Oxford-AstraZeneca aşısının kullanımının, kanda pıhtılaşmayı artırdığı gerekçesiyle 20′ den fazla ülkede askıya alınmasının arkasında “aşı milliyetçiliğinin” yattığını düşünüyorum. Tıbbın içine siyaset ve ticaret girerse olacağı budur. DSÖ Başkanı’ nın “Feci bir ahlâki çöküşün eşiğindeyiz” sözleri boşuna değildir.

KOVİD geçirenlerin ve çocukların aşılanmalarının gerekli olmadığını düşünüyorum. Hele de mRNA aşıları gibi “uzun vadedeki riskleri” henüz bilinmeyen ve bugüne kadar “onaylanmamış” bir aşının çocuklarda denenmesini doğru bulmuyorum. Bu aşının 6 aylıktan büyük bebeklerde denenmesi düşüncesi bile tam bir akıl tutulmasıdır.

Aşı yapılan gece iyi uyumak ve aşının sabah yapılması aşıların etkinliklerini artırabiliyor. Mutasyon gösteren varyantların yaygınlaşması ve aşıların bunlara karşı yeteri kadar etkili olamadıkları da dikkate alındığında KOVİD aşılarının bağışıklığı baskılanmış kişilere sabah yapılması ve aşılananların o gece iyi uyumalarının sağlanması daha yüksek antikor seviyeleri sağlayabilir.

Türkiye’de, Covid-19’a karşı Sinovac inaktif aşı kullanacağı açıklandığından beri yoğun bir karşı propaganda izliyoruz. Aşı karşıtı olmadığından emin olduğumuz kişiler bu aşıyı beğenmiyor, kötülüyor, yayınları çarpıtarak inaktif aşılar hakkında yanıltıcı ifadeler kullanıyorlar. Oysa bu aşı varyantlara karşı en etkili aşıdır ve bu Türkiye için bir şanstır.

“Aşı şirketlerinin birincil amacının insan sağlığı değil daha çok kazanmak” olduğunu bilmeyenler de öğrenmiş oldular. “Feci bir ahlâki çöküşün eşiğindeyiz” diyen Dünya Sağlık Teşkilatı Başkanı Ghebreyesus’un bu sözleri şüphesiz ki sadece kendi teşkilatını değil aşı şirketlerini de kapsıyor olmalıdır.