE VÜCUDUMUZA GİRMESİ GEREKMEKTEDİR.

Dengeli minerallerin kaynağı tabii ki HALİT minerali dediğimiz, % 30 oranında sodyum klorür, ve 84 adet çeşitli ve dengeli mineral içeren KRİSTAL KAYA TUZUDUR. Bu bağlamda TUZ deyince, beyaz rafine olmuş, kimyasal ve alimunyum eklenmiş olan sofra tuzundan bahsetmiyoruz.

İnfeksiyonlara dirençli olabilmemiz , COVİD-19 ve bütün viral ve mikrobik infeksiyonlar ile mücadele edebilmemiz için vücudumuzda yeterli miktarda TUZ VE SU girmesi şarttır.

Basitce açıklayacak olursak, vücudumuzu bir okyanus gibi düşünmemiz gerekir. Vücudumuzda dış ve iç olarak iki türlü okyanus bulunmaktadır. Kan dolaşımımız kendi başına bir dış okyanus olduğu gibi, hücrelerimizin içi de saklı ve gizli bir iç okyanustur.

Her iki okyanus da tuzlu su ile yüklüdür. Tuzlu su olmaksızın hiç bir işlevlerini yerine getiremezler. Aynen denizlerimiz ve dünyamızda yer alan büyük okyanuslar gibi. Gerek kanımız, gerek hücrelerimizin tuzlu-mineralli sudur. İnsan vücudu % 60-70 oranında tuzlu, mineralli sudur. Ayrıca beynimizde daha yüksek oranda, % 80 oranında tuzlu-mineralli su bulunmaktadır.

Kanımız, idrarımız, terimiz tuzlu-mineralli sudur. Kanımızın en önemli tuzu sodyum klorürdür, hücrelerimizin en önemli tuzları ise, sodium klorür ile birlikte hücre içi tuzları olan, potasyum ve magnezyumdur. Her iki okyanusumuzda da tuz ve minerallerin yeterli bir oran ve miktarda bulunması gerekmektedir.
Organlarımızın, guddelerimizin etkili bir şekilde görev yapabilmeleri için, vürüslere, bakteri ve toksinlere güçlü ve dayanıklı olabilmeleri, toksik dış etkenlere karşı direnç olmaları için vücudumuzda, yeterli miktarda tuz ve minerallerin bulunması şarttır.

TUZUN KORUMA AMAÇLI KULLANIM ALANLARI NELERDİR?

1. Alerjik Rinit, burun akıntısı ya da tıkanıklığı: 1 çay kaşığı Kristal kaya tuzu + 1 çay kaşığı sodyum bi karbonat + 200 ml içme suyuna eklenek, eritilecek. Bu karışımın burun mukozasını nemlendirdiği gibi, burun akıntısını da durdurma etkisi vardır. Aynı zamanda anti-viral ve anti-bakteriyel etkisi ile, virüs ve bakterilerin çoğalmasını,
azalamasını sağlayacaktır. Ayrıca tuzun antihistaminic etkisi olduğu da bilinmektedir.

2. Lenfatik sistemi (lenf düğümleri, dalak ve timus) güçlendirir: Vücutta yeterli oranda tuz bulunduğu zaman lenfatik dolaşım sistemi daha iyi çalışır. Bağışıklık sistemi güçlenmiş olur.

3. Bağışıklık ve immün sistemi güçlendirir: İmmün sistemi düzenleyen hormonlardan biri, böbrek üstü bezlerimizin salgıladığı Kortizol hormonudur. Kortizol ve böbrek üstü bezlerinden salgılanan bir çok enzim ve hormonun yeterli ve etkili bir şekilde salgılanabilmesi için, dengeli bir şekilde, sodyum klorür ve başta potasyum ve magnezyum tuzları olmak üzere, tüm 84 minerale ihtiyaç vardır.

İşlem görmemiş olan, ve doğal 84 mineral ve % 30 oranında sodyum klorür içeren KRİSTAL KAYA TUZUNUN, bilinenin aksine, tansiyonu yükselmediği bir çok bilimsel çalışma ile gösterilmiştir (5, 6, 7) . Ayrıca, ellerimize, cildimize bulaşan patojen bakterileri ve virüsleri tuz olmadan yok etmemiz mümkün değildir.

Bakteri ve virüslerle mücadele edebilmek için, ateşli infeksiyonu olan hastaların idrarlarında tuz atılımı çok azalır. Diğer bir deyişle, organizma kendini koruma iç güdüsüyle tuzun vücuttan atılmasının önüne geçmiş olur. Bu yöntemle organizma, virüs ve bakterilerle savaşabilmek amacıyla tedbir almaya programlanmıştır.

Tuz ve mineraller MAKROFAJLARI, yani beyaz kan hücrelerini patojen bakteri ve virüslere karşı savaşabilmeleri için güçlendirmektedir (8, 9). Lenf düğümleri, dalak ve timus gibi virüs ve bakterilerle savaşmak için görevlendirilmiş olan lenfatik sistem organlarımızın ve infekte olmuş olan dokularımızın virüs ve bakterilerle savaşa bilmeleri için de tuza ihtiyaçları oldukları bir çok bilimsel çalışma ile gösterilmişir (10).

Aynı zamanda, hipertonik tuzlu suyun T lenfositleri dediğimiz beyaz kan hücrelerinin, virüslerle ve AİDS ve Ebola gibi öldürücü virüslerle ve sistemik infeksiyonlarla mücadele edebilme kaabiliyetlerini güçlendirdiği de gösterilmiştir (11).

Kaynaklar:

1 Sender R., et al. PLoS Biol. 2016 Aug; 14(8): e1002533.

2 Chutkan R. MD, FASGE. The Microbiome Solution. A Radical New Way to heal Your Body from the Inside Out. ISBN 978-I-58333-576-5. 2015.

3 Susan M Lark, MD. Et al. The chemistry of success: Six Secrets of Performans (Bay Books,1999), 102.

4 Orey C. The Healing powers of Vinegar.ISBN-10:0-7582-1529-0.Kensington Book. Second ed.2006.

5 Samer, P. British Medical Journal. 1996. May 18;312(7041):1249-53.

6 Towsend, M. Low mineral intake is associated with high systolic blood pressure in the Third
and Forth National Health and Nutritional Examination Surveys: could we all be right? Am J.
Hyperten. 2005. Feb;18((2 Pt1):261.

7 Katz, A. Effect of mineral salt diet on 24-h blood pressure monitoring in elderly
hypertensive patients. J of Human Hypertention. (1999) 13, 777.

8 Jantsch. Cutaneous Na+ storage strengthens the antimicrobial barrier function of the skin
and boosts macrophage-driven host defense. 493-501; Wiig, H., et al. 2013. Immune cells
control skin lymphatic electrolyte homeostasis and blood pressure J. Clin Invest 123(7):
2803-2815.
49 Jantsch, J., et al. 2015. Cutaneous Na+ storage strengthens the antimicrobial barrier function
of the skin and boosts macrophage-driven host defense. Cell Metab 21(3): 493-501.

10 Jantsch, J., et al. 2015. Cutaneous Na+ storage strengthens the antimicrobial barrier
function of the skin and boosts macrophage-driven host defense. Cell Metab 21(3): 493-501.

11 Woehrle, T., et al. 2010. Hypertonic stress regulates T cell function via pannexin-ı
hemichannels and P2X receptors. J Leukoc Biol 88(6); 1181-1189.

Yazı için 1 yorum yapılmış:

  1. Ahmet Mithat CAN dedi ki:

    Sayın hocam, uzun yıllardır halk sağlığı için
    açıkladığınız konuları özet olarak kapsayan bu makale
    hem teknik hem de anlaşılır şekilde bir kitapçık olmuş.

    Bu bilgiler, sadece Covid-19 salgını sürecinde değil
    bundan sonra da sağlıklı yaşam için,
    faydalanılacak başvuru kaynakları arasında olacaktır.

Siz de yorumunuzu paylaşın: