ANNE VE BABALAR BU VEBALE KATLANABİLECEK MİSİNİZ?
Yeni Söz’ de Kemal Özer‘ in yazısı:
Hürriyet gazetesi önceki gün müthiş bir manşetle çıktı. Tarihi bir nitelik taşıyan bu manşet pek çok fikri çürüttüğü gibi, bilimsel olduğu iddia edilen pek çok safsatayı da öldürdü.
‘Ayaz Bebek eroinman doğdu‘ başlıklı haberi nedeniyle muhabir Gülden Aydın’ı tebrik ediyorum. Habere göre eroin bağımlısı evli iki gencin 60 gün önce bir erkek çocukları dünyaya gelir. Ancak büyük bir sorun vardır. Çünkü anne ve babası eroin bağımlısı olan bebek de eroin bağımlısı olarak dünyaya gelmiştir.
Eroin bağımlısı genç çift gebelik sürecinde de bu illeti kullanmaya devam eder. Annenin yiyip içtiklerinden beslenen minik yavru da, eşyanın tabiatı ve fıtrat kanunlarına uygun olarak anne ve babasının dertlerini taşıyarak dünya hayatına başlar.
Şu an tedavisi devam eden bebek eroin krizlerine giriyormuş. Doktorların kontrolündeki bebeğin 6 ay içerisinde bu bağımlılıktan kurtulma ihtimalinden söz ediliyor. İnşallah tedavi süreci başarılı olur da, masum yavru anne babasının günahının cezasını bir ömür çekmek zorunda kalmaz.
ENGELLİ BİR DÜNYA DOĞUYOR
Bu haber okunup geçilecek, ‘yazık’ denilip çöpe atılacak bir vak’ayı âdiyeden ibaret değil. Çok ama çok mühim!
Madem annenin yiyip içtiği bebeğin bir ömür hayatı için belirleyici, o halde yüzümüze çarpılan bu gerçeğin bize ne söylediğine bakalım. Ama önce Türkiye’de engelli doğumlara, sağlık sorunlarına ve de hayvanlara yedirilen GDO’lu yemlerin başımıza hangi belaları açtığına bir göz attıktan sonra.
Dünya Sağlık Örgütü’nün 2010 verilerine göre dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 15’i engelli iken, 2015’de bu oran yüzde 16’yı geçer. Oysa bu oran 1970’lerde yüzde 10’un altına, yaklaşık bir asır önce ise yüzde 2 bile değildir. Bugün dünya nüfusunun yüzde 3’e yakın kısmı ise başka bir insanın yardımı olmadan hiçbir beşeri işini görememektedir. Yüzde biri ise şiddetli engellilik olarak tanımlanan sınıfı oluşturuyor.
Bu veriler de ülkelerin tahminleri ve bazı ülkelerin bilgi gizleme ihtimalinden de söz ediliyor. Bu da nispetlerin daha da yüksek olduğuna işaret ediyor.
Dünya Sağlık Örgütü, engelli insanların sayısının her geçen gün arttığını, bunların bir bölümünün diyabet, kalp-damar hastalıkları ve akıl sağlığının bozulmasının neticesinde, bir bölümünün ise çeşitli kazalarla ortaya çıktığını belirtiyor. En önemli kısmını ise beslenme ve madde bağımlılığı gibi faktörlerin ortaya çıkardığı engelli bebek doğumları oluşturuyor.
Türkiye’nin 2000 yılı genel nüfus sayımına göre, (ülke nüfusu 67.844.903 kişi iken,) engelli sayısı yüzde 5,4’dür. Engelliler İdaresi’nin 2008 yılında yayınladığı verilere göre, Türkiye nüfusunun yüzde 12,29’u engellidir. Diğer bir ifadeyle 2011 yılında toplam nüfusun yüzde 6,6’sının en az bir engeli vardır. Burada ciddi bir çelişki var. Belli ki verilerimiz hâlâ sağlam değil.
Ancak çeşitli akademik çalışmalarda Türkiye’de oran yüzde 15’in üstünde gösteriliyor. Ayrıca engelli doğum ve kronik hastalıklar yüzünden ortaya çıkan engellilik ise adeta salgın gibi.
ETE, SÜTE, YUMURTAYA GDO
Sabancı Üniversitesi’nden Prof. Dr. Selim Çetiner, 2011 yılında yaptığı açıklamada “Biyogüvenlik Kurulu’nun GDO onaylarına katılmam mümkün değil. Piyasadan aldığımız 51 yemden 50’si GDO’lu çıktı” diyor. Bu açıklamayı ilginç kılan şey ise Selim Çetiner’in, GDO yandaşı ve şiddetli savunucularından olması.
İtalya’da Catania Üniversitesi Biyomedikal Bilimleri Bölümü’nden Agodi, Barchitta, Grillo ve Sciacca, marketlerden 12 markaya ait 60 farklı süt örneği alıp analiz eder. Sonuç şu: GDO’lu mısır ve soyayla beslenen hayvanlardan elde edilen bu sütlerin yüzde 25’inde GDO’lu DNA parçalarına rastlandı. UHT ve pastörizasyon işleminin dahi bu GDO’lu DNA zincirini parçalayamadığı tespit edildiği açıklandı.
Ayrıca İtalya’daki Cattolica S. Cuore Üniversitesi’nde yapılan araştırmada da, GDO’lu yemle beslenen hayvanların kanında, karaciğerinde, dalağında ve böbreğinde GDO’lu DNA’ların tespit edildiği duyuruldu. Phipps, Deaville ve Maddison’ın yaptığı araştırmada ise süt ineklerinin sütlerinde, kan ve dışkıları ile oniki parmak bağırsaklarında transgenik bitki DNA’sına rastlandı. Açıklamada ‘GDO, yemler yoluyla hayvan dokusuna geçer ve bilimsel araştırmaların da gösterdiği şekilde hayvan bundan zarar görür’ denildi.
Şimdi ete süte geçen transgenik bitki DNA’sı yani GDO, bunları yiyip için anneye, bebeğe geçmez mi? ‘Geçmez’ diyen dünyanın en büyük yalancısı değil de nedir?
BEBEKLER NEDEN ENGELLİ DOĞAR?
Günümüzde yüzbinlerce bebek böbrek, karaciğer, yetmezliği, kalp ve beyin sorunları hatta kan kanseri ve şeker hastası olarak doğmakta.
‘Tıp gelişti!’ Neredeyse bütün kadınlar gebelik başlamadan doktor kontrolüne giriyor. Gebelik sürecinde her hafta doktora koşuyor. Geçen hafta manşete taşıdığımız Anadolu Ajansı‘nın çok mühim haberinde okuduğunuz gibi Türkiye’de her 100 doğumdan 60’ı sezaryenle yapılıyor.
Buna rağmen engelli doğumlar salgın gibi. Daha acısı ise şu: Pek çok doktor, küresel iblislerin tuzağına çekiyor aileleri. Çocuğun engelli olduğunu iddia ederek alınmasını öneriyor. Ya da alınma sürecine yönlendiriyor. Gebe kadının moralini sıfıra çekip, ya ikna ediyor, ya da düşüklere yol açıyor. Hâsılı tam bir facia ile karşı karşıyayız.
Haberlerde ise böbrek yetmezliği ile doğan bebeğin doktorların tüm çabalarına rağmen kurtarılamadığı söylenir. Karaciğer yetmezliği olan bebeğin öldüğü dile getirilir. Ama hiç kimse neden bu kadar çocuk organ yetmezliği veya engelli doğar sorusunu sormaz. Hep tıbbın ilerleyişi ve hastanelerin modernliğinden söz edilir. Nedenler kimsenin umurunda değildir. Çünkü bizde koruyucu / önleyici hekimlik söz konusu bile değil. ‘Hasta ol gel tedavi ederiz. Nasılsa tüm masraflar devletten.’ Tüm çağrı ve gayret bu yönde…
Ahlak, insaf, vicdan, erdem, irfan kısaca ne kadar değerimiz varsa tatilde. Kimse anne ve babanın ne yiyip içtiği, bunların bebeğin sıhhatine ve geleceğine etkisi, nesil emniyeti, gelecek nesilleri bekleyen tehditlerle ilgilenmiyor. ‘Ânı kurtar, gerisini boş ver’ mantıksızlık ve aymazlığı hüküm sürüyor.
Özetle bunca sağlık meselesinin nedenleri şunlar:
- Anne ve babanın gebelik öncesi ve gebelik süreci ve hatta emzirme süreçlerinde yiyip içtikleri, gıdaların vitamin, mineral, protein açısından besin değerinin azlığı.
- Mevsimsiz ve niteliksiz gıdaların yanı sıra gübre, ziraî kimyasallar ile toksik hâle getirilmiş gıdalar.
- Aşırı endüstriyel işlemlerle; fıtrî, tabiî, tayyib hallerinin bozulması, yok edilmesi.
- İnsafsızca eklenen, her türü bin bir hastalığa yol açan katkı maddeleri.
- Alkol, sigara ve Hürriyet’in haberinde görüldüğü gibi eroin vs. bağımlılık maddeleri. Bu bağımlılık maddelerine katkı maddelerini de eklemek gerek.
- Güzel ayağına teşhircilik ve cinsel mesajlar için kullanılan kozmetik ürünlerinin içerikleri.
- Mutfak, banyo, tuvalet, çamaşır, mesken ve eşya temizliklerinde kullanılan her biri kanserojen olan sözde temizlik maddesi kimyasallar.
- Recombinant DNA teknolojisi ile üretilen günümüz ilaç ve aşıları.
- Gebelere şeker yükleme, aşı, sentetik folik asit gibi takviye ve işlemler.
- Hava ve çevrenin kirletilmesi.
- Sularımızın klor gibi ölümcül maddelerle temizlenmeye kalkılması.
- Ev eşyalarının içindeki, odayı ve havâyı kirleten kimyasallar, duvar ve eşya boyaları.
- Dünyanın en aziz nimeti suyun hapsedildiği fitalatlı ve BPA’lı ambalajlar.
- Sentetik giysiler ve petrokimya ambalajlar.
Adına ‘küresel sistem’ denilen tağutların hükümran olduğu, bu ifsad ve şer düzenin ürün ve neticelerini daha da çoğaltabiliriz. Ama bu iğrenç maddelere hayatında yer veren, beslenmeyi sadece karnını doyurmak ve haz almak sanan bir toplumun başına sadece bu kadarı gelmesi bile mucize değilse nedir?
Daha fazlasını hak ettiğimiz ortada… Lakin Allah (c.c.) içimizde sabiler, hâlâ varsa salih ve abidler ile kurt kuşun hürmetine bizi koruyor. Yoksa buna hayat denilmez. Olsa olsa cehennemi dünyada yaşamaktır olup biten.
Bizden hatırlatması. Vesselam.
Kaynak: http://www.yenisoz.com.tr/anne-ve-babalar-bu-vebale-katlanabilecek-misiniz-makale-20364
Güzel bir makale olmuş.
Asıl sorumluluk, devleti yönetenlerde. Yerli tohumculuğun geliştirilmesi, GDO’lu ürünlerin yurdumuza sokulmaması, tarım ilaçlarından korunma/koruma gibi tedbirler kimin görevi..! Tersi yapılıyor veya önemsenmiyorsa,