GÜNDEMİ MEŞGUL EDEN SAĞLIK TERİMLERİ
Hamza Zülfikar‘ ın yazısı:
İnsanlığı tehdit eden bir koronavirüs dolayısıyla yayın organlarında sık geçen sağlık terimleri; tıp sözlüklerinin sayfaları arasından çıkarak kullanılmaya, gündemi meşgul etmeye başladı. Semptom, semptomatik, semptoloji, entübe, minimalize, izole, izolosyon, efektif, karantina, hijyen, hijyenik, viral, vital, deformasyon, dezenfeksiyon, dezenfektan, influence, enfeksiyon, enfeksiyöz, enfektif, enfekte vb. Bir örnek de var ki verilen mesajlarda geçiyor, reteweet etmek. Sözlüklerden anlamına baktım, haberdeki kullanımına göre “verilen bir mesajı başkalarına yayın yoluyla ulaştırmak” anlamına geliyor. Bir de “etkilenmek” demek olan influence fiili, “salgından etkilenmek” kavramı için kullanılır. Alan taraması diye bildiğimiz terim, hastalık kapmış olan kimseleri bulma demek olan filyasyon için uygun bir karşılıktır. Koronavirüs veya virüs taraması yapılacak denebilir.
Bunlar; televizyonda uzmanların yaptığı konuşmalardan, bilgilendirmelerden derlediğim örnekler. Gazetelerde haberler, uzmanların ifadelerine bağlı olarak benzer terimlerle yazılıyor. Çok kimse, bu hassas dönemde insan sağlığıyla doğrudan ilgili olan bu kelimelerin ne demek olduğunu bilmiyor; bunlara şüpheyle bakıyor, bunlardan ürküyor. Dinleyicilerin dikkat kesildiği haber programlarında uzmanların, bilim adamlarının sözlerinde geçen bu kelimelerden dolayı yeterince bilgi edinilemiyor. Sağlık çalışanları, haberciler, yorumcular, bu terimleri kullanırken örnek olarak bunlardan semptom yerine -bir defa olsun- karşılığı olan belirti kelimesini kullanıp bu terime bir açıklık getirmiyor.
Açık oturumlarda alan uzmanları, yukarıda verdiğim örnekler gibi birçok yabancı kökenli terimi kullanmaktan geri kalmıyor. Belki de herkesin bunları bilmesine gerek yok diye yorumluyorlar. “Bir bilim dalının özel sözlerinin ne demek olduğunu ancak uzmanları bilir, halkın bunları bilmesine ne gerek var?” fikrinde olanlar da bulunabilir. Ayrıca “Yaşanan felaketin eşiğinde şimdi bu kelimelerin ne demek olduğuna açıklık getirmenin sırası mı? Sana düşen kendini bu salgın hastalıktan korumaktır.” dendiğini duyar gibiyim. Bir bakıma hak vermemek mümkün değil ama insan sağlığıyla doğrudan ilgili olan bir salgını ifade eden, insanları çaresiz bırakan bir hastalığın yabancı kelimelerle anlatılması karşısında bigâne (yabancı) kalınması da kabul edilecek bir durum değildir. Keşke hepsi Türkçeye kazandırılmış, açık, berrak bir terim olan yoğun bakım gibi olsaydı.
Başımızdaki salgın hastalık birinci derecede sorunumuz olmaya devam ederken dildeki normal olmayan gelişmeler de insanı rahatsız ediyor. Verilen haberlerde, uzmanların mesajlarında ara sıra vital bulgu terimi geçiyor. Bulgu Türkçe, vital İngilizce, bunun yerine yaşamsal bulgular veya hayati bulgular denilse herkes anlar, bilgi sahibi olur. Bir sayımlama (istatistik) terimi olan mortalite, yayınlarda sık geçmektedir. Bilim adamı kullanınca muhabir de aynı terimi tekrarlıyor. Ölüm oranı, kayıp oranı sözleri denmelidir.
Prof. Dr. İbrahim Yıldırım hocamız bu konuda vital için canlı, vitality için canlılık karşılıklarının daha uygun olduğunu teklif etti. Başka uyarılarda da bulunan kıdemli tıp bilginimiz; terimleri hep kendi aramızda konuşup çıkar bir yol bulmaya çalıştığımızı düşünüyor ve Türkçe terimlerin devlet politikası hâline getirilmesini, resmîleştirilmesini, bağlayıcı olmasını diliyor. Vital’e benzer bir de viral var. Anlaşılan her ikisi de birer sıfattır. Viral enfeksiyon biçiminde geçiyor. Sözün gelişinden anlaşıldığına göre “virüs bulaşmasından kaynaklanan” demek oluyor. Dolayısıyla bu kavram, virüs kaynaklı şeklinde ifade edilebilir. Virüs; taç şeklinde görülmüş, taca benzetilmiş, adlandırılmasında da taç anlamında korona (corona) kullanılmış ve terim olarak bilim dalına koronavirüs biçiminde geçmiş. İngilizcede, bitki biliminde “taç” anlamında terimler var. Bizdeki taç yapraklılar terimini de hatırlayalım. “Taç” demek olan korona, esasen “ay halesi, ay ağılı” anlamındadır. Kelimeye pek yabancı değiliz, daha önce bir otomobil markasında Corolla biçiminde bu kelimeyi duymuştuk. Prof. Dr. Cengiz Yakıncı’nın başkanlığında, Türk Dil Kurumu Tıp Terimleri Çalışma Grubu üyeleriyle hazırlamış olduğumuz Tıp Terimleri Sözlüğü’nde bu kelime; kalple ilgili olarak koroner sinüs (taçtoplardamar boşluğu), koroner ven (taç toplardamarı) ve koroner arter (taç atardamar) terimlerinde geçti. Bunların bir de koronoit (taçsı) biçiminde bir başka terimi daha var. Her iki sözcüğü de yabancı olan koronavirüs terimi, basında ve resmî dilde bitişik yazılmaktadır. Dolayısıyla bu terimi bitişik yazalım ve yeni bir yazım sorunu çıkarmayalım. Bu arada Çalışma Kurulu üyelerinden Dr. Bilal Aytaç’a bu yazım üzerinde yaptığı bazı düzeltmeler için teşekkür ederim.
Basında, haberlerde geçen söz konusu hastalıkla ilgili öteki kelime ve terimlere bakalım. Durumun stabil hâle gelmesi sözündeki stabil kelimesine karşılık olarak “kararlı, değişmez, sabit, durgun” gibi yerine göre kullanılabilecek başka kelimeler varken bilim adamları, uzmanlar stabil sözünde ısrar ediyor. Bunların arasında bir de sosyal mesafe sözü geçiyor. Uzak durma, aralık bırakma uyarılıyor. Dilde bir de araya mesafe koymak sözü var ki mecaz anlamda “ilişkilerde fazla samimi olmama” anlamında kullanılır ve bu söz Türkçe Sözlük’e katılmalıdır.
Dilde Osmanlı Türkçesinden kalan ictimai kelimesi vardı. Bu, Türkçeleştirme çalışmalarında toplumsal kelimesiyle karşılandı. Ancak bir de Batı’dan gelen sosyal (social) dile katıldı. Ona da toplumsal dendi. Sosyal ile bugün dilde kırktan fazla kelime var. Şimdi bunlara bir de sosyal mesafe eklendi; toplumsal aralık, toplumsal mesafe denebilirdi.
Açıklanmasına gerek görülmeyen negatif (hastalık belirtisi yok), pozitif (hastalık belirtisi var) terimlerine gelince, söylene söylene nihayet bunların da hangi anlamda kullanıldıkları halkımızca anlaşılmaya başlandı. Bu arada menfi ve müspet kelimeleri dilden uzaklaştı, olumlu ve olumsuz da terim sayılmadı. Gürkan Kazancı hocamızın bir eklemesini de burada verelim. Bulaşkan terimini isabetli bulan hocamızın negatif, pozitif terimleriyle ilgili olarak yaptığı ekleme şöyle:
“ ‘Test sonucum negatif çıktı.’ denilince ilk anda kişinin aklına ‘Eyvah test sonucum kötü çıktı.’ geliyor.”
Dilimizde köklü tedbirler, köklü önlemler varken köklü yerine radikal kelimesinde ısrar ediliyor. Köklü kelimesini daha önce yazılarımda dile getirmiş, kronik kelimesine de daha önce birkaç yerde değinmiştim. Şimdi tekrar ifade ediyorum ki kronik teriminin süreğen gibi kurallı, anlaşılır Türkçe karşılığına yazık ediyoruz. Biraz da bilim adamları, uzmanlar Türkçe adına çaba göstersinler; çeşitli üniversitelerden gelen bilginlerden oluşan Türk Dil Kurumu Tıp Terimleri Çalışma Grubu’nun emeklerini boşa çıkarmasınlar. Bu arada vaka kelimesinin ilk hecesinin uzun söylenmesi, bazı televizyon spikerlerine yakışmıyor. Dilde tepe noktası, doruk noktası, zirve yapmak sözleri varken pik noktası, pik yapmak sözleri yaygınlaştırılıyor.
Fransızcadan alınmış vizite kelimesi halka yabancı değildir. Hekimin, beraberindeki uzmanlarla hastaları dolaşıp onların durumlarını yoklaması bu kelimeyle ifade edilir. Ancak bunun yayında şimdi bir de vizit sözü kullanılıyor yani İngilizcesi tercih ediliyor. Fransızcanın yazım kurallarına göre kelimenin sonundaki e okunmaz, üzerinde aksan işaret olan é okunur ve bu kelimenin yazımı visité şeklindedir. Belki 200 yıldan bu yana dile girmiş olan vizite kelimesini vizit diye değiştirmeye kalkışmak doğru değildir. Üstelik bunun viziteye çıkmak, vizite yapmak, vizite saati gibi türevleri de dilde oluşmuştur. Şimdi gerekmediği hâlde vizit yapmak mı diyeceğiz!
“Bulaşma” demek olan enfeksiyon kelimesinin yanında bir ön ekle “hastalık bulaşmasını savma” demek olan dezenfeksiyon kelimesi de sık kullanılıyor. Bir de bunun türevi dezenfektan var. Söz konusu hastalık dolayısıyla gündeme gelen dezenfektan kelimesine çok isabetli olarak “bulaşmayı bertaraf eder” anlamında bulaşsavar karşılığı verilmiş. Düşünüyorum da aynı sıklıkta bunların Türkçeleri kullanılmış olsaydı Türkçe şimdi çok daha iyi düzeylere gelmiş olacaktı ve anlaşma da o ölçüde kolaylaşacaktı.
Yazılı ve sözlü yayınlarla halka daha pek çok Batı kökenli başka kelimeler de dayatıldı. Halk onlara kendince anlamlar yakıştırdı. Bunlardan biri olan ajitasyon kelimesi de kullanılmaya başlandığı tarihten itibaren kullanıcılar arasında farklı anlamlar kazandı. Ajitasyon kelimesinin kökündeki aji hecesi, insanlara acı kelimesini hatırlattı ve bu “acı verme” anlamında kullandı. Fiili etmek, olmak yardımcı fiilleriyle yapıldı; ajite etmek, ajite olmak sözlerinde de “acı” anlamı hâkim oldu. Oysa ajitasyon kelimesinin anlamı “kışkırtma, tahrik” idi. Yerine göre genel anlamıyla kışkırtı sözünün de kullanılması önerilmişti. Telefonu kapalı durumdan açık duruma getirdiğimizde karşımıza optimize olmak çıkıyor. Bu sözlerle dilin nasıl yozlaştırıldığı dikkatlerden kaçıyor.
Sık kullanılan izolasyon örneğine gelince bu kelime ve türevleri dilde ayrı bir sorun olarak durmaktadır. Türkçe düşünme kaygısı olan kimsenin aklına önce yalıtmak, yalnızlaştırmak, soyutlamak, soyutlaştırmak gelmesi beklenirken bugün ortalıkta hastalık dolayısıyla dolaşan izole etmek, izolasyona tabi tutmak sözleri sıkça öne çıktı ve bunların kullanılması özendirildi. Osmanlı Türkçesinden kalan tecrit etmek bize anlamlı gelen bir sözdü. Tecrit etmek, “hastayı gözetim altında tutmak, bulunduğu ortamı ayırmak, hastadaki derdin başkalarına geçmemesi, bulaşmaması için tedbir almak” anlamlarında yaygın bir kelimeydi. Bunun yerine, daha çok elektrik alanında kullanılan izole etmek geçti. İzole, izole etmek, izole olmak, izolasyon vb. Türk Dil Kurumu ise yayımladığı Türkçe Sözlük ve Yabancı Kelimelere Karşılıklar Kılavuzu gibi eserlerinde izolasyon’u yalıtım, bunun fiili olan izole etmek sözünü ise yalıtmak fiiliyle karşıladı. Genel manzaraya bakınca dilde bu kavram biri Arapça kökenli, biri Fransızca, ötekisi Türkçe kelimelerle ifade edilir oldu; sonuçta izole etmek daha çok ilgi görmeye başladı. Bunun izolatör türevi ise yazı dilinden çok, bilim dalları arasında kullanılan bir terim olarak kaldı. Oysa buna da yalıtıcı denebilir. Uyaran, bu karmaşaya dikkat çeken de olmadı. Dilin bu tür kelimelerle yabancılaşması karşısında tepki gösterenler de olmadı. Tepkiler ise gözler önünde olan tabelalar üzerinden dile getirildiler, tabelalardaki yazımlar üzerinde duruldu. İlgililer, aydınlar, hükûmetler, dilin bu sorunlarına el atamadı. Cumhuriyet aydınlarının dile bu kadar uzak kalmaları affedilecek bir durum değildir. Bu günlerde, yaş sınırı ve virüs belası dolayısıyla “Hamza Zülfikar evde tecrit edildi, izole edildi, evde yalıtıldı.” biçiminde üç türlü kullanım meydana geldi.
Aşağıdaki enfeksiyon kelimesine geçmeden yalıtmak, yalıtkan fiili üzerinde bir açıklama yapmak gerekiyor. Türkçe Sözlük’te izole etmek karşılığı yalıtmak “hastalıktan korunmak” anlamında verilmemiştir. Türkçe Sözlük’te kullanım alanları dikkate alınarak tecrit, tecrit etmek, yalıtım, yalıtmak, izole, izole etmek birlikte düşünülüp tanımları gözden geçirilmelidir. Unutmamak gerekir ki dilde bir de tecrit odaları sözü vardı.
Yalın, yalıtmak kelimelerine biraz da tarihî derinlik açısından bakalım. Kutadgu Bilig’de (1070) “yalnız” anlamında yalŋuz kelimesi var. Tarihî dönemlerden ve Eski Anadolu Türkçesinde de bu kelime geçer. İstanbul halk ağzında “soymak” anlamında yalıŋlamak fiili tespit edilmiştir (bk. Derleme Sözlüğü XI). Cumhuriyet Dönemi’nde bu kelimelerin kökü yal- fiili; var sayılan, farazi bir şekil olarak değerlendirilmiş ve bu kökten yalıtmak, yalıtkan, yalıtım kelimeleri türetilmiş. Kullanımı, yaygınlaştırılması bilim adamlarına bırakılmış. Yapıları hakkında eleştiriler olmuşsa da daha çok elektrik alanında bu sözler yaygınlık kazanmış, bazen de “soyutlamak, yalnızlaştırmak” anlamlarında kullanılmış. Tecrit etme, yalıtma sözlerinin “tabiatın olumsuz etkilerinden korumak” anlamı da var. Duvarları tecrit etme (izole etme, yalıtma), tecrit malzemesi (izolasyon maddesi) vb. Şimdi insanı da izole ediyoruz.
Bütün bu hengâmede arada bir televizyon haberlerinde Türkçe olan bulaş kelimesi geçmeye başladı. Bir haberde, alan uzmanı bulaşı önleme biçiminde kullandı. Dilde sirayet etmek sözü vardı. Bu söz, esas olarak hastalık söz konusu olduğunda da kullanılırdı. Türkçede bulaşmak, bulaştırmak fiilleri buna karşılık olarak uygun düştü. Bulaştırmak fiilinden bulaşma, bulaşıcı, bulaştırıcı, bulaşkan birer tıp terimi olarak önerildi, kabul edildi ve kullanıldı. Şimdi enfeksiyon hastalıkları örneğinde olduğu gibi enfeksiyon ve türevleri Türkçedeki karşılıkları öteliyor, unutturuyor. Bulaş kelimesine gelince bu hâliyle kelime bulaş-mak fiilinin köküdür. Dolayısıyla enfeksiyon karşılığı olarak bulaşma kelimesi Türkçenin dil kurallarına daha uygun düşüyor.
Enfeksiyon için bulaşma, enfeksiyöz için bulaşkan, enfekte için bulaşmış, fiille kullanmak gerektiğinde enfekte olmak yerine doğrudan bulaşmak yeterli olur. Hastalık bulaşmış demiyor muyuz? Hastalık, enfekte olmuş demeye ne gerek var! Enfektif için Türk dili açısından uygun karşılığın da bulaşıcı teriminin olduğunu ilgili tıp bilginlerine iletmek isterim. Esasen enfekte için, bulaşık daha uygun bir karşılıktı. Ancak mutfaktaki bulaşık ile karıştırılabilir diye bulaşmış tercih edilmiştir.
Üzerinde düşünmemiz gereken bir terim de hijyen yani “hıfzıssıhha, sağlığı koruma uygulamaları”. Hijyen şartlarına uyma denildiğinde sağlıklı kalma, sağlığı koruma şartlarına uymayı anlıyoruz. Sıfatı olan hijyenik kelimesini ise doğrudan sağlıklı anlamında kullanılıyoruz. Kısaca hijyenik ortam, hijyenik şartlar yerine sağlıklı ortam, sağlık şartları demeliyiz. Bu kullanımda sağlık sıfattır.
Ele aldığımız örnekler arasında iç açıcı Türkçe tanı terimi var. Bunun Batı dillerindeki karşılığı olan diagnosis kelimesi bereket ki henüz dile girmedi. Osmanlı Türkçesinden kalan teşhis, teşhis ve tedavi var. Teşhis etme esas alınarak tanı ve tanı koyma sözleri ilgi gördü, bugün sağlık alanında bu terim sıkça duyuluyor. Pandemik (pandemic) için küresel salgın teriminin yaygın bir biçimde kullanılması da iç açıcı örneklerdendir. Ancak bugün illerde kurulan pandemi kurulu ile bu kelime resmîleşecektir. Salgın hastalıklar kurulu demeliyiz. Osmanlı Türkçesinden kalan kelimelere gösterilen tepkinin Batı kökenli kelimelere gösterilmemesinin bir örneği de bu pandemi ve onun sıfat biçimi olan pandemik’tir. Bu ara yayın organlarında duyduğumuz bir söz de ne demek diye düşünmeden anladığımız solunum cihazı kelimesidir. Solunum aygıtı daha da Türkçedir. Yayınlarda entübe olanlar diye geçiyor, solunum cihazına bağlı olanlar sözünü uzman veya haberciler uzun buluyor. Aynı kökten tıp sözlüklerinde bir de entübasyon var. Onun da karşılığı borulandırma olabilir.
Vaktiyle virüs mü virus mu üzerinde durulmuştu. Sağlık Bilimlerinde Süreli Yayıncılık adlı yayında Nidai Suphi Atmaca’nın “Türk Tıp Dilinde Yapılan Yanlışlar” adlı bir makalesi var. Yerinde yapılmış tespitler yanında şöyle bir cümle de geçiyor:
“Virüs değil virus. Bu sözcük Latince virus: zehir’den geliyor. Her ülke onu virus diye yazıyor ve kendi okuma kuralına göre okuyor (biz hariç)…”
Bize bu kelime Fransızca yoluyla gelmiş, o dildeki telaffuzu virüs’tür. Virüs telaffuz edip bu biçiminde de yazıyoruz. Virüs küçük ses uyumuna uymamakla birlikte, büyük ses uyumuna uygundur. Yazım kılavuzlarımıza bu hâliyle girmiştir.
Bu arada İtalyanca olan karantina (quarantina) kelimesi üzerinde de kısaca duralım. Salgın sırasında İtalyan limanlarına gelen gemilerin “kırk” gün limanda bekletilmesini ifaden bir söz. Buradan karantina dilimize geçmiş, fiil olarak karantinaya almak biçiminde kullanıyoruz. Türk Dil Kurumunca yayımlanmış bulunan Türkçede Batı Kökenli Kelimeler Sözlüğü (2015) adlı eserde kelime şöyle tanımlanmaktadır:
“Bulaşıcı bir hastalığın yaygın olduğu bir yerden kişileri, gemileri ve malları geçici olarak ayırma, tecrit etme biçiminde alınan önlem.”
Türkçe üzerine dertlenip daha fazla örnek üzerinde durmak, yazımızın sınırlarını aşar. Aşağıda toplu olarak verdiğim, Türk basınında, bilim adamları arasında geçen yabancı terimler sıralanmıştır. Birlik olma çağrılarına Türkçe terim kullanmayı da katalım, dildeki yabancılaşmanın önüne geçelim.
Tarih boyunca her saldırıyı göğüsleyen Türk milleti, inşallah bu salgını da en az zayiatla bertaraf eder. Sağlık ordumuzun bunu başaracağından eminim.
Kaynak: http://tdk.gov.tr/wp-content/uploads/2020/05/Hamza-Zülfikar-_-GÜNDEMİ-MEŞGUL-EDEN-SAĞLIK-_7.pdf
Bu konuyu irdelemenizi,örnekleriyle göstermenizi çok beğendiğimi belirtmeliyim.Özledğim bir konudur türkçenin sadeleştirilmesi.Ele aldığınız için teşekkürler.Dilimiz açısından sadeleşmenin önemi ortada ,zira çok,haddinden de çok fazla kirlilik var.Bir diğer konu da türkçenin yanlış kullanıması ve yanlış telaffuzlar.Televizyonlarda bu yanlışlar çok yapılıyor.Sunuculara ,editörlere kısaca t.v.lerin tüm çalışanlarına türkçe dersi verilmesi gerekiyor bence.Başarılı olamayanların da ,başarılı olana dek bu derslere devamı sağlanmalı.Konu hem büyük hem derin,galiba,daha doğrusu,gerçekten, devlet politikası olarak ciddiyetle ele alınmalı ve hiç savsaklanmamalı.
Fransızca öğretmeniyim ve Fransızların dillerini koruma -geliştirme işini ciddiyetle ele aldıklarını biliyor ve bunu kendi dilimiz için çok özlüyorum.Umarım gün gelir bu konu düzelir .
Çalışmalarınızda başarılar dilerim.