Hazır gıda reklâmları ve menülerle verilen oyuncakların çocukların yeme alışkanlıklarını etkilediği belirlendi: “Çocuklara televizyon seyrettirmeyin” uyarısı yeterli değil. Yiyecek-içecek reklâmları yasaklanmadan obezite önlenemez. Endüstriye tek lâf edemediği gibi onlardan menfaat temin eden metabolizma ve endokrinoloji uzmanlarıyla bu işin halledilmesi mümkün değil.

Tüketici örgütü Foodwatch tarafından yapılan araştırmada paketlenmiş gıdalarda madeni yağ bulunduğu ortaya çıktı. Madeni yağlar kanser ve kısırlığa yol açmakla suçlanıyor. Kısa süre önce işlenmiş et de içindeki katkılardan dolayı kanserojen ilan edilmişti. En doğrusu, işlenmiş ve paketlenmiş hazır gıdalardan “külliyen” uzak durmak!

DSÖ’ nün işlenmiş eti kanserojen ilan etmesine Nobel Ödüllü profesörden “İyi işlenmiş kırmızı et kanser yapmaz” itirazı geldi. Aslında her iki tarafın hem doğruları hem yanlışları var. Kırmızı et, işlenmemek kaydıyla sağlıklı bir besindir. Esas mesele, kırmızı etin pahalı olması ve parası olanların bile “sağlıklı kırmızı ete” ulaşmalarındaki güçlüktür.

Dünya Sağlık Örgütü’ nün işlenmiş etin kanser yapmasıyla ilgili açıklaması ülkemizde de büyük yankı yarattı. Millet olarak çok sevdiğimiz kırmızı etle ilgili bu açıklamalar kafaları da karıştırdı. Sucuk mu pastırma mı, mangal mı ızgara mı, ne kadarı tehlikeli, Adana mı Urfa mı, yoksa kırmızı eti hepten mi bırakmalı?

Daily Mail’ de yer alan “Kırmızı eti unutun; ÇİKOLATA yerseniz bağırsak kanserine yakalanma ihtimaliniz daha yüksektir: Öncü gelen bir kolon-rektum cerrahı, neden düzenli olarak et yediğini ve gerçek suçlunun şeker olduğunu anlatıyor” başlıklı haberle ilgili olarak birkaç not düşmek isterim: