YAKINDA HAMBURGERCİLERDE İLAÇ İKRAMI BAŞLAYABİLİR

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
HAMBURGER

American Journal of Cardiology isimli tıp dergisinde yayımlanan araştırmayı okuyunca “Allah’ım bugünleri de mi görecektik?” diye hayıflandım.

Öyle böyle değil. Dergi, hakem kurulu olan, sahasında itibarlı bir kardiyoloji dergisi; burada gelişigüzel bir çalışmanın, derme çatma bir araştırmanın yayımlanması mümkün değil.

Araştırmayı yapanları her ne kadar isim olarak tanımıyorsam da onlar da ‘okumuş yazmış çocuklar’ olmalılar; çünkü hepsi de Londra’da Imperial College Milli Kalp ve Akciğer Enstitüsü’nde çalışan ‘namuslu’ bilim adamları. Namuslu olduklarının altını özellikle çiziyorum çünkü yayında hiçbirinin ilaç sanayii ile çıkar ilişkilerinin olmadığı bildiriliyor.

Araştırmanın ayrıntılarını anlatarak sizi sıkmak istemiyorum ve hemen neticeye geliyorum: Hamburger, patates kızartması gibi abur-cubur gıdalardan sonra bir adet kolesterol düşürücü ilaç (statin) içilmesi bu yiyeceklerin yarattığı riskleri azaltabilir.

statins with hamburgers ile ilgili görsel sonucu

Buna göre; artık hamburgerleri yiyip, patates kızartmalarını götürüp ‘Ben ne yaptım?’ diye pişman olmayacaksınız. Çünkü bundan böyle hamburgerinizin, patates kızartmanızın ve kolanızın yanında küçük ketçap, mayonez, tuz paketçikleri yanında bir de ‘şirketin ikramı’ statin hapı olacak. Medya bu ilaca çoktan isim buldu bile: Mcstatin.

Araştırmayı yapan uzmanlardan Dr. Francis şöyle diyor: ‘Tabii ki kolesterol düşürücü ilaçlar bir hamburger ve patates kızartmasının tüm olumsuz etkilerini yok edemez. Elbette yağlı besinleri hiç yememek daha iyidir ama yaptığımız hesaplamalara göre bir fast food yiyeceğin yaratacağı kalp krizi riskini bir tablet almakla azaltabilirsiniz.

Nasıl insanlar araba sürmek, sigara içmek gibi risklere karşı emniyet kemeri veya filtre kullanarak tedbir alıyorlarsa burada da aynı şey geçerlidir. Yağlı bir yiyeceğin yaratacağı riskleri bir nebze de olsa azaltmak için bir kolesterol hapı içmek rasyonel bir davranış olacaktır.’

Bu araştırmaya karşı itirazlar gecikmemiş:

İngiliz Kalp Vakfı Başkanı Weissberg, “Francis’in fikri ciddiye alınacak gibi değil. Halkı kalp sağlığını korumak için sağlıklı diyet uygulamaya ve egzersiz yapmaya teşvik etmesi daha doğru olur.” diyor ve ekliyor: “Kolesterol hapları, kalp hastalığı olan veya yüksek riske sahip kişiler için çok önemlidir ama bunlar sihirli ilaçlar değildir.”

New York Hastaneleri Hipertansiyon Programı direktörü Dr. Messerli de hamburger yiyenlere kolesterol hapı ikramına çok şaşırmış: “Böyle bir uygulama insanlara yanlış mesaj vermektir. Bunların elbette kolesterol düşürücü etkileri vardır ama abur cubur besinlerin bu ilaçların etkilerinin olmadığı başka olumsuzlukları olduğu da unutulmamalıdır.”

lipitor burger ile ilgili görsel sonucu

‘İçme sularına kolesterol hapı koyalım’ diyen de var

Aslında hamburgerle beraber kolesterol hapı ikramı, ‘içme sularına statin konulmasını’ tavsiye edenlerin yanında çok masum bile kalıyor.

Hayır, yanlış duymadınız: Kuzey İrlanda’nın önde gelen kardiyologlarından Profesör Mahendra Varma, bundan birkaç sene evvel içme sularına kolesterol hapları konulmasını tavsiye edecek kadar ileri gitmişti. Varma, bu ilaçların hasta olsun veya olmasın herkes tarafından kullanılması gerektiğine inanıyor ve bu sayede kalp krizleri ve inme gibi en çok ölüme yol açan hastalıkların ortadan kalkacağını savunuyordu. Neyse ki Varma’yı ciddiye alan çıkmadı; İrlandalılar ucuz kurtuldular ama tarihte bu tür sivri teorilere kurban gidenler var.

Bir zamanlar Amerika, Kanada ve Şili’de folik asidin felç, kalp hastalığı ve kalın bağırsak kanserini önleyeceği iddiasıyla unlara ve benzeri ürünlere folik asit eklenmeye başlanmıştı. Ancak sonraki senelerde bu ülkelerde kalın bağırsak kanserlerinde ciddi artışlar dikkati çekmeye başladı. Folik asidin yüksek dozlarının normal hücreler yanında kanser hücrelerinin çoğalmalarını kolaylaştırdıkları ve artırdıkları anlaşıldı. Bu uygulamadan derhal vazgeçildi ama kanser olan da kanser olduğuyla kalmış oldu.

