GÜFTELER ÜLKESİNDE GEZİNTİ

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
hüsrev hatemi 1

Prof. Dr. Hüsrev Hatemi’ nin yazısı.

Düşer mi şanına ey şeh-i Huban
Bırakmak âşıkı böyle perişan?
Esirger mi Efendi kuldan ihsan?
Buyur kendi kulundur eyle ferman 

Günümüz diliyle: ey güzeller şahı, âşıkını böyle perişan etmek senin şanına düşer mi? Efendiler kul (köle) dan bağış esirgerler mi? Buyur, ben senin kulunum ne dilersen ferman et.

Şeh-i hûban: Farsça şah bazen ve daha çok vezne uydurmak için “şeh” şeklinde telâffuz edilir “Hûb” güzel demektir. Bazan bizde “hob” diye okunur. 

İstanbul’daki Hobyar mahallesi “güzel sevgili” anlamına gelir. Selçuklular zamanında Sinop şehri fethinde, Sinop adına “Hûb” kafiye yapılarak Sinop şehri övülmüştür.

Esirger mi? Bu fiilde iki anlam gizlidir. “İhsanı esirgemek” bağışı yapamamak, kendine saklamak anlamındadır. Esirgeyen bağışlayan Allah derken, Çocuk Esirgeme Kurumu derken, esirgeme kelimesinin ikinci anlamı kullanılmaktadır.

Sakınmak kelimesi de benzer şekilde anlamlarla yüklüdür. 

“Sakın ha” ihtarında kendini koru, bir tehdit anlamında söylenirken “Ela gözlüm seni elden sakınırım kıskanırım” derken esirgeme anlamında, koruma, kanat germe anlamında “sakınma” kullanılmaktadır.

İhsan: bağış, güzel hareket anlamına kullanılır. Kur’an-ı Kerim de “İhsânın cezâsı (karşılığı) ihsandır” buyuruluyor. 

Ferman kelimesi (buyruk) Türk ve Moğollarda “yarlığ” kelimesiyle karşılanmıştır. Hâlen Farsça sözcüklerde yarlığ ve buyruk kelimeleri yaşamaktadır. 

Bu şarkı güftesi sevgiliye yönelik bir yakarış, yalvarıştır. Çok defa böyle şiirlerde perişan olma sebebi, sevgilinin, seveni hiç adam yerine koymamasıdır. Bir ayarlayıcı söz bile aşığı rahatlatabilir bizim klasik şiirde. Elverir ki sevgili onu sevenin farkına varsın.

 NEREDEN SEVDİM O ZALİM KADINI

Beste: Selahattin Pınar  Güfte: Yusuf Ziya Ortaç (Kürdilihicazkar)

Nereden sevdim o zâlim kadını?
Bana zehretti hayatın tadını
Söylemem sormayın asla adını
Bana zehretti hayatın tadını.

Bu güfte anlaşılıyor. Günümüz diline çevirmeye hiç gerek yok. Yusuf Ziya Ortaç’ın harf devriminden, hatta Cumhuriyetten önce eski harflerle yayınlanmış “Bağbozumu” adlı şiir kitabından alınmış, 1931 yılında İkinci Dünyâ Savaşından önce bestelenmiş.

1970 li yıllarda Cumhuriyet gazetesinde rahmetli Mehmet Kemâl, şöyle yazmıştı:

“Karpiç lokantasındaydık, radyoda bu şarkı çalınırken, Aka Gündüz sessizleşti. Dikkatle dinlerken mavi gözlerinden birer damla yaş yanaklarına süzüldü. Sonra bize dönerek –bu benim şarkım- dedi. İstanbul’da oturan bir hanımı ümitsiz aşkla sevdiği söylenirdi. Böylece bu güftenin ona ait olduğunu öğrendik”

Ben, Mehmet Kemâl’in bu yazısından sonra bu şarkının güftesinin Aka Gündüz’e ait olduğunu sanmıştım. Sonra, Yusuf Ziya Ortaç’ın olduğunu öğrendim. Anlaşılıyor ki, Aka Gündüz bu benim şarkım derken “en sevdiğim şarkı” demek istemiş.

Bu şarkı, benim de en sevdiğim şarkılardandır. Unutmayalım ki değil bu şarkının bestelendiği yıllarda, 80 li yılların ortalarına kadar televole, paparazzi, magazin programları yoktu. Sevilenin adı “asla” söylenmiyordu. Hayat zehir oluyor. Sevgili zalimlik de yapsa adı verilmiyordu.

Sonra seven, yani paltolu, fötr şapkalı bir orta halli adam ölüyor, genellikle öldüğünde cebinde bir tirinitrin kutusu oluyordu.

Sevilen ise ondan 10-15 yıl sonra bazan dul, bazan evli olarak ölüyor, onun da yatağının yanındaki komodin üzerinde bir trinitrin, bir digital tablet kutusu oluyordu. Birine er kişi niyetine diğerine hatun kişi niyetine namaz kılınıyor, zaman böylece geçip gidiyordu.

Herkesin sırayla suda sûreti kayboluyordu. By pass ameliyatsız, kemoterapisiz Nükleer magnetik rezonans’sız ölümlerdi bunlar.

Not 1: Hatemi Hoca’ nın yazıları devam edecek.

Not 2: Hocamın bu yazısına cevabım “Benim Şarkılarım” bölümünde.

Yazı için 1 yorum yapılmış:

  1. HOBYER (bosn.) HUBJER dedi ki:

    Dear professor,
    I was searching for the origin of my Bosnian family name HUBJER and I found your article. Unfortunately I don’t speak Turkish and need to ask in English.

    Last year I visited Istanbul for the first time and when me and my husband took a walk in Eminonu neighborhood I saw a mosque named Hobyar Cami. We came into the mosque for prayer and tried to talk to its friendly imam, but unfortunately there was a language barrier again. There we only found a short text in Turkish and English about who built the msoque, naming the mosque as Hubyer (this time, I think) and a person named Bosnali.

    It would be simple to say I have Turkish roots, but this Bosnali means that I could also be from Bosnia also. In eastern Bosnia there is a small town by name Goražde and a village by name Hubjeri (plural of Hubjer/Hobyar).

    What could be the meaning of Hobyar/Hubjer and do you think my ancestry could be Seljuk/Turkish, or Bosnian? However I feel both Bosnian and Turkish, since I love Turkey and Turks as brothers and sisters. By the way Serbs use to call us Turks anyway and to commit genocide against Bosniaks each generation and we are going to dissapear in some 50 years if Turkey doesn’t help us.

    Best regards,
    Emina (turk. Emine) 🙂

Siz de yorumunuzu paylaşın: