BU AY HOP OTURUP HOP KALKTIK
Zeynep Kasımlıoğlu’ nun yazısı:
Nasıl gidiyor dostlar? İş giderek zorlaşıyor değil mi? Karında, beşikte, kucakta derken, günler günleri kovalıyor ve sevgili Yankı Yazgan’ın dediği gibi “Düşe kalka çocuklarımızı büyütüyoruz.”. Çocukluk ve çocukluğa dair her daim çetrefilli işlerle cebelleşiyoruz. Anne olmanın tamamlayıcı ve güce güç katan yanını severiz. Onun için sorayım dedim, nasıl gidiyor dostlar diye?
Sevgili anneler, ne yazayım bu ay diye düşünürken, hastanede geçirdiğimiz saatlerden mi bahsetsem, 4. sınıf matematiği üzerine kendimi geliştirmeye devam ettiğimden mi, oyuncak kapakların fırtınasına kapıldığımdan mı, evdeki fırtına, hatta kasırgalardan mı, ön ergenlik denen bir hadisenin varlığını kabul etmek gerektiğinden mi ya da hepsi bir arada mı yapalım bilemedim.
Bildiğim şey, geçen ay hop oturup, hop kalktığımdır. Karıştırmadığım kitap, internet sitesi, sormadığım arkadaş kalmadı. Kendi annemin engin bilgisine başvurmadım tabii. Daha çok heyecan yapardı, işler karışırdı.
Üstelik 11 yıllık evliliğimde en iyi öğrendiğim şey, annenle kocanı asla karşı karşıya getirmeyeceksin. Yan yana da tabii! İşin şakası! Aslında her şeye ben bu satırları yazarken şu ismini bile henüz net olarak koyamadıkları virüsler neden oldu.
Kuşlar, domuzlar meselesi bilirsiniz. Bu yıl ki uygun hayvanı belirleyemediklerinden çeşitli harf ve numaralarla yetkililer tanıtıyor virüslerimizi. Aksırtan, öksürten damdan düşmüş hale getiren, hayatta bir sille de benden olsun diye kapı arkasında bekleyen virüsler ağzımızdan burnumuzdan ziyarete gelince olan oluyor.
Zamane gripleri hastanede yatırmadan giderse ayıp olur sanki. Bizim zamanımızda annelerimizin buhar banyoları, zencefilli-ballı-naneli çayları, mis gibi ıhlamurları, zorla içtiğimiz pembe haplar, sevimli, beyaz saçlı ve önlüklü doktor amcamızın öğütleri filan derken, bir, bilemedin iki gün okula gitmez derdimizi bitirirdik.
Kibar griplerimizin ziyaretleri de kısa olurdu. Ah nerde o eski vitaminler demeyin. O zaman her şey doğaldı. İstanbul çocuğu olarak hatırlıyorum, Erenköy’ün bahçelerindeki kendi dikimimiz vitamin depoları bize de konu komşuya da yeterdi.
Annemiz döndürür, dönüştürür boğazımızdan sağlıklı yiyecekler geçirtirdi. Vücudumuz sağlam kalırdı.
Kanlı canlı hastalık
Vitaminler demişken kafayı yedirtecek bir başka haberi siz de gördünüz mü bilmem. Arabada giderken denk geldim, bir haber kanalında Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta ile tartışıyorlar.
Değerli hocam da açıklama getiriyor, nerede Ahmet hocamın sesini duysam dikkatle dinlerim. O babacan ses tonuyla anlattıklarına hem de dostluğunun etkisi ile de güvenirim.
Zaten hep söylerim, astımla kedilerin bir alakası olmadığını anlattığını. Neyse Ahmet hocam, Amerika’da öteden beri bilinen bir gerçeğin net olarak su yüzüne çıkışını anlatıyor. Vitaminlerin fazlası hasta eder, hatta kanser eder diyor uzmanlar.
Eyvah başımıza gelenler. Bu öyle muzun, elmanın bir gün faydalı bir gün zararlı olmasına benzemez. Daha geniş bir yelpazeyi kapsıyor anlatılanlar.
Şu güzelim Türk kahvemizin bile faydasında hem fikir olamayan bilim adamları net olarak açıklıyorlar ki vitaminin fazlası zararlıdır. Dolayısıyla ağızdan vitamin bombardımanı almakla hastalıklarla mücadele edemezsiniz diye ben de tekrarlamak istedim.
Her gün alacağımız birkaç dilim ya da tane meyve işi hallediyor. Fazlası zarar vitaminin. Konuyu gripten açmıştık, vitaminlerle bağışıklık sistemini güçlendirmek yalan oldu. Zaten hastane hemşiremiz de doktorların enfeksiyon dönemlerinde vitamin vermediklerini söylemişti bana.
Neyse bizim Ali hastaneye bu seneki grip salgınından düşmüşken, o demin bahsettiğim uykularımı kaçıran hastalığın adını ilk kez duydum. Garip ama gerçek, onlarca bölüm sağlık programı, onlarca sayfa yazı, doktor eş, internet falan derken haberim olmamış böyle bir hastalıktan.
Çocuk doktoru Meral Hanımın canlı kanlı çocuk diye başını okşadığı oğlumun durumunu şüphe ile karşılamasını anlamamıştım, hemen araştırmaya koyuldum. Canlı kanlı çocuk hasta olur mu hiç, şurada bir tertip serumu alıp gideceğiz buralardan.
Burnu biraz aktı diye gelmedik mi buraya? “Kas ağrıları, baş ağrıları, ateş her şey kontrol altında canlı kanlı ama daha sonra testleri tekrarlayalım!” deyince Meral doktorumuz aldı mı beni endişe. Bildiğim testler sadece 4. ve 5. sınıf matematik, sosyal testleri iken, kan testlerini araya katmayalım lütfen.
Neyse meraklanmayın bizimkinin şimdilik bir derdi yok. Doktorun dediğine göre canlı, kanlı. Bana göre de şeytan. Serumu yediğinin ertesi günü hastanede yatarken, ikimizin de dinlendiğini fark ettim.
Meğer adam aslında enerji depoluyormuş. Eski yaramazlıklarımıza hemen dönüverdi. Size bu kanlı canlı çocuk hastalığını aman uzak olsun- daha fazla araştırma yapıp, anlatacağım inşallah. Sağlıklı günler dostlar.
KAYNAK: http://www.bebegimvebiz.com.tr/yaz98-260016-16,96@2600.html