UZUN VE SAĞLIKLI YAŞAMIN SIRRI: AZ YEMEK
Televizyonlarda yiyecek ve içecek reklamları kesinlikle yasaklanmalıdır.
18 yaşından küçüklerin markete girmelerine müsaade edilmemelidir.
Televizyonlardaki tüm yeme-içme programları derhal kaldırılmalıdır.
Restoranlar ve fast food dükkanları kapatılmalıdır.
Başka türlü olmaz!
***
Bilimsel araştırmalar, günlük kalori miktarını kalıcı olarak azaltmanın sağlık üzerinde önemli olumlu etkileri olduğunu ve ömrü uzattığını gösteriyor.
Tıptaki gelişmeler ve sağlıklı yaşam konusunda atılan adımlar sayesinde yaşlanma ve ona bağlı hastalıklarda önemli ilerlemeler kaydedildi. 2014’te ABD’de 50-64 yaş grubundaki insanların yüzde 16’sı kronik hastalıklarla boğuşuyordu. 1980’lerde ise bu oran yüzde 23’tü.
Yani insanların sadece ömrü uzamıyor, aynı zamanda ilerleyen yaşlarda da daha sağlıklı bir yaşam sürüyor.
Yaşlanmayı geciktirmek, ömrü uzatmak ve daha sağlıklı bir yaşam sürmek için dünya çapında araştırmalar sürüyor.
ABD’de yaşlanma konusunda araştırma yapan bir kurumda (NIA) çalışan Julie Mattison ve ekibi, bunun sırrının porsiyon boyutlarını küçültmekten geçtiğine inanıyor. “Kalori sınırlaması” adı verilen bu yaklaşım, porsiyonlarda yavaş ve dikkatli bir azaltmaya gitmek ve bunu kalıcı kılmak.
1930’lardan bu yana yapılan araştırmalar, günlük besin miktarında yüzde 30’luk bir azaltmaya gitmenin ömrü uzattığını solucan, sinek, fare ve maymun gibi hayvanlar üzerinde kanıtlamıştı.
1980’lerde Wisconsin Üniversitesi ile NIA, kalori sınırlaması ile yaşlanma arasındaki bağlantıyı incelemek üzere, insan ile yüzde 93 DNA benzerliği olan Rhesus maymunları üzerinde araştırma yaptı.
200’e yakın maymun, yaş, kilo ve iştahları gözetilerek hazırlanan ve ihtiyaçları olan tüm besin ve mineralleri içeren özel bisküvilerle besleniyordu. Ancak maymunların yarısına kalori sınırlaması uygulanıyordu. Bunlar, diğerlerine verilenden yüzde 30 daha az yemekle ile besleniyor, buna rağmen yetersiz beslenme veya açlık belirtisi göstermiyorlardı.
1987’de 16 yaşında iken bu diyete başlatılan Sherman adlı maymun, türünün ortalama yaşını neredeyse 20 yıl aşmış ve 43 yaşında en yaşlı örneği haline gelmişti. Üstelik ne yaşını gösteriyor, ne de yaşı gibi davranıyordu. Sanki yaşlanmaya karşı direnç geliştirmişti.
Fazla kalori içeren yiyeceklerden uzak durmak günümüzde giderek zorlaşıyor.
Kalori sınırlaması yapılan gruptaki diğer maymunlar da benzer özellikler geliştirmiş, ayrıca diyabet, kalp hastalıkları ve kanser riskleri de yüzde 50 oranında azalmıştı.
Normal kalori alan diğer grupta ise zamanla bu hastalıklar ortaya çıkmıştı. Kalori sınırlaması olan grupta 20 yılda maymunların yüzde 13’ü yaşlanmaya bağlı hastalıklardan ölürken, normal yiyen grupta bu oran yüzde 37 oldu.
Wisconsin Üniversitesi’nde çalışmayı yürüten Rozalyn Anderson, yaşlanmanın geciktirilmesi yoluyla, buna bağlı hastalıkların ortaya çıkmasının da önlenebileceğini ve bunun hastalıklara tek tek çare bulmaya çalışmaktan çok daha etkili olduğunu söylüyor.
Az yemenin maymunlara yararı olduğu kesindi. Ama kalori sınırlaması insanlar için gerçek hayatta çok daha zor olabilir. Günümüzde düzenli, yüksek kalorili yiyeceklere ulaşmak her zamankinden daha kolay; hatta yemek ayağımıza kadar geliyor.
Anderson ayrıca genetik faktörün de önemli olduğunu, herkesin aynı miktardaki kaloriden aynı şekilde etkilenmediğini, bazılarının daha az kaloriye rağmen kolay kilo alabileceğini söylüyor.
Kalori sınırlamasında ideal olanı, herkese özel yiyecek türü ve miktarının tespit edilmesi ve bunda kilo almaya yatkınlığın, vücudun şekeri nasıl yaktığının, yağı nasıl depoladığının gözetilerek yapılması.
Boston’daki Tufts Üniversitesi’nde diyetisyen Susan Roberts, enerji alımını azaltmanın uzun dönemli etkilerini 10 yıldır inceliyor. 21-50 yaş arasında 218 kadın ve erkeği iki gruba ayırarak, iki yıl boyunca yarısına normal yemeklerini, diğer yarısına ise normalde yediklerinden yüzde 25 daha az yiyecek verdi ve onları altı ayda bir sağlık kontrolünden geçirdi.
İki yıllık bir araştırma, kalori sınırlamasının yaşlanmaya bağlı hastalıkları geciktirmedeki etkisini ölçmek için yeterli bir zaman olmasa da, kalp hastalıkları, kanser ve diyabetin erken belirtileri konusunda fikir verebilirdi.
2015’te yayımlanan sonuçlar oldukça olumluydu. Normal yemek yemeye devam eden gruba kıyasla kalori sınırlaması yapılan grupta, “iyi”/ “kötü” kolesterol oranının iyi kolesterol lehine arttığı görülmüş, tümör oluşumu ile bağlantılı moleküllerde yüzde 25 azalma olmuş, diyabet belirtisi olan insülin direnci yüzde 40 azalmış, tansiyon da genel olarak düşmüştü.
Bu olumlu gelişmelerin bir kısmı fazla kilosu olan kişilerin kalori sınırlaması ile kilo kaybından kaynaklanıyor olabilirdi. Zira şişmanlığın sağlığa zararlı olduğu uzun süredir bilinen bir gerçek.
Fakat 18,5 ile 25 arasında normal vücut kütle endeksine sahip kişiler için de kalori sınırlamasının sağlık açısından yararlı olduğunu son veriler gösteriyor.
Fakat bunlara da kalori sınırlaması uygulanmasının gerekip gerekmediğini belirlemek için daha fazla sayıda deneyden sonuç alınması gerekiyor. Ayrıca beslenmesinde herhangi bir değişikliğe gitmeyi planlayan herkesin önce doktora danışması tavsiye ediliyor.
Bu arada bilim insanları, yaklaşık 200 rhesus maymunuyla ilgili 30 yıllık verilerle, kalori sınırlamasının yaşlanmayı nasıl geciktirdiği sorusuna yanıt arıyor.
Metabolizma, daha az besinle daha etkili işlemek zorunda mı kalıyor? Daha az kalori, yaşlanmayı düzenleyen moleküller bir düğmenin açılmasına mı neden oluyor? Ya da yaşamımızı ve ölümü düzenleyen bilmediğimiz başka bir mekanizma mı var?
Anderson, bu sorulara hemen yanıt bulunabileceğini düşünmüyor. Biyolojinin karmaşık bir sistem olduğunu ve kalori sınırlaması ile ortaya çıkan işleyişin anlanması halinde, yaşlanma konusunun böyle bir yönteme başvurmadan doğrudan ele alınabileceğine inanıyor.
Üstelik kalori sınırlaması hiçbir yan etkisi olmadan bu olumlu gelişmelere neden oluyor. Tek sakıncası, kemik yoğunluğunda, yavaş kilo kaybına bağlı azalma. Bu da kalsiyum tabletleriyle giderilebiliyor.
İnsan üzerinde kalori sınırlaması deneyi ilk kez yapıldığı için Roberts bunun hemen herkese tavsiye edilemeyeceğini söylüyor. “Ama umut verici gelişmeler var. Yaşa bağlı kronik hastalıkların ortaya çıkmasını ne kadar geciktirirsek o kadar iyi. Kimse bu hastalıklarla yaşamak istemez.”