DÜŞÜK KOLESTEROL KANSERE Mİ YOL AÇIYOR?

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
yavuz eryılmaz

Uz. Dr. Yavuz Eryılmaz’ ın yazısı:

Evet, kolesterol konusundaki tartışmalar sonunda buralara kadar geldi.  25 Mart Pazar günü Chicago’daki kardiyoloji toplantısında LDL ve kanser arasındaki ilişki tartışması, tüm dünya basınında sağlık konusunda birinci haber olarak yayınlandı. Bizde ise henüz ses seda çıkmıyor ama, muhtemelen ilgili kişiler kılıçlarını bilemekle(!) meşguller.

Son yirmi yılda yetişen genç nesil pek bilemez ama, benim asistanlık yıllarımda kanser tanısı koyabilmek için “total lipid” denilen kan muayenesi önemli belirteçlerden birisiydi. Çünkü düşük kolesterol ile kanser arasındaki ilişkiler daha otuz yıl önceleri dahi bazı dergilerde yayınlanmıştı.  Artık günümüzde total lipid denildiğinde kimse anlamaz ama, o yılların teknolojisine göre bu sık kullanılan önemli bir tetkikti.

Son yapılan araştırmalara göre, düşük LDL ile artmış kanser riski arasında anlamlı bir ilişki olabilir. Yapılan bu araştırmada, 201 kanserli ve 402 kansersiz hasta incelendi. Yapılan incelemede; yaklaşık 19 yıl süresince düşük LDL düzeyi olan ve kolesterol düşürücü ilaç kullanmayan hastalarda düşük LDL düzeyleri kanser tanısında önemli bir bulgu olmuştur. Burada elde edilen sonuçlarda, düşük LDL düzeylerinin kanser riski ve kanseri oluşturan mekanizmalar ile bağlantılı olabileceğini düşündürmektedir. Diğer taraftan da bazı uzmanlar ise, düşük LDL düzeylerinin öldürücü kalp hastalıklarından koruduğunu söylemektedirler.

Önceki çalışmalarda da kolesterol düşürücü ilaçlar kullanılarak LDL düzeyinin düşürülmesi ile kanser riski arasında ilişkiyi desteklemektedir.  Bu yeni çalışmada ise, uzun süreli kolesterol düşürücü ilaçlar kullanarak düşük LDL düzeyleri ile kanser riski arasındaki ilişkide, kanserli hastaların bu süre zarfında kolesterol düşürücü ilaçlar kullanmadığı belirtilmiştir. Yapılan bu ilginç çalışmada, düşük LDL ile kanser arasında ilişkinin oldukça dikkat çekmesine rağmen, neden-sonuç ilişkileri bakımından konu daha tam olarak aydınlatılamamıştır.

Daha yakın zamanlarda, Dr Alevi Alsheikh-Ali ve Richard Karas (Tıp, Boston Tufts Üniversitesi, MA) tarafından yapılan 2007 meta-analizinde elde LDL düzeyleri ve yeni kanser vakalarının riski arasında “anlamlı ve doğrusal bir ilişki” olduğunu gösterdi. Aynı araştırmacılar tarafından 2008 yılında yayımlanan bir başka çalışmada, düşük LDL-kolesterol düzeyleri ile kanser arasında ve statin tedavisi görenler arasında benzer bir ilişki gösterdiler.

Düşük LDL ile kanser arasındaki ilişki gelecekte de tartışılacaktır. “Ters nedensellik” hipotezi ile düşük LDL kanser sonucudur denilerek ilişki açıklanabilmesine rağmen, “ileri nedensellik” hipoteziyle de baskılanmış LDL kanser hastalığının öncüsüdür.

Şimdi burada esas sorulacak soru; LDL düzeylerini 90-100 mg/dL altına veya bu düzeylere çekelim mi yoksa 135 düzeylerinde mi bırakalım?  İşte burada tavuk ve yumurta öyküsü ortaya çıkmaktadır.

Statinlerin vücutta yaptıkları fazlasıyla bilinmektedir. Örneğin, kolesterol yapımı engellenirse, koenzim Q10 azalır ve mitokondrilerdeki enerji (ATP) dengesiz duruma gelir, okside moleküllerimiz de sürekli artar. Her hücre, doku ve organımızın enerjiye ve okside olmayan moleküllere ihtiyacı vardır. Kolesterol ilacını sürekli alan kişilerde, bazı enzimlerle birlikte (AST, ALT) neden CK enzimi (kreatin kinaz) çoğunlukla yükselir. Peki, bu neden hiç düşünülmedi mi ?? Bu ilaçlar neden kaslara zarar veriyor, kas hücrelerinde harabiyetlere neden oluyor?  Neden kolesterol ilaçlarını uzun süre kullananlarda tuhaf bir şekilde adale ağrıları olup , kendilerine masaj yaptırtmak isterler ?? Bu tür yakınmaları olan hastalar neden Co-enzyme Q-10 aldıklarında bacak ağrıları düzelir ??

Ama, kılavuzlar yaz dedi biz de yazalım. Çünkü günümüzde klinik hekimliğin yerine laboratuar hekimliği çok daha ön plana geçmiştir. Yap kan tetkikini ver ilacı, oldu bitti. Sorarlarsa da , kılavuzlar böyle yazıyor(!)….

Öte yandan, bu ilaçlar kalp kaslarına ne yaparlar?… Yapılan hayvan deneylerinde; koroner damarları bağlanarak deneysel enfarktüs geçirenlerde, ortama Co-enzyme Q-10 eklendiğinde kalp hücrelerinin eklenmeyenlere göre daha uzun süre canlılıklarını korudukları görülmüştür.

Sonuç olarak; Dr. Küçükusta, Dr. Tulunay ve Dr. Efendigil’in başlattıkları “statin severlere” karşı bilimsel mücadele,  uluslararası platformlarda da yavaş yavaş yerini almağa başlamıştır.

Bakalım, bu konuda gelecek bize neler gösterecek ve neler değişecek ??..

Siz de yorumunuzu paylaşın: