Almanya’ da koronavirüs vakalarının yeniden tırmanışa geçmesiyle tuvalet kâğıdı satışlarının da %139 artmasına şaşırmadım. Salgının ilk döneminde de birçok ülkede insanlar tuvalet kâğıdı depolamıştı ve market rafları boşalmıştı. Ben bunu “sürekli korku pompalanan insanların panik içinde şuursuz bir davranışı olarak” değerlendiriyorum.

Süt fabrikası kazanında süt banyosu yapan işçinin görüntüleri ülkeyi ayağa kaldırmış görünüyor. Hiç kimsenin endişesi olmasın, fabrikalarda UHT ile işlenerek “steril” hale getirilen sütlerde herhangi bir mikrobun barınması mümkün değildir. Buna karşılık, üreticiden doğrudan temin edilen ve hiçbir işlemden geçmemiş olan çiğ süt daha doğru adıyla “sokak sütü” ise türlü-çeşitli bakteri, virüs ve mantarın oynaştığı bir mikrop yuvasıdır.

Ağır KOVİD vakalarında sayısız ilaç ve tedavi yöntemi denenmişti, sıra şimdi de düşük doz RT’ ye yani ışın tedavisine geldi. Az sayıda hasta üzerinde yapılan araştırmadan çok iyi neticeler alındı. RT’ nin tıpkı kortizon gibi akciğerlerdeki enflamasyonu baskıladığı düşünülüyor. Haydi, hayırlısı.

Hollanda’ da yoğun bakımda yatan KOVİD hastalarının çoğunun göçmen olmasına şaşırmadım. Göçmen demek, bir bakıma düşük “düşük sosyo-ekonomik alt sınıf” demek, sömürülen, ezilen insan demek. Bunların birçoğunun düzenli bir işleri yok, olanlar da iş ve sağlık güvencesi altında değiller. KOVİD, göçmenleri vurmasın da kimi vursun.

“Korkutma mütehassısları” bu yılın çok çetin geçeceğini, koronavirüse ek olarak influenza ve diğer solunum yolları hastalıklarının üst üste geleceğini, çok ağır tablolar görüleceğini ve ölümlerin artacağını “müjdeliyorlar”. Onlar gibi düşünmüyorum, bu kış grip ve diğer enfeksiyonlar bakımından daha rahat geçecek diyorum. Bakın, neden?