Gelelim neticeye

“Oh be, artık istediğim zaman istediğim kadar hamburger de patates kızartması da yerim, üstüne de buzlu kolamı içerim.” diye sevinmeden önce şunları bilmenizde büyük yarar var:

BİR: Kolesterol yüksekliği tek başına tedavi edilmesi gereken bir hastalık değildir. Üstelik kolesterolü yüksek olanların daha uzun yaşadıkları da birçok araştırma ile kanıtlanmıştır. Yüksek kolesterolü olanlar tüberküloz, zatürre, AIDS gibi enfeksiyonlara daha az yakalanırlar ve bu hastalıklardan ölüm daha az görülür. Kronik kalp yetersizliğine bağlı ölüm riski düşük kolesterollü hastalarda daha yüksektir.

İKİ: Bugün için kolesterol haplarının sadece daha önce kalp krizi veya inme geçirmiş hastalarda koruyucu etkisi olduğu kanıtlanmıştır. Bunun dışında kullanımının etkili olduğunu gösteren bir araştırma yoktur.

ÜÇ: Kolesterol haplarının karaciğer hasarı, cinsel gücü olumsuz etkileme, uykusuzluk, sinirlilik, saldırganlık, hafıza kaybı, unutkanlık, intihara teşebbüs, polinöropati gibi pek çok yan tesirleri olduğu biliniyor. Yakın zamanlarda şeker hastalığına yol açabilecekleri ve enfeksiyon riskini artırabilecekleri de ortaya çıktı.

DÖRT: Fast food yiyeceklerin olumsuz etkisi kan kolesterol düzeyini yükseltmekle sınırlı değildir. Bunlardaki trans yağlar, fazla tuz ve yüksek kalori çok daha zararlıdır.

BEŞ: Bu tür uygulamalar insanları fast food yemeğe teşvik ettiği gibi kalp-damar sağlığı için çok önemli olan ve düzenli yapılması gereken egzersiz ve sağlıklı beslenmeden de soğutur.

ALTI: Araştırmayı yapan bilim adamlarının ilaç endüstrisi ve fast food’çularla çıkar ilişkilerinin olmadığına inanıyorum ama bundan sonra bunların banka hesaplarını yakından takip etmekte de fayda var.

Yazı için 2 yorum yapılmış:

  1. Dr.H.T.’ nin yorumu:
    Hiç şaşırtıcı bulmuyorum. Herşey tıkır tıkır olması gerektiği gibi yolunda gidiyor.Panik yok. Artık 1980’ler belki çocukluğumuzun o güzel günleri belki dünyanın bile herşeye rağmen o güzel günleri geride kaldı.
    Herşey yolunda dedim çünkü tüm bu gelişmeler gümbür gümbür gelen her geçen gün dünyayı daha fazla yutan vahşi kapitalizmin doğal sonuçları…
    Sağlık sektörü de kapitalizmin kara bulutları altında kaldı ve sağanak bir şekilde ıslanıyor o kadar.hepsi bu…
    Artık sanat sanat için mi toplum için mi tartışmaları 1980’li yıllarda okutulan edebiyat derslerinde kaldı.
    Yeni trend; herşey para için!En akıllı insan napolyon çıktı!
    İnternet, radyo, tv artık ne kadar iletişim aracı varsa reklam makinası oldu yani para getiri aracı.Eskiden programların arasında kısa reklamlar olurdu.şimdi adeta reklam arasına program serpiştiriliyor.tüm eğitici programlar dikkat edin gece 11-12 den sonra.akşamları ise iyi reklam parası getiren reyting kokulu dizilerle işgale maruz tüm kanallar.sonra lig maçları artık paralı kanallarda.güzel ve yeni filmler ulusal kanallarda değil hep paralı özel kanallarda.yani herşey artık para ile kardeşim.para para para…Herşey para için.Bilinmeyen numaralar bile artık para ile öğreniliyor.musluklardan artık su içilmiyor.neden?artık içme suyu da paralı.su sektörü diye bir sektör yaratıldı.o da parayla artık.kayboldu o mis kokulu domatesler, lezzetli tavuk etleri köy yumurtaları. kapitalizmin dikte ettikleri ve yozlaşmış toplum ahlakı el ele verip 3 kuruş daha fazla kazanç hırsı ile herşeye bastı hormonu.hiçbirşeyin tadı kalmadı.sonra kendi elleriyle doğallıktan uzaklaştırdıkları besinlerin organik diye doğalını fahiş fiyata kakalamaya başladılar.para hırsı dinmedi, kimisi organik olmayanı bile organik fiyattan satmaya kalktı.kapitalist ahlaksızlığın seviyesi ortada.sonra hastalıklar arttı ne hikmetse!!bu kez ilaç tüketimi teşvik edilmeye başlandı.bir taraftan ilaç şirketleri bir taraftan organikçiler bir taraftan bitkisel ilaç tacirleri bir taraftan taş-yosun-ot-çamur masajcıları ortalıkta fink atmaya başladı. kimi GSM şirketleri internetten muayene işi türettiler. SMS ile muayeneymiş!Yani herşey 3 kuruş daha fazla para için.Para para para…insanların dindirilemeyen para hırsları ve dizginlenemeyen kapitalist ahlaksızlık insanlığın sonunu getirmek için var gücüyle çalışıyor. Doyumsuz zenginler daha zengin olacak diye artık hayat her geçen gün daha çekilmez olmakta…
    2011 doğumlu masum çocuklar!
    üreticinin ezildiği, emek veren ve alınteri dökenlerin ucuza sömürüldüğü, zengin kısım tüketicinin çılgınlar gibi harcama yaptığı, zengin olmayan tüm diğer kesim insanların ancak geçimini sağlayabildiği, bireysel ve toplumsal ahlaksızlığın tavan yaptığı, ticarette ahlaksızlığın diz boyu olduğu,sadece su ekmek benzin ilaç gübre elbise değil artık selamın bile para ile alındığı, bu para için artık namusların bile çekincesiz satıldığı, kısacası 9 kişinin 1 pay 1 kişinin 9 pay aldığı dünyamıza hoş geldiniz…
    Dikkat! artık bu gezegende herşey para içindir!…Sonumuz hayırlı olsun

  2. Yavuz Eryılmaz dedi ki:

    Lancet’in son sayısındaki bu konu ile ilgili makalenin orijinal halini sizlere yolluyorum. Oldukça ilginç..
    CTT Collaboration finds no evidence of lower threshold for LDL-C
    A meta-analysis of 26 trials with 170,000 participants demonstrated further reductions in the risk of major vascular events with more intensive LDL-C lowering, even in those with low baseline LDL-C.
    Background: As demonstrated by the CTT (Cholesterol Treatment Trialists’) Collaboration and others, reduction of low-density lipoprotein cholesterol (LDL-C) with statins is an effective treatment for reducing the risk of major vascular events. Recently, the CTT Collaboration performed a meta-analysis to evaluate the safety and efficacy of more intensive LDL-C lowering.
    Methods: Randomized trials of LDL-C lowering were included if >1000 participants were recruited and treatment was scheduled for at least 2 years. More- vs less-intensive statin regimens and statin vs control methodologies were included. Both the average risk reduction (RR) and the average RR per 1.0 mmol/L (39 mg/dL) LDL-C reduction of major vascular events at 1 year were assessed. Major vascular events were defined as a major coronary event, coronary revascularization, or stroke. Other prespecified outcomes included cause-specific mortality, major coronary event (coronary death or nonfatal myocardial infarction [MI]), coronary revascularization (angioplasty or bypass grafting), stroke, and new cancer diagnosis. Rhabdomyolysis incidence was also examined.
    Results: A total of 26 trials were analyzed, 5 trials employing more- vs less-intensive statin regimens (N = 39,612) and 21 utilizing statin vs control (N = 129,526). In the more- vs less-intensive trials at 1 year:
    • Weighted mean LDL-C was 0.51 mmol/L (19.7 mg/dL) lower in the more-intensive group
    • More-intensive group showed a further RR of 15% for first major vascular event (95% confidence interval [CI] 11%-18%, P < 0.0001), 15% for nonfatal MI (P < 0.0001), 19% for coronary revascularization (P < 0.0001), and 16% for ischemic stroke (P = 0.005)
    • Excess rhabdomyolysis was 4 per 10,000 in the more- vs less-intensive groups (specifically in the 80 mg vs 20 mg qd simvastatin trials)
    In the statin vs control trials at 1 year:
    • Weighted mean LDL-C was 1.07 mmol/L (41.4 mg/dL) lower in the statin group Statin group showed a further RR of 22% for first major vascular event (95% CI 19%-24%, P < 0.0001)
    • Excess rhabdomyolysis was 1 per 10,000 in the statin vs control groups
    In all 26 trials combined, for every 1.0 mmol/L (39 mg/dL) reduction in LDL-C at 1 year:
    • RR was 22% for first major vascular event (95% CI 20%-24%, P < 0.0001) RR was 27% for nonfatal MI, 20% for coronary death, 21% for ischemic stroke, 10% for all-cause mortality, and 14% for vascular mortality (all P < 0.0001)
    • RR was ~20% for first major vascular event in all subgroups examined, including participants with baseline LDL-C <2.0 mmol/L (77.3 mg/dL, RR 29%, P = 0.007), no previous history of vascular disease (RR 25%, P 75 years at randomization (RR 16%, P = 0.002), and women (RR 17%, P < 0.0001)
    • No evidence of an increase in cancer risk was seen
    Conclusions: A large meta-analysis of LDL-C lowering trials showed that reductions in major vascular events were directly proportional to the absolute LDL-C reduction achieved.
    Comment: "These findings suggest that the primary goal for patients at high risk of occlusive vascular events should be to achieve the largest LDL cholesterol reduction possible without materially increasing myopathy risk," write the authors.

    Lancet. 2011; 376: 1670-1681

Siz de yorumunuzu paylaşın